Şimdi size milliyetçilik düşüncesine karşı tavrımızı anlatacağım.
Üstünlük Milliyetçiliği
Milliyetçilik düşüncesiyle övünenler, eğer bununla, nesillerin şan ve şerefte, asalet ve büyüklükte, kararlılık, gayret ve çalışkanlıkta atalarının izinden gitmelerini; nesillerin, aralarındaki bağ ve veraset güdüsüyle, atalarının büyüklük ve gayretleri ile övünüp onlara sevgi ve saygı beslemeleri, bu yüzden onları güzel örnek almaları gerektiğini kastediyorlarsa, bu gayet güzel ve kabul edip teşvik ettiğimiz yüce bir maksattır.
Günümüz insanlarını, ecdadının üstünlüklerini hatırlatarak uyandırıp harekete geçirmek, bizim için güzel bir yöntem değil midir?
Belki de Hz. Peygamber (sav) şu sözü ile buna işaret etmiştir: “İyilik ve kötülükte insanlar madenler gibidir; cahiliye döneminde iyi olanlar, dini iyi anladıkları takdirde İslâm’da da iyi olurlar.”1
Görüldüğü gibi İslâm, bu yüce ve asil anlamdaki milliyetçiliğe engel değildir.
Toplumsal Milliyetçilik
Eğer milliyetçilikle; kişinin öncelikle kendi akraba ve toplumuna iyilik yapması ve yardımda bulunması gerektiği, bunların başkalarından daha fazla hizmeti hak ettiği kastediliyorsa, bu da doğrudur.
Çünkü, hangi insan, içinde doğup büyüdüğü toplumun başkalarından daha fazla yardımı hak ettiğini ve herkesten öncelikli olduğunu düşünmez?
Şair der ki:
Hayatıma andolsun ki; kişinin ailesi,
Geride kalanın en hayırlısıdır
O yüceldikçe onlar da kendisiyle yücelir.
Şayet milliyetçilikle, toplumdaki herkesin çalışıp gayret etmesi, her grubun kendisine düşen görevi yaparak toplumsal amaçların gerçekleşmesine ve Allah’ın izniyle toplumun zafere kavuşmasına katkıda bulunması gerektiği kastediliyorsa, bu ne güzel bir görev paylaşımıdır!
Doğulu milletlerin her birini, kendi bölgesinde askeri birlikler halinde harekete geçirecek ve bizi hep birlikte özgürlük ve kurtuluşa kavuşturacak böyle bir düşünceye neden sahip çıkmayalım?
Bu ve benzeri anlamdaki milliyetçilik, iyi ve güzeldir. Her şeyde yegâne ölçümüz olan İslâm, böyle milliyetçiliği reddetmez. Bu yüzden gönlümüz bu anlamdaki milliyetçiliğe açıktır ve ona teşvik ederiz.
Cahili Milliyetçilik (Irkçılık)
Eğer milliyetçilikle, yok olmaya yüz tutmuş İslâm dışı örf ve âdetleri yeniden diriltmek, geçip gitmiş gelenekleri tekrar canlandırmak, yerleşik yeni medeniyetin izlerini silmek, milliyetçilik ve ırkçılık gerekçesiyle İslâm inancından ayrılıp dinî bağları çözmek ve etnik kökenle övünmek kastediliyorsa, biz bu anlamdaki milliyetçiliği (ırkçılığı) kabul etmiyoruz.
Bu tür milliyetçilik ve ırkçılıkta oldukça aşırı giden bazı ülkeler, İslâm’ı çağrıştıran her şeyi yok etmiş; İslâmî sembolleri, Arap harflerini ve sözcüklerini kaldırıp İslâm dışı örf ve âdetleri yeniden canlandırmışlardır.
Bu anlamdaki ırkçılık, kötü ve sonuçları tehlikelidir. Doğu’lu milletler için ağır ve çok ciddi kayıplara neden olur. Böyle ırkçılık; bu milletlerin kültürlerini, kutsal değerlerini, en önemli özellikleri olan, üstünlük ve onurlarını yok eder. Ama Allah’ın dinine hiçbir zarar veremez. Zira, Yüce Allah şöyle buyurur: “…Eğer O’ndan yüz çevirirseniz (Allah) sizi ortadan kaldırır ve yerinize sizin gibi olmayacak bir toplum getirir.” 2
Saldırgan Milliyetçilik (Irkçılık)
Eğer milliyetçilikle; başka ırkların haklarına tecavüz edecek derecede kendi etnik kökeni ile övünmek, geçmişte Almanya ve İtalya’nın veya herkesten üstün olduğunu iddia eden milletlerin yaptığı gibi kendi toplumunun onuru ve bekası için başka ırklara saldırıp onları yok etmek kastediliyorsa, bu da kötü anlamda bir milliyetçilik ve ırkçılıktır. Bu anlamdaki milliyetçilik, insanlığa bir yararı olmayan menfi bir milliyetçiliktir. Çünkü, bu tür milliyetçilik, gerçek dışı bir kuruntu uğruna insanların birbirini boğazlaması anlamına geliyor.
İki Prensip
Müslüman Kardeşler, bu ve benzeri anlamlara gelen milliyetçilik ve ırkçılığa inanmaz; insanları birbirine düşüren Firavunculuk, Arapçılık, Fenikecilik veya Suriyecilik gibi ayırımcı hiçbir unvan ve ismi kabul etmez. Müslüman Kardeşler, insanlara daima hayrı tavsiye eden o mükemmel insan ve en güzel öğretmen Hz. Peygamberin (sav) şu sözüne inanır: “Allah cahiliye dönemi gururunu ve atalarla övünmeyi kaldırmıştır. Bütün insanlar Âdem’dendir, Âdem ise topraktandır. Takva dışında Arab’ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur.”3
“Bütün insanlar Âdem’dendir” sözü, ne muhteşem, ne güzel ve ne âdil bir sözdür! Yani, herkes birbirine eşittir ve insanlar sadece işledikleri amellere göre birbirlerinden üstün olabilirler. O halde insanlar, hayır ve iyilik konularında yarışmalıdırlar.
Eğer insanlık bu pek değerli iki prensip üzerine bina edilse, elbette insan göklere yükselecektir.
“Bütün insanlar Âdem’dendir”, o halde insanlar kardeştir. Dolayısıyla, birbirleriyle yardımlaşmaları, barış içinde yaşamaları, birbirlerine acımaları ve daima birbirlerine iyiliği göstermeleri gerekir. Çünkü, üstünlüğün tek ölçüsü, yapılan işlerdir. O halde herkes, insanlığın yükselmesi için kendince çaba harcamalı ve gayret göstermelidir.
Sen, insanlığı bu derece yücelten üstün bir değer veya bundan daha güzel bir ahlâk ve eğitim görebiliyor musun?
Farklı Özellikler
Bununla birlikte biz, milletlerin farklı özelliklerini ve karakteristik ayrıcalıklarını inkâr etmiyoruz. Biz, her milletin kendine has özellikleri ve üstün ahlâkî meziyetleri olduğunu biliyoruz. Milletlerin bu konuda birbirinden farklı ve üstün yönleri bulunduğunu kabul ediyor, Arapların da bu hususta yeterli ve bol pay sahibi olduklarına inanıyoruz. Ancak bu, halkların farklı ve üstün yönlerini başkalarını küçümseme ve onlara saldırma gerekçesi yapabilecekleri anlamına gelmez. Aksine, her millet bu üstün özelliklerini, yükümlü oldukları insanlığa hizmet etme hedefine ulaşmak için kullanmalıdır.
Tarihte yeryüzünde yaşamış hiçbir milletin, bu yüce anlamı Hz. Peygamberin (sav) sahabelerinden daha iyi anladığını göremezsin.
İnanç Bağı
Bunları bildikten sonra, şunu da bil ki, Müslüman Kardeşler’e göre insanları iki sınıftır:
Birinci sınıf: Müslüman Kardeşler’in inandığı gibi Allah’ın dinine, Kitabı’na, gönderdiği peygamberlere ve getirdiklerine inananlardır. Biz bu tür insanlara, en kutsal bağ olan inanç bağı ile bağlıyız. Bize göre bu bağ, kan ve toprak (vatan) bağından daha yüce ve daha üstündür. Bu yüzden, nerede olurlarsa olsunlar ve hangi ırktan gelirse gelsinler kendilerine karşı şefkat duyduğumuz, çalışıp çaba harcadığımız, savunup koruduğumuz, canımızı ve malımızı uğrunda feda ettiğimiz gerçek akraba ve yakınlarımız, işte bunlardır.
İkinci sınıf: Böyle olmayan ve kendileri ile henüz yüce bir bağla bağlı olmadığımız kimselerdir. Bu tür insanlar, bizimle barış içinde oldukları sürece biz de onlarla barış içinde olur; bize saldırmadıkça kendilerinin iyilik ve huzurunu isteriz.
Bizimle bu insanlar arasında, dâvet bağı olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden onları, insani bütün erdemleri içinde bulunduran inancımıza çağırır; bu çağrının başarılı olması için gayret eder ve dinin izin verdiği bütün yol ve araçları kullanırız.
Onlardan bize saldıran olursa, bu saldırganlığa en güzel şekilde karşılık verip onu bertaraf ederiz. Eğer Allah’ın kitabından delil istersen, şu âyetlere kulak ver:
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.”4
“Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınız­dan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. Allah ancak sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıka­ranları ve çıkarılmanız için (düşmanlarınıza) yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” 5
Böylece sana, içinde herhangi bir kuşku ve belirsizlik kalmayacak şekilde dâvetimizin bu tavrını açıklamış oldum.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?