İslam dinindeki temel ibadetler, İslami prensiplerin büyük bir kısmını teşkil ediyor. Zira Peygamberlerin gönderiliş gayesinin en büyük hedeflerinden birisi de insanlara ibadetleri öğretmektir. Ayeti kerimede de belirtildiği gibi insan ve cinlerin yaratılış gayeleri ubudiyettir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ben İnsanları ve Cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”
Bunun içindir ki bu ibadetleri incelemek ve arkasındaki gayeyi anlamaya çalışmak insanın temel vazifelerinden birisidir.
Kur’an-ı Kerim’de inanç esasları üzerinde detaylarıyla durulduğu konusu herkesçe bilinen bir gerçektir. Buna mukabil Sünneti Nebeviye, İslam’daki temel ibadetlerin beyanı üzerinde uzunca durmuştur. İbadetler ilmi ve teorik detaylarla incelenmeye muhtaçtır. Bu detayı verecek olan Sünnettir. Şunu da göz ardı etmemekte fayda vardır;: Kuran-ı Kerim bütün temel İbadetlere değinmiş,önemli konularını da Hz. Peygamber ile detaylandırmıştır.
Önemine binaen Kur’an-ı Kerim’de detayları verilen ibadetlerden birisi de oruçtur. Kur’an’da orucun farz oluşu ve farz oluşunun arkasındaki gayenin de takvaya ulaşmak olduğu açık bir şekilde ifade edilmektedir.
Kişinin kendi nefsini zapt etmesi; kendi arzularına hakim olabilmesi bir insanlık gereği ve bir zorunluluktur. Eğer her insan kendi heva ve hevesine sonuna kadar uyar ve her istediğini rahatlıkla uygularsa insanlığın birkaç saniyede biteceğini veya en azından hayatın içinden çıkılmaz bir hal alacağını aklı başında olan her insan rahatlıkla anlar. İnsanlığın bugünkü durumu bize insanların bağlı olmaları gereken kurallara yani insanların birbiriyle olan ilişkilerinde uymaları gereken Allah’ın (a.c.) koymuş olduğu kurallarına dikkat etmedikleri zaman ne kadar sıkıntılara düşebileceklerini açık bir şekilde gösteriyor. Allah’ın (a.c.) koymuş olduğu kurallar diyorum çünkü insanlara emirlerine boyun eğdirme yetkisi sadece Allah’a (a. c.) aittir. Yalnız O emir verme, yasak koyma ve hüküm belirleme yetkisine sahiptir. Çünkü en iyi bilen, en iyi hüküm koyan ve en fazla merhamet sahibi olan sadece O’dur.
Müslüman ferdin, şahsiyetinin kendisiyle şekillenmesi gereken, prensipleri doğrultusunda arzu ve isteklerinin frenlenmesi istenen, kendisine hayat kaynağı olan, uygulaması gereken ve yolunu aydınlatan dost doğru tek nizam Allah’ın dini olan İslam’dır. “Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve onunla insanların arasında yürüyeceği bir nuru kendisine verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup ondan çıkamayan kimsenin durumu gibi olur mu?”(Enam, 122.)
Nefsi zapt etmenin en pratik ibadet oruçtur. Onun için oruç bu dinin beş temel esaslarından birisi olmuştur. Oruç aynı zamanda; Müslümanın kendisini İslam’a göre şekillendirdiğinin pratik ifadesi olan takva gerçeğine ulaşmanın yoludur. “Ey iman edenler takvaya ulaşmanız umuduyla sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı.” (Bakara, 183.)
Ayetten, uygulanması farklı olmasıyla birlikte Hristiyanlık ve Yahudilik gibi dünyanın bütün büyük dinlerinde orucun var olmasının sırrını rahatlıkla anlaşılmaktadır. Bu kendilerine Peygamber gönderilen bütün ümmetlere Allah’ın Orucu farz kıldığının bir delilidir. Ayet Orucun Allah tarafından indirilen dinlerin bütününde farz kılındığını açık bir şekilde beyan etmektedir. Şuan mevcut olan bütün dinlerde Orucun olması da bunun sonucudur.
Allah’ın nesih edici olan son dininde nihai ve mükemmel şekliyle Oruç farz kılınmıştır. Onun içindir ki son din olan İslam’daki oruç; gerçekçi, kolay, faydalı ve insan hayatı üzerinde sosyal, psikolojik ve pratik etkileri olan bir ibadettir.
Aslında oruç büyük bir medresedir, müntesibi olanlar ona karşı edeplerini muhafaza edebilseler kendisinden bugün olduklarından daha farklı bir şekilde mezun olurlar. Oruç öyle bir eğitim surecidir ki Müslüman onunla kopmak üzere olan İslami bağlarını yenilemiş olur ve daha önce gevşek tuttuğu dini vecibelerini daha kuvvetle yerine getirir. Oruç öyle bir devredir ki Müslüman ondan geçmekle arkasına farklı bir yaşantı bırakarak yepyeni bir hayata yönelir. Müslümanlar oruç sayesinde himmetle, ciddiyetle, yeni bir yaşantı tarzıyla, yeni bir umutla ve yeni bir ruhla bambaşka bir hayata adım atarlar. Müslüman, oruçla dünyanın kendisi için en büyük dert olabilmesinin üstesinden gelir, Allah rızasının ve ahiret hayatının kendisi için en büyük hedef olduğu hakikatinin gözden kaçırılmaması gerektiğini hatırlar.
Hem dünya hem de ahiret kurtuluşunun takvada olduğunu hepimizin bildiği bir hakikattir. “Muhakkak takva sahipleri cennetler ve nimetler içindedirler.” (Tur, 17.) “Biliniz ki Allah takva sahipleriyle beraberdir.”(Bakara, 164) “Muhakkak Allah takva sahiplerini sever.” (Tevbe, 7)
Kişinin söz konusu olan takvayı tamamıyla kalbinde barındırabilmesi ve kişiliğinde bir ahlak haline gelebilmesi için belli bazı manevi eğitim yollarından geçmesi gerekir.
Takvaya götüren en önemli yol: Oruç tutmak, Gece ibadet yapmak, Dua etmek, Zikir yapmak, Kuran-ı Kerim’i okumak, Allah yolunda infak etmek, İtikafa girmek, Sabır ve Tevbe etmektir.
Eğer Müslüman Allah Resulü nün kendisi için belirlemiş olduğu metodu takip ederse Oruçla takvaya götüren bütün eğitici yollarından geçmiş olur. İnsanın kalbinde takvanın yerleşmesine vesile olacak ne kadar ibadet varsa Müslüman tümünü şöyle veya böle Ramazan ayında Oruçluyken ifa eder. Böylece Ramazan ayı bitmeden Müslümanın kalbi nur iman ve takvayla dolup taşmış olur.
Mesela orucun sünnetlerinden birisi sahura kalmaktır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Sahurda yemek yiyiniz zira sahurda bereket vardır.” ve sahur sayesinde Müslüman şafaktan önce uyanmış olur. Sahur vaktinde uyanmanın adabıysa abdest almaktır, namaz kılmaktır ve istiğfarda bulunmaktır. Arkasından şafak söktükten sonra sabah namazını kılmak üzere camiye gitmektir. Sabah Namazı sünnetlerinden bazıları da: Namazdan önce Namazın içinde ve Namazdan sonra gerek Allah Resulünden rivayet edilen ve gerekse serbest zikirlerle Allah’ı (C.C.) bol bol zikir etmektir.
Orucun sünnetlerinden birisi de iftarını açarken Dua etmektir. Çünkü Allah Resulünün buyurduğu gibi: Oruçlunun geri çevrilmeyecek dua si varır: “Allah’ım senin için oruç tuttum, senin rızkınla iftar ettim, sana güvendim ve sana inandım. Susuzluk gitti, damarlar ıslandı ve ecir hasıl oldu. Ey fazlı geniş olan Allah’ım! beni bağışla. Oruç tutmam için bana yardım eden ve iftar etmem için de bana rızık veren Allah’a hamd olsun”
Orucun sünnetlerinden bir diğeri de Müslümanların Ramazan ayında yatsı namazından sonra cemaatle kıldıkları Teravih Namazı’dır. Teravihte; zikir etmek, kuran okumak, rükua varmak, secde etmek ve Allah’a yalvarmak gibi ibadetlerinin tümü hep birlikte eda edilmektedir..
Oruçla birlikte eda edilen önemli sünnetlerden birisi de Ramazanın son on gününde İtikafa girmektir. İtikaf Müslümanın dünyayla alakası olan her şeyden bağını kesmesi ve kendini sadece uhrevi amellere vermesidir.
Ramazan ayında oruçla birlikte yerine getirilen sünnetlerden biriside Kuran-ı Kerim’i çokça okumaktır. Buna bağlı olarak Kur’an-ı Kerim’i anlamaya çalışmak ve manevi bereketinden faydalanmak, ikili, üçlü hatta daha yoğun katılımlı olarak onu karşılıklı müzakere etmek, tefsirini okumak ve yüzünden güzel okumaya vakit ayırmak da önemli bir Ramazan sünnetidir. Zira Ramazan ayı Kuran ayıdır. Ramazan ayı geldiği zaman; Cebrail (a.s.)yeryüzüne iner peygamberimizle beraber Kura-ı kerimi okur, müzakere eder ve onu karşılıklı teyit ve tescil ederlerdi.
Ramazanın sünnetlerinden biriside bu ayda Allah yolunda bol bol infakta bulunmaktır. Allah Resulü (a.s.) Ramazan ayında şiddetle esen rüzgârdan daha cömert idi. Abdullah b. Abbas’tan (r.a.) şöyle bir rivayet nakledilmektedir: Peygamberimiz (s.a.v.) İnsanların içerisinden en mert olanıydı, en cömert olduğu vakit ise Ramazanda Cebrail ile buluştuğu zamandı. Ramazanın her gecesinde Cebrail ile buluşur Kur’an- Kerim’i müzakere ederlerdi.” (Buhari, Fadlü Leyletü’l Kadr, 2 )
Ramazan orucuyla beraber eda edilmesi gereken vaciplerden biriside de fitre sadakasıdır. Kişi kendisi, eşi, muhtaç olan anne-babası, buluğa ermemiş küçük erkek çocukları, evlenmemiş kızları ve özürlü olan büyük çocukları adına fitre sadakasını verir. Allah Resulü (a.s.) Ramazan Bayramından bir veya iki gün önce okuduğu hutbesinde; sahabelere hitaben şöyle buyurmuştur : “ Bakmakla yükümlü olduğunuz kişiler adına; buğday, Arpa veya Hurmadan çeyrek ölçek fitre çıkarınız.” İbni Abbas da (r.a.) şöyle der: “Allah Resulü (a.s.) fitre Sadakasını oruçlunun işlediği yakışıksız ve şehvet uyandıran davranışlarına kefaret olsun diye farz kılmıştır. Başka bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurur: “Fitre sadakasını vermekle zengininizi Allah arıtmış olur fakirlere ise verdiklerinden daha fazlasını kendilerine geri çevirmiş olur”
Ramazan ayında Müslümanların mescitleri ilim, vaiz, zikir ve nasihat halkalarıyla imar edilir. Bilmeyen bilmediklerini öğrenir, kalbi katılaşanların kalpleri yumuşar ve gafil olanlar gafletlerinden uyanırlar.
Ramazanda Müslümanlar birbirleriyle kenetlenmiş bir şekilde İslam’ın güzelliklerini yaşamak üzere bir araya gelirler. Aileler,sahur vaktinde ve akşamdan önce iftar vaktini beklemek üzere sofra başında bir araya toplanırlar. İslam’ın rahmeti nesilleri buluşturmuş olur; torun, dede, baba, büyük baba, kız, anne, anneanne, babaanne amcalar, dayılar, yeğenler, teyzeler halalar, hısım, akrabalar ve komşular kim varsa hep bir araya gelirler ve birçok yeni yeni dini uygulamalar için fırsatı doğduğundan dolayı o uygulamaları başlatmış olurlar. Mesela veliler yedi yaşını doldurmuş çocuklarına oruç tutmayı tavsiye ederler oruç tutmaları için on yaşındakilerin biraz daha üzerlerine varırlar. Babalar erkek çocuklarının ve anneler de kız çocuklarının ellerinden tutup camilere cemaatle farz ve teravihleri kılmayı sevindirmek ve alıştırmak için götürürler. Allah’ın kulluğundan daha iyi haz alabilmeleri için gece teheccüt namazlarına kaldırırlar. Özellikle Ramazan ayının son on gününde buna daha yoğunlaşırlar. Hz. Aişe (r.a.) şöyle diyor: “Allah Resulü (a.s.); Ramazan ayının son on gününe girdiği zaman kemerini sık bağlardı ve ailesini gece namazlarına uyandırırdı”
Bütün bunlarla birlikte Ramazan sabır ayıdır paylaşmak ayıdır merhamet ayıdır. Cennet kapılarının sonuna kadar açıldığı, Cehennem kapılarının kapandığı, şeytanların zincire vurulduğu, hakkını verdiği zaman kişinin gelmiş geçmiş günahlarının bağışlandığı, takvaya, şükre, rüşde ulaştıran bir aydır. Kişinin kendi iradesini kuvvetlendirme ayıdır. Sabır ve güçlü irade insanoğlunun kendi hayatını sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu faktörlerin yarısıdır. İnsanlar bu ayda zorlu bir eğitimden geçerler ve sonucunda sahili selamete ulaşırlar.
Şunu söylemeden geçemeyeceğim: Bizim orucu tutmamızdan daha önemli olanı orucun bizi tutmasıdır. Bu kadar yoğun ibadetlerle çevrilmiş olan oruç, eğer bizim affımıza sebep olmuyorsa, kocaman Ramazan ayı üzerimizden geçtiği halde hala kötü alışkanlıklarımızdan vaz geçemiyorsak, Ramazandan bizi bir sonraki Ramazana ulaştıracak kadar manevi azığımızı almamışsak, günahları umursamaz, ibadetlerine önem vermez, gaflete dalmış bir şekilde en kıymetli varlığımız olan zamanımızı sorumsuzca harcıyorsak oruç tutmaktan kasıt olan takvaya ulaştığımızı söyleyemeyiz. Öyleyse oturup başımızı avuçlarımızın arasına alıp ben oruçtan ne anladım o benden ne anladı, diye biraz düşünmemiz gerekir.
Oruç, hayatın bütün alanında kendini gösteren bir eğitim medresesidir. İzleri; fertte, ailede ve toplumda kendini gösterir. Siyasi, askeri, iktisadi, psikolojik ve eğitim açısından kendini belli eder.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?