“Mü’min kadınlara de ki; gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar, mahrem yerlerini korusunlar. Kendiliğinden görünenleri dışındaki süslerini teşhir etmesinler. Başörtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar. Süslerini ve cazibelerini kocalarından, babalarından, kayınbabalarından, öz oğullarından, üvey oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, Müslüman kadınlardan, elleri altındaki kölelerden, cinsel arzuları sönmüş erkek hizmetçilerden, kadınların avret yerlerinin henüz farkında olmayan erkek çocuklarından başka hiç kimseye göstermesinler. Yabancı bakışlardan gizledikleri süsleri ve cazibeleri belli olsun diye ses çıkaracak adımlarla yürümesinler. Ey mü’minler! hepiniz tövbe ederek Allah’a yöneliniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur, 31) İslâm, şehevi duyguların tahrik olmadığı, kan ve etten kaynaklanan dürtülerin galeyana gelmediği tertemiz bir toplum kurmayı hedefler. Çünkü
sürekli baştan çıkarılma, tahrik edilme durumları ile karşı karşıya kalma; giderilmeyen, hiçbir durumda tatmin olmayan şehevi doyumsuzlukla sonuçlanır. Davetkâr bir bakış, baştan çıkarıcı bir hareket, gösterişli bir takı ve çıplak bir beden… Bütün bunlar bu çılgın hayvani doyumsuzluğu azdırmaktan, sinir ve irade dizgininin elden çıkmasına neden olmaktan başka sonuçlar doğurmazlar. Bundan sonra, ya hiçbir sınır tanımayan cinsel anarşizm, ya da baştan çıkarılmasına, tahrik edilmesine rağmen tatmin olamamanın doğurduğu sinirsel hastalıklar, psikolojik kompleksler… Bu ise hiç kuşkusuz işkence kadar acı verir insana. Her türlü kötülükten arınmış bir toplum kurmak için İslâm’ın başvurduğu yöntemlerden biri, bu kışkırtıcı ve baştan çıkarıcı davranışların önüne geçmek, iki cins arasındaki derin fıtri arzuyu, doğal gücünde ve yapay kışkırtmalarla harekete geçirmeksizin sağlıklı halde bırakmak ve bu arzunun güvenilir ve temiz bir yerde tatmin edilmesini sağlamaktır.

Bir zamanlar karşı cinslerin serbestçe bakışıp konuşmalarının, rahatça bir arada bulunmalarının, zevkle oynaşmalarının, baştan çıkarıcı gizli yerlerini kolaylıkla görebilmelerinin; insanların deşarj olmalarını, rahatlamalarını, onların içe kapanmaktan, ruhsal komplekslerden korunmalarını, cinsel baskının şiddetinin ve onun ötesinde güven vermeyen olumsuz tepkilerin hafiflemesini sağlayacağı düşüncesi yaygınlaşmıştı. Bu düşünce -özellikle Freud’un Psikanalizm kuramı- insanın kendisini hayvandan ayırmasını sağlayan özelliklerden soyutlanması, çamura batmış hayvansallık düzeyine indirilmesi temeline dayalı bazı materyalist teorilerin yayılmasının ardından yaygınlaşmıştı. Ne var ki bu düşünceler, teorik birer varsayımdan öteye geçememişlerdir. Her türlü toplumsal, ahlaki, dini ve insani bağdan soyutlanmışlığın, serbestliğin son noktasına kadar sağlandığı ülkelerde, bu teorilerle çelişen, onları temelden çürüten olayları bizzat gözlerimle gördüm. Evet, açılıp saçılmaya, bütün şekil ve görünümleri ile karşı cinslerin beraberliğine tek bir engellemenin sözkonusu olmadığı ülkelerde, bütün bu uygulamaların cinsel isteklerin düzene girmesini, terbiye edilmesini sağlamadığına şahit oldum. Tersine bütün bu serbestliklerin, dinmeyen, tatmin olmayan çılgın bir doyumsuzluğa, cinsel saldırganlığa, cinsel açlığa dönüşmüş olduğuna tanık oldum. Cinsel ilişkilerin sınırlandırılmasından, yasaklanmasından, karşı cinse duyulan ilginin engellenmesinden kaynaklandığı kabul edilen psikolojik hastalıkları, kompleksleri fazlasıyla gördüm. Her türlü cinsel sapıklığın rahatça sergilenmesine rağmen, bu tür hastalıkların çok yaygın olduğunu üzülerek müşahade ettim. Hiç kuşkusuz bu, herhangi bir bağ kabul etmeyen, bir sınır tanımayan, karşı cinslerin tam anlamıyla birbirlerine karışmış olmalarının, her şeyin serbest olduğu iki cins arasındaki arkadaşlığın, yollarda gezinen çıplak vücutların, baştan çıkarıcı hareketlerin, davetkâr bakışların ürünüdür. Ancak gözle görülen realitenin temelden yalanladığı bu teorileri yeniden gözden geçirme gereğini dile getiren olayları ve kanıtları bütün çıplaklığı ile burada sergileme imkanına sahip değiliz.
Erkek ve kadın arasındaki fıtri eğilim, bedenin organik yapısında yer alan köklü bir eğilimdir. Çünkü yüce Allah(c.c), yeryüzündeki hayatın devamını ve insanın yeryüzündeki halifeliği gerçekleştirmesini bu eğilime bağlamıştır. Bu, sürekli bir eğilimdir, bir süre tatmin olsa da tekrar kendini gösterir. Bu eğilimi her zaman kışkırtmak azgınlığını arttırır, onu, tatmin olmak için somut bir saldırganlığa iter. Eğer tatmin olmazsa tahrik olmuş sinirler yorulur. Davetkâr bir bakış insanı tahrik eder, baştan çıkarıcı bir hareket tahrik eder, bir gülücük tahrik eder, erkekle kadın arasındaki bu eğilimi çağrıştıran bir sözlü vurgu tahrik eder… Güvenli yol ise, bu eğilimi doğal sınırları içinde bırakacak şekilde bu tür tahrik edici davranışları azaltmak sonra da bu eğilimi doğru yoldan tatmin etmektir. İşte İslâm’ın seçtiği yöntem budur. Bunun yanında karakteri terbiye etme, insan enerjisini hayat için gerekli olan başka alanlarda harcama, tek çıkış yolunun bu tatmin şekli olmaması için sırf et ve kanın dürtülerine cevap vermek amacı ile kullanılmaması da islâmın bu konuda seçtiği yöntemin bir gereğidir. Sunulan şu iki ayette, iki yönlü baştan çıkarılma, sapma ve fitneye düşme olasılığını en aza indirmenin çareleri yer almaktadır. “Mü’min erkeklere gözlerini harama bakmaktan sakındırmalarını ve mahrem yerlerini korumalarını söyle. Bu, onlar için en güvenceli arınma yoludur. Hiç şüphesiz onlar ne yaparsa Allah (c.c) ondan haberdardır.” Erkekler açısından gözleri harama bakmaktan sakındırmak ruhsal bir edeptir. Yüzlerde ve bedenlerdeki güzellikleri ve baştan çıkarıcı unsurları görme arzusunu yenme girişimidir. Sonra, tahrik olma ve günaha girme pencerelerinden ilkini kapatma eylemidir. Zehirli okun hedefine ulaşmasını önleme amaçlı pratik bir çabadır. Mahrem yerleri korumak da gözleri harama bakmaktan sakındırmanın doğal sonucudur. Ya da iradeyi kontrol altında tutmanın, denetim mekanizmasını uyarmanın ve daha ilk aşamasında olan cinsel arzuyu yenmenin ikinci adımıdır. Bu yüzden iki dan aleminde hem de pratikte birbirlerini izleyen ve birbirlerine son derece yatkın iki adım olmaları itibariyle bir ayette birlikte söz konusu ediliyorlar. “Bu onlar için en güvenceli arınma yoludur.” Duygularının temizlenmesi için en güvenceli yoldur. Bu duyguların yasal ve temiz yolun dışında şehevi azgınlıklarla kirlenmemesi, aşağılık hayvani düzeye yuvarlanmaması için en garantili yoldur. Bu yol toplum için, saygınlığının ve şerefinin ayrıca teneffüs ettiği havanın korunması için de en temiz yoldur. Onlara bu korunma yöntemini gösteren yüce Allah (c.c), onların ruhsal ve fıtri eğilimlerini bilir, ruhlarının ve organlarının hareketlerinden haberdardır. “Hiç şüphesiz onlar ne yaparsa Allah (c.c) ondan haberdardır.” “Mü’min kadınlara da de ki; gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar, mahrem yerlerini korusunlar.” Kadınlar, erkeklerin içlerindeki gizli fitne unsurlarını uyaracak cezb edici kaçamak ya da baştan çıkarıcı anlamlı bakışlarını göndermesinler. Tertemiz bir ortamda fıtri isteklere cevap vermek için gerekli olan helal ve iyi yolun dışında mahrem yerlerini açmasınlar. Böylece bu yolla dünyaya gelen çocuklar toplum ve hayatla karşı karşıya kalırken utanç duymazlar. “Kendiliğinden görünenleri dışındaki süslerini teşhir etmesinler.” Kadın için süslenmek helaldir. Bu, kadının fıtratından gelen bir isteğe cevap niteliğindedir. Bütün kadınlar, güzel olmaya, güzel görünmeye meraklıdırlar. Süslenme kavramı ise, çağdan çağa değişir. Ama süslenmenin fıtrattaki esası tek ve değişmezdir. O da güzel olma, güzelliği tamamlama ve bunu erkeklere gösterme isteğidir. İslâm, bu fıtri isteğe karşı çıkmaz. Sadece onu düzene koyar, kontrol altına alır. Onu, hayatı paylaştığı erkeğe doğru yöneltir, başkasının göremediği şeyleri sadece ona gösterir. Bir sonraki ayette söz konusu edilen ve bu süsleri görmekle içlerinde şehevi duygular uyanmayan, mahrem olmayan
akrabaların da bu erkekle birlikte bazı şeyleri görmelerinde bir sakınca yoktur. Fakat yüz ve ellerde, kendiliğinden görünen süslerin açıkta olmaları caizdir. Çünkü Hz. Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- Hz. Ebubekir’in -Allah ondan razı olsun- kızı Esma’ya “Ya Esma, bir kadın hayız (aybaşı hali) görmeye başlayınca (buluğ çağına gelince) -yüz ve ellere işaret ederek- bunların dışında herhangi bir yerinin görünmesi doğru değildir” (Ebu Davud rivayet etmiş ve “mürsel” bir hadistir demiştir.) demekle el ve yüzün görünmesinin caiz olduğunu vurgulamıştır. “Başörtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar.” Ayette geçen “Ceyb” elbisenin göğüs kısmındaki açıklıktır. “Khimar “ise; baş, boyun ve göğüs örtüsüdür. Bu, kadınların baştan çıkarıcı yerlerini örtmeleri, buralarını aç bakışlara sunmamaları içindir. Kasıtsız ve ani bakışlar da bunun içindedir. Şayet kadının baştan çıkarıcı ve uyarıcı yerleri açıkta olursa, Allah’tan korkanlar bu kasıtsız ve ani bakışın devam etmesinden veya tekrarlanmasından sakınsalar bile, meydana gelişinden sonra içlerinde gizli bir arzu kalabilir. Kuşkusuz yüce Allah(c.c), kalplerin bu tür bir bela ile denenmesini, sınanmasını istemez. Süs ve güzelliği göstermeye ilişkin fıtri isteklerine rağmen bu yasaklamayla karşı karşıya kalan ve kalbi Allah’ın nuruyla aydınlanan mü’min kadınlar, yasağa uyma hususunda hiçbir tereddüt göstermediler. Cahiliye döneminde kadın-bugünkü modern cahiliyede olduğu gibi- göğsünü pervasızca açarak erkekler arasında dolaşırdı. Çoğu zaman boynu, saç uçları ve kulaklarındaki küpeleri de görülürdü. Yüce Allah(c.c), kadınların başörtülerinin uçlarını boyun ve göğüslerinin üstüne kadar sarkıtmalarını, kendiliğinden görünen kısmı dışındaki süslerini göstermemelerini emredince Hz. Aişe’nin -Allah ondan razı olsun- anlattığı durumu örnek aldılar. “Allah ilk hicret eden kadınlara rahmet etsin. “Başörtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar” ayeti inince fistanlarını parçalayıp onunla örtündüler.” (Buhari) Safiye binti Şeybe şöyle der: Hz. Aişe’nin -Allah ondan razı olsun- yanında bulunduğumuz bir sırada, bazı kadınlar Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ettiler. Bunun üzerine Hz. Aişe, şöyle dedi: “Kureyş kadınlarının üstünlüğü inkâr edilmez; ama Allah’a andolsun ki, Ensar kadınlarından daha iyi Allah(c.c)’ın kitabını tasdik edene, indirilen hükümlere daha iyi inanana rastlamadım. Nur suresindeki “Başörtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar” ayeti inince kocaları, yanlarına dönüp yüce Allah’ın indirdiği ayeti okudular. Her koca, karısına, kızına, bacısına ve yakınlarına bu ayeti okuyordu. Onlardan hiçbiri, Allah(c.c)’ın kitabında indirdiği ayetleri tastik etmek ve imanını vurgulamak için fistanını başına sarmadan yerinden kalkmadı. Sanki başlarında bir karga varmış gibi örtünerek Hz. Peygamberin(s.a.s) arkasında yer aldılar.” (Ebu Davud)
Kuşkusuz İslâm, müslüman toplumun zevk anlayışını değiştirmiş, güzelliğe karşı olan hayvansal arzudan onu arındırmıştı. Artık güzellikten maksat sadece hayvansal özellik değildi. İstenen ve anlaşılan insani yöndü. Bedensel çıplaklığın güzelliği, hayvansal bir güzelliktir. Her ne kadar bir ahenk ve bir bütünleşme sözkonusu olsa da, insan bu güzelliğe hayvansal bir duyguyla saldırır. Ama haya unsurunun egemen olduğu güzellik ise, tertemiz bir güzelliktir. Güzelliğin zevkini yücelten, onu insana yaraşır bir duruma getiren, algıda ve hayalde onu temizlik ve arınmışlık duyguları ile kuşatan bu haya duygusudur. Bugün, genel zevkin büyük düşüş göstermesine, hayvansal karakterin, açık saçıklık, çıplaklık ve hayvanlar gibi azgınlaşma eğiliminin bu zevke galip gelmesine rağmen, İslâm, mü’min kadınların saflarında aynı yüceliği yaşatmaktadır. Çünkü onlar açılıp saçılan, hayvanın hayvana kur yaptığı gibi kadınların erkeklere kur yaptığı bir toplumda, kendi istekleri ile vücutlarındaki baştan çıkarıcı yerleri örtüyorlar. Hiç kuşkusuz bu utanma, bu sakınma duygusu fert ve toplumun korunma yöntemlerinden biridir. Bu yüzden Kur’an, fitneden emin olunduğu durumlarda bu korunma yönteminin terkedilmesinde bir sakınca görmez. Bu yüzden cinsel bir arzuyla yaklaşmayan, şehevi duyguları uyanmayan, yakın akrabaları bu yasaklamanın dışında tutar. Kur’an’ın genel yasaklamanın dışında tuttuğu yakın akrabalar şunlardır: Babalar ve oğullar, eşlerin babaları ve oğulları, kardeşler ve onların oğulları, kız kardeşlerin oğulları… Mü’min kadınlar da yasaklamanın dışındadırlar. “Müslüman kadınlardan…” Fakat Müslüman olmayan kadınlar Müslüman kadınların güzelliklerini ve cazibelerini görmemelidirler. Çünkü bu kadınlar eğer Müslüman kadınların tahrik edici yerlerini ve ayıp yerlerini görürse gidip kocalarına, kardeşlerine ve yakınlarına anlatabilirler. Buhari ve Müslim’de yer alan bir hadiste şöyle buyurulmaktadır. “Bir kadın kocasına bir başka kadının güzelliklerini görüyormuş gibi anlatmasın.” Müslüman kadınlar ise güvenilir kimselerdir. Kocalarına, bir Müslüman kadının bedenini ve süslerini anlatmalarına dinleri engel olur. Aynı şekilde “elleri altındaki köleler” de bu yasaklamanın dışında tutuluyor. Bununla sadece cariyeler kastediliyor denmiştir. Erkek köleler de buna dahildir. Çünkü erkek köle efendisi olan kadına karşı cinsel arzu duymaz diyenler de olmuştur. Birincisi daha tutarlıdır. Çünkü erkek köle bir dönem özel bir statüye sahip olsa bile bir insandır, onun da içinde insana özgü şehevi duygular uyanır. Ayrıca “cinsel arzuları sönmüş erkek hizmetçiler” de bu yasağın dışında tutuluyor. Bunlar delilik, bunaklık, erkeklikten mahrum bulunma, iktidarsızlık gibi erkeğin kadını arzulamasına engel olan birtakım nedenlerden dolayı kadınlara karşı cinsel istek duymayan erkeklerdir. Bu durumda baştan çıkarılma, günah işleme korkusu olmaz. Bir de “kadınların avret yerlerinin henüz farkında olmayan erkek çocuklar” bu yasağın dışında tutuluyor. Bunlar, kadınların bedenlerini görmekle cinsel istekleri uyanmayan çocuklardır. Ama her şeyin farkında oldukları zaman, erginlik çağına ulaşmamış olsalar bile cinselliğin bilincine varınca onlar da yasağın kapsamına alınıp, istisna edilen grubun dışında tutulurlar. Eşlerin dışında sayılan bu grupların, göbek altından diz kapağının altına kadar olan kısmın dışında kadının vücudunu görmelerinde ne kendileri için ne de kadın için bir sakınca yoktur. Çünkü örtünmeyi gerektiren fitne unsuru ortadan kalkmıştır. Koca ise karısının tüm vücudunu istisnasız görebilir. Bu uygulamanın amacı korunma olduğu için, ayet fiilen türlerini göstermeseler bile mü’min kadınların saklı süslerini açığa çıkaracak, gizli cinsel istekleri harekete geçirecek, uyuyan duyguları uyaracak davranışlarda bulunmalarını da yasaklıyor: “Yabancı bakışlardan gizledikleri süsleri ve cazibeleri belli olsun diye ses çıkaracak adımlarla yürümesinler.”

Hiç kuşkusuz bu, insanın psikolojik yapısına, etki ve tepkilerine ilişkin derin bilginin ifadesidir. Çünkü kimi zaman şehvetin uyanması bakımından hayal kurmak gözle görmekten daha etkili olur. Kadının ayakkabısını, elbisesini ya da takısını görmekle, bizzat kadının vücudunu görmekten daha çok şehevi duyguları uyanan birçok insan vardır. Yine karşılarındaki kadından çok, hayallerinde canlandırdıkları kadının sureti karşısında cinsel istekleri uyanan birçok insan vardır. Bunlar günümüzde psikiyatristlerce bilinen psikolojik hastalıklardır. Kadının takılarının çıkardığı sesleri duymak, süründüğü kokuları uzaktan almak, birçok erkeğin duygularını galeyana getirir, sinirlerini harekete geçirir, karşı koyamadıkları azgın bir fitneye düşürür onları. İşte Kur’an, bütün bunların önüne geçiyor, fitne yollarını tıkıyor, çünkü Kur’an, yüce yaratıcının katından inmiştir. O (c.c), bilir yarattıklarını . O (c.c), latiftir, her şeyden haberdardır. En sonunda bütün kalpler Allah (c.c)’a döndürülüyor. Bu ayetler inmeden önce işledikleri suçlara karşılık tövbe kapısı açık tutuluyor. “Ey mü’minler hepiniz tövbe ederek Allah’a yöneliniz ki, kurtuluşa eresiniz.” Bununla, Allah (c.c)’ın gözetimine, şefkat ve himayesine, Allah (c.c) bilinci ve Allah (c.c) korkusu dışında hiçbir gücün kontrol edemediği bu derin fıtri eğilim karşısındaki zayıflıklarından ötürü yüce Allah (c.c)’ın insanlara yönelik yardımına ilişkin duyarlılık harekete geçiriliyor. “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle: Bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında örtülerini üstlerine alsınlar, vücutlarını örtsünler. Bu onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Ahzap, 59) Tefsir bilgini bu ayeti açıklarken şöyle diyor: O yıllarda Medine’de bazı ahlâksız erkekler vardı. Bunlar gece karanlık basınca Medine sokaklarına çıkar, kadınlara sataşırlardı. O yılların Medine evleri dar ve basitti. Bu yüzden gece olunca kadınlar abdest bozmak amacı ile dışarı çıkarlardı. Sözü geçen ahlâksız erkekler de bunu kollarlardı. Sıkı örtünmüş kadın görünce “bu köle olmayan, özgür bir kadındır” diyerek ondan uzak dururlardı. Fakat sıkıca giyinmemiş kadın gördüklerinde “bu köledir” diyerek onu rahatsız ederlerdi. Bir başka tefsir bilgini olan Mücahid de bu ayeti açıklarken şunları söylüyor: Kadınlar bol örtüye bürünerek köle olmadıklarını, özgür kadınlar olduklarını belli ederler. Öyle olunca ahlâksız kadın avcıları, onlara sarkıntılık etmez, kimlikleri konusunda kuşkuya düşmezlerdi. Ayetin sonunda “Allah (c.c) çok bağışlayan, çok esirgeyendir” buyuruluyor. Yani kadınların cahiliye döneminde bu sıkı örtünme kuralına uymamaktan doğan kusurlarını bağışlar. Çünkü o dönemde bu kuralı bilmiyorlardı. Bu ayetlerde Arap toplumunu ahlâksızlıklardan arındırma uğruna harcanan sürekli çabayı, bütün fitne ve anarşi sebeplerini ortadan kaldırmak için yapılan sıkı telkinleri, fitnenin ve anarşinin alanını mümkün olduğu kadar daraltmak için gösterilen özeni görüyoruz. Amaç İslam geleneklerini topluma tam anlamı ile yerleştirmek, egemen kılmaktır. Bölümün sonunda Müslüman toplum arasında birliği sarsıcı dedikodular yayan münafıklara, hasta ruhlu kimselere ve bozgunculara yönelik bir tehdit ile karşılaşıyoruz. Bu kesin ifadeli, sert tehdidin içeriği şudur: Eğer bu bozguncular bu kötü tutumlarını değiştirmezlerse, mümin erkek ve kadınları rahatsız etmekten ve toplumsal huzuru bozmaktan vazgeçmezlerse Peygamberin sert önlemleri ile karşı karşıya kalacaklardır. Daha önce Yahudilere uyguladığı sert önlemleri onlar hakkında da yürürlüğe koyacaktır. Açıkçası onları Medine’den sürerek şehrin havasını pisliklerinden arındıracaktır. Bu amaçla can dokunulmazlıkları kalkacak, nerede yakalanırlarsa öldürüleceklerdir. Bu önlemler, yüce Allah’ın yasasının gereği idi. Bu yaptırımlar, daha önce Peygamber eli ile Yahudiler hakkında uygulandığı gibi vaktiyle toplumlarının huzurunu bozan diğer kötülük düşkünlerine de uygulanmıştı.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?