Zaman akar, su gibi istifade etmezsen,
Seni harcar bitirir, tanıyıp yön vermezsen.
Zaman ki; zaten kılıç, sen onu bilmezsen,
Hayatı yaprak yaprak, her gün keser ömürden
Zaman ve mekânı var eden, zaman ve mekânlarda imtihan eden, zaman ve mekânların sahibi Allah’a hamd, resulüne, ailesine ashabına ve yolunda yürüyenlere selam olsun.
Zaman; Allah’ın biz kullarını var edip yaşattığı sürenin adıdır. Zamanın içinde var olmaya hayat, hayatta bize ayrılan süreye ise ömür denir.
İnsan için yeryüzünde en değerli nimet ve en kıymetli hazine zamandır. Zaman hayatın ta kendisidir. Zamanı boşa geçirmek aslında hayatı boşa geçirmektir. Vakit hayattır. Zamana kıyan kendisine kıyar.
Hz. Ömer “Bugün Allah için ne yaptın?” diye sorarken her geçen günü tam anlamıyla değerlendirmek zorunda olduğumuzu bize hatırlatır.
İmam Şafiî (r.a.) şöyle buyuruyor: “Ben nice kitaplar okudum. Nice sohbetlere katıldım, nice hikmet ehlinden söz duydum, anladım ki bütün bunların özü üçtür.
Zaman bir kılıçtır, sen onu kesmezsen o seni keser. Bu dünyada büyük bir nimet olan zamanı Allah’ın yolunda kullanamazsak bu zaman kıldan ince bir kılıç olarak karşımıza çıkar ve bizi keser.
Sen Hak ile meşgul olmazsan bâtıl seni meşgul eder. Güzel meclislerde hep güzel insanlarla ve güzel işlerle yani ilimle, irfanla, hikmetle zikirle ve Kur’an’la kendini meşgul etmezsen bâtıl seni meşgul eder.
Sakın kendinde bir varlık hissetme. Bil ki; Büyük bir makamdaysan o makamı veren Allah’tır. Büyük bir ilme sahipsen onu veren Allah’tır. Zenginsen zenginliğinle mağrur olma. Onu veren de Allah’tır. Allah elbette bir çırpıda almaya da güç yetirir.”
Zemahşeri: “Karanlık geceleri ben uykusuz geçirirken sen sabaha kadar uyuyorsun. Ondan sonra da bana yetişmek istiyorsun. Ne gezer.”
Sevgili peygamberimiz.(s.a.s) “Yarıncılar helak olmuştur.” Derken “Yarın yaparım gelecek şu zaman yapacağım.”diyerek kendini kandıranların helak olacağının altını çizmiştir. Unutmayalım ki; iyi işleri ertelemek için söylenen“yarın yaparım.”sözü iblisin sözlerindir.
“Beş şeyden önce beş şeyi ganimet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalığından önce sağlığını, fakirliğinden önce zenginliğini, meşguliyetinden önce boş zamanını ve ölümünden önce hayatını.”diyen sevgili peygamberimizdir. Müslüman günlük hayatında programlı ve düzenli olan kimsedir. Onun hayatında rastgelelik ve başıboşluk yoktur. O, ömrünü nerede tükettiğinin hesabını vereceğinin bilincindedir.
Hasan Basri (r.a.) şöyle buyurdu:“Ey Âdemoğlu! Gündüz senin misafirindir, ona güzel davran, eğer ona iyi davranırsan gündüz senin için hamd eder, eğer ona kötü davranırsan seni kötüler. Dünya üç günlüktür, dün yapmış olduğun amellerle geçti, yarına ulaşacağın belli değil, fakat bugün senin içindir. O zaman, bugün için hayırlı ameller işle.”
İbn Mesud (r.a.) “Herhangi bir amel işlemediğim gün, güneş batarken pişman olduğum kadar hiçbir şeye pişman olmadım. Çünkü o gün geçti, fakat ben amelimi artıramadım.” diyerek “iki günü bir olan zarar etmiştir.” gerçeğini haykırmıştır.
İbn Kayyım (r.a.) şöyle der :“Vakti zayi etmek ölümden daha şiddetlidir. Çünkü vakti zayi etmek kulu Allah‘tan ve âhiret gününden uzaklaştırır. Fakat ölüm ise kulu, dünyadan ve dünya ehlinden uzaklaştırır.”
“Ey Âdemoğlu, ben yeni bir günüm ve senin davranışlarının hepsine şahidim. Çünkü onları bende yapıyorsun. O halde beni en iyi şekilde kullan. Beni en iyi şekilde değerlendir. Çünkü kıyamet gününe kadar bir daha gelmeyeceğim.” diyen yeni bir güne hangi sabah kulak vereceğiz. Yoksa üzerimizi kaplayan gafletten dolayı ömrümüzün son gününün sesini mi duyacağız. Şu bir gerçektir ki; Zamansızlıktan şikâyet edenlerin çoğu, zamanı iyi kullanmasını bilmeyenlerdir. Zaman paraya benzer, lüzumsuz yere harcanmaz ise daima yeter. Geçmişin gittiğine, geleceğin henüz doğmadığına bakarsak, geriye sadece içinde bulunduğumuz zaman dilimi kalıyor. O an da çok kıymetlidir. Malımızı çalanlardan malımızı alabiliriz. Ya zamanınızı çalanlardan zamanı almak mümkün mü? Zaman hırsızları, mal hırsızlarından daha tehlikelidir. Buna çok dikkat etmeliyiz. Çünkü alınan ömrümüzdür. Ve o ömürden de hesaba çekileceğimizi unutmamalıyız. Zamanını vakit hırsızlarına çaldıran mü’min zarardadır. Mü’min insanın zamanını çalmaya çalışan vakit hırsızları ise hüsrandadırlar.
Sen elindeki saatin ibresi ile oynayabilir, ileri geri alabilirsin ama zamanın ibresini durduramazsın. Kaybedilen bir saniyeyi dünyanın bütün hazineleri bile geri getiremez. Zamanın yanlış ve verimsiz kullanılmasından ortaya çıkan hastalıklar bedeni hastalıklardan daha tehlikelidir. İnsanın hem dünya hem ahiret hayatını sıkıntıya sokacak dert ve hastalıklara yol açar. Düşünün bir araçla yol alıyorsunuz. Direksiyonda siz varsınız. Bir saniyelik bir gaflet sizi trafik canavarı yapar. Hem kendinize hem de yoldakilere zararınız söz konusudur. O bir saniyelik gafletin zararlarını bir ömür telafi edemezsiniz. O bir saniyelik gafleti geri getirmeniz için neyinizi vermezsiniz ki?
Zamanın önemine binaen Müslüman güneşi üzerine doğdurmaz, aksine güneşin üzerine kendisi doğar. Bilir ki güneşi üzerine doğuranın o günü ölmüştür. Bu ölüş zamanın bereketinin alınması anlamındadır. Gecesi güzel olanın gündüzü de güzel olacaktır.
Bir seneden bir saniyeye zamanın kıymeti bilinmelidir. İnsanlara eşit olarak verilen tek şey, sahip oldukları zamandır. Çünkü herkesin 24 saati vardır. Fark, bu zamanın nasıl kullanıldığındadır. Zaman, biriktirilemez, geri döndürülemez ve ödünç alınıp verilemez. Zengin zenginliğini, başarılı başarısını bu 24 saatte kazanır.
Farz edin ki, her sabah hesabınıza 1.440 TL karşılıksız kredi veren bir bankanız var. Ama bir günden diğerine hiç bakiye devretmiyor. Tutarı ne olursa olsun, kullanmadığınız bakiye miktarı her akşam iptal ediliyor. Böyle bir durumda ne yapardınız? Tabi ki son kuruşuna kadar çekerdiniz. Aslında hepimizin böyle bir bankası var. Adı zaman. Her sabah, hesabınıza 1.440 dakika kredi veriyor. Her akşam ise iyi şeylere yatırım yapamadığınız kısmını silip, hesabınıza zarar kaydediyor. Hiç devretmiyor. Kredi miktarından bir kuruş fazla kullandırmıyor. Her gün size yeni bir hesap açıyor. Her akşam günün bakiyesini yakıyor. Eğer günlük kredinizi kullanmadıysanız, bu zarar sizindir. Geriye dönüş yok. Yarından avans çekmek yok. Bugünü, bugünkü kredinizle yaşamalısınız. Ona yatırım yapın ki, size sağlık, mutluluk ve başarı olarak geri dönsün.
Sahip olduğunuz her anı değerlendirin. Daha fazla değer verin. Şunu unutmayın ki zaman kimseyi beklemez. Dün artık mazi oldu. Yarın ise muamma, bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir armağandır.
Bütün imkân ve fırsatlar kullanılarak, zaman denen nimetten olabildiğince yararlanmak, aklın ve dinin icabıdır. Zaman israfı, insanı hezimet ve hüsrana sürükleyen büyük felâketlerdendir. Kaçırılan zamanın yeniden yakalanma şansı yoktur. Dolayısıyla insanoğlu, hayatı, sağlığı ve ileriki günleri için zamanını düzenli ve verimli bir şekilde değerlendirirken, Yaratıcısı ile olan ilişkisini sağlam bir şekilde sürdürmek ve ebedi mutluluğa hak kazanabilmek için özel zaman kesitlerini doğru şekilde değerlendirmesini bilmelidir.
Zaman konusunda insanın bilinçsizliğini İmam Şafii (rh.a.) şöyle dile getirir: “Zamana kusur buluruz, oysa zaman konuşacak olsa utanırız.” Zamanı değerlendirmek ve kazanmak, meşgul görünmek değil; hedef ve amaçlarımızı, var oluş amacımız doğrultusunda gerçekleştirmektir.
Zaman hususunda aldanmamaya, ömrü heder etmemeye, yapmamız gerekenleri zamanın da ve en güzeli ile icra etmeye çalışmalıyız. Yeni başlayan her günün yeni bir doğuş ve oluşun habercisi olduğunu unutmamalıyız. Müslüman’ın sahip olması gereken vakit disiplinini kuşanmalı, zamanın keskin kılıcını kendimizi heder etmekte değil olumsuzluklarımızı törpülemekte kullanmalıyız. Her geçen gün kemale ermeli, eksikliklerimizi gidermeliyiz. Zamanın seyrine kendimizi kaptırmak yerine zamanı kuşanan, önde koşan, tarihin seyrine yön veren insanlar olmalıyız. Zamanla eskiyen ve tarih sayfalarında kaybolan değil tarihe nam bırakan yeni bir nesil yetiştirmeliyiz.
İslâm âlimleri, zaman hesabının zor olacağının altını çizmişlerdir.
İbn-i Mes’ûd (r.a.) hesabı zor verilenler, “emniyet, sıhhat ve boş vakit” olduğunu söylemiştir.
Muâviye bin Kurre (rh.a.) de; “Kıyâmet günü en şiddetli hesap, boş vaktin hesabıdır.” buyurmuştur.
Hz. Peygamberin yaşadığı devir Asr-ı Saadet diye isimlendirilmiştir. Onun devrini saadetli kılan, vahyin aydınlığında yaşanan hayattır. Bizler de hayatımızı vahyin ölçüleri doğrultusunda sürdürerek yaşadığımız dönemi saadetli kılabiliriz.
Allah’ın, dağlara ağır gelen emanetini yüklenen insanın işinin vaktinden çok olmasıyla, vaktinin işinden çok olması arasında büyük uçurumlar vardır. İşi vaktinden çok olup bu topraklarda yaşayanların bıraktığı izle, vakti işinden çok olduğu için hiç bir iz bırakmadan gidenler arasındaki fark büyüktür. İşi vaktinden çok olanlar; ırklarını, memleketlerini aşarak insanlığa mal olmuş, gözleri ve gönülleri doldurarak gitmişlerdir. Vakitleri işlerinden çok olanlar ise kendi evlerinde dahi bir elin parmakları kadar yıl geçmeden unutulup gitmişlerdir. Vakti tüketenler ile iş tüketenler hiçbir olur mu? Vakti belirleyen en büyük saat olan güneş ile yarışanlar, güneşin altında gölgelenenlerle aynı olamazlar. Güneş ile yarışanlar, ömürlerinden bereket görüp, kendilerinden sonrakiler için bereket kaynağı olmuşlardır.
Günde bir saatlik tasarruf ömrümüze ömür katar. Bir saat geç yatıp bir saat erken kalkıldığında günde 2 senede 365 x 2 =730 saat kazanılmış demektir.
4 yıl tahsil hayatı olan bir talebe 4 x 730 =2920 saat kazanmış olur. Bu zaman zarfında en az bir yabancı dil bir doktora tezi bitirilebilir.
Bu hesabı bir de hayatınız misal 50 yıl için yapın bir ömür daha kazanmış olursunuz. 50 x 730 = 36.500 saat eder. Bu kadar saatle ne yapılmaz ki?
Her gün 10 sayfa kitap okuyan bir kişi ayda 300 sayfalık bir kitabı bitirebilir. Bu yılda 12 kitap eder. 50 yılda 600 kitap okumuş olur. Bu da insanı oldukça kültürlü hale getirir.
Günde 8 saat uyuyan bir kimse ömrünün üçte birini uykuda geçirmiştir. Buna göre 72 sene yaşayan bir kimse hayatının 24 yılını uykuda geçirmiştir. Daha fazla uyuyanları siz hesap edin.
Bir kimsenin kendi kendini geliştirme yolunda sarf edeceği 15 dakika, sene sonunda kendini belli eder.
Âlimlerden biri bir gün pazarda dolaşırken, şöyle bir ses duyar.”Sermayesi eriyen şu zavallıya yardım edin.” Sesin geldiği tarafa yönelir. Bağıran adamın buz sattığını görür. Kendine “ Sen bu adamdan daha zavallısın. Bu adam bir şekle sermayesini koruya bilir. Veya erimeyi yavaşlata bilir. Ya ben ömür sermayem olan zamanı ne yavaşlatabilirim. Ne de durdurabilirim.” Demiş.
Son olarak zamanı, gerektiği şekilde değerlendirenler hem dünyada hem de ahirette huzuru yakalayanlardır. Akıllı insanların elde etmek için uğraşması gereken en değerli şey vakittir. Vakit ömürdür. Ömür hayattır. Hayat İman, amel ve bir seferlik yaşamdır. Nimet olan zamanın içindeki fırsatlar servet bilinmeli, kazanılması için uyanık ve gayret içinde olunmalıdır. Allah’ın (c.c.) verdiği ömrü razı olduğu şekilde kullanmayı bizlere nasip etsin.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?