Zeyrek bakışlı değildik o vakit

Fakat cezalı bir tankın üstünde geçti çocukluğumuz

Gençliğimizin eşbah günlerinin üzerinden geçen de

Diğer kardeşleriydi

Sebze arabasının altında uyuyarak geçen sürenin

Ülger gibi yumuşacık anne kucağına kavuşmasıydı

Odun ateşinde pişen suyun demir tasla buluşarak

Aniden bir leğene baş aşağı dökülmesiydi çocukluğumuz

Göz yumulmasıyla gelen bu huzurun mimarı annelerimizdi

Ufuk çizgisinde badak ve nazenin olan yalnız bir ağaca bakmaktı

Damda gökyüzünü seyrederken gece

Bir izli merminin peşinden koşmaktı

Veya çakıyla kavak ağacını istasyon bahçesinde soymaktı

Okuldan cumaya kaçtığımız vakitlerde

Beyaz yakalı siyah bir seccade sermekti yere

Vakit namazlarını kılmak ise merdiven altlarına düşerdi

 

Salça sürülmüş ekmekle dut ağacına çıkmaktır çocukluk

Misket ve top oynamayı akşam ezanıyla bırakmaktır

Yahut şehidin birinden Tarihçe-i Hayat almaktır

Işkın ve Üçok’u karıştırıp yediğin dayakla kalakalmaktır

Kadir Gecesinde camide elektrik kesintisiyle gelen şerefli bir ölüme karşı

Namazı bırakıp kurşunlardan kaçanlara hayret etmektir

Halbuki Hicr’de nice zeki ve şâkir adamlarla karşılaşmıştık biz

Nasip olmayan bir haccın, trafik kazasıyla gelen bir ölümün,

Yeşil kaplı Kur’ân ile sürdürülen takvalı bir hayatın

Bombalara aldırmayan yolcularıydık biz

Bütün bunların üstüne mahallede pişen

Hedik tabaklarıyla koşardık tepeye

Yerelması çıkarırdık topraktan, bizim için elmastı

Kovalanırdı vaveylalarımız çarşıya kadar

Ekmek kamyonlarına çarpan hüznümüz kepenk seslerine karışırdı

İtfaiyenin peşinden koşmak için hodbin olurduk su tulumlarıyla

Sağlık ocağındaki uzun bekleyişler

Tıpçı yapardı tüm çocukları hayallerinde

 

Ben bir kebapçıdan öğrendim bu hayatı, bir de babamdan

Hacdan dönerken bıraktığım uzun siyah sakallarım yoktu

Keşke gözyaşlarım istasyon bahçesine dökülebilseydi

Bana nasip olan, konfeksiyon dükkanında menkıbe dinlemekti

Bir stüdyoda cebir çözerek geçti gençliğimiz

Şubat soğuğu ise hiç yakışmamıştı yüzlerimize

Marşlarımız yüksek sesli değildi

Fakat ezip geçmişti bizleri paletliler

Yorgan döşek sırtımızda

Bing Bang hayaliyle yürürken Dağkapı’da

Kekre bir umutla tırmandık surlara

Güzel bir yüzün zehrini akıtarak

Nerden bilebilirdim hoşuma gideceğini

Üniversitede çatı katında güvercin avlamanın

 

Abis bir yerde süveydaları kovan bendim

Kayaların tepelerin ardındaki Üçpınarı da ben eklemiştim

Tuzla tren istasyonunun demir raylarını da

Gümüş yüzüğümde billur nakışlar yoktu

Aysar olmayan mehlika bir yüzden aldım onu

Kalbimdeki inşirahın, üç güzelliğin esrarı ondaydı

Müdürlük, uluslararası ilişkiler, tarih okumaları

Dünyalık ne varsa kayıp gitti gözlerimin önünde

Annemin gülümsemesi ve Bilad-ı Şam’ın acıları kaldı ve

Bana kitabı sağından verilenler ile

Haşrolma umudu

Bana yalnızca amel defterim kaldı

Fe emma men utiye kitabehu bi yeminihi

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?