Nasıl bir beddua ettin ey çocuk!

Çakılıp kaldık evlerimizde

Bahar kokusundan âzâde olan

Ölümlerle avuttuk kendimizi

Ne bir kefen örttü üzerimizi

Ne de çadırlar gördük etrafımızda

Yıkanmış sokakların tenhalarında

Yıkanmamış ölülerden kalmış bedenler

Buzağının cezası dokunmamaksa eğer

Samirî içimizden kaç kişiyi gölgeler

Putlarla dolu rezil bir çağın

Kuş sesi çıkaran avcılarıyız biz

Sızlatmadı yürekleri bir mazlumun sesi

Üstelik evsizlere sokağa çıkma yasağı

Bir de Keşmir, ah Keşmir

Dünya dışardayken onlar içerdeydi

Sensiz sekiz ay hiç biter miydi?

 

Nasıl bir ah çektin ey çocuk!

Dünyanın çivisi çıkmıştı

Çakmak yalnız nasip oldu sana

Dili olmayan acının göğsüne

Çin seddi kurdular yarasalardan

Aslanlar hikâyelerini yazamadılar

Avcılar yazdı tüm hikâyeleri

İçten yanmalı yürekler soğutur

Alevler içinde yanan bu ülkeyi

Ne çekirgeler ne karıncalar

Ne de çölde vurulan masum develer

Söndürmedi günah ateşini dünyanın

Kaynar suda haşlanan köpek yavruları

Yüreği cayır cayır yanan anneleri

Kimse düşünmedi bu tenhaları

Yine tenhalarda düşürdüler yere

Çöp tenekesine baş aşağı atılan çocukları

 

Nasıl bir yemin ettin ey çocuk!

Artık deli olan Mecnun değil

Gökdelenler serptiler kum tanelerine

Kızgın çölleri aşan Leyla’yı gördüler

Ve artık uzağız birbirimize

Tenimizde azabın gölgesi yatıyor

Ne Semud ne Nemrud ne Ninova’daki bulut

Kendimiz sebep olduk helakımıza

Lâ ilâhe illâ ente

Onca zulüm girerken hesabımıza

Sübhâneke innî küntü minezzâlimîn

Tüm günahlarımız balığın karnında iken

Nasıl bir dua ettin ey çocuk!

 

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?