“Ey müminler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği yayıp kötülükleri önleyen bir topluluk bulunsun. İşte selâmet ve felâhı bulanlar bunlar olacaklardır.” (Âl-i İmrân, 104) düsturuyla hareket edip özelde üniversite içerisinde genelde ise bulundukları yerde iyiliği emredip kötülükten sakındırmak için seçilmiş bir üniversiteli grubu oluşturuldu.

Bu üniversitelilerin yakın ve uzak görevleri bulunmaktadır. Yakın görevleri, içerisinde bulundukları üniversitede İslâmî çalışmalarda bulunmak ve kendileri gibi genç olan nesli kötülüklere karşı uyarmak, iyiliği emretmek ve en önemlisi de örnek olmaktır. Araştırmalara göre okuyan kesimin büyük bir kısmı sahih İslâm anlayışından uzaklaşmaktadır. Kimisi deist oluyor, kimi sünneti inkâr ediyor, kimi tamamen kültürel İslâm’a (!) iman ediyor. İslâm’dan tamamen uzaklaşan ve günü yaşayan büyük kitleyi hesaba bile katmıyoruz. İşte bu seçkin genç grubun ağır yüklerinden biri de Malcolm X’in “En iyi nasihat; iyi örnek olmaktır” sözünde ifade ettiği şekilde, sahih İslâm anlayışını üniversitelerde gündem haline getirmektir. Bu seçkin grubun uzak görevleri ise içerisinde bulundukları topluluğa önderlik etmektir. Önder olmak için iyi bir birikime sahip olmak gerekir. Bu birikimler de kendiliğinden olmayacaktır. Seminerler, konferanslar, kitaplar, örnek önderlerin hayat hikâyelerini kendilerine örnek almalar ve en önemlisi de ihlas sahibi olmak ve Rabbani olma ile gerçekleşecektir.

Seçilmiş olan bu genç grup için beş günlük bir kamp düzenlendi. Kampın Adı: Geleceğin Önderleri Kampı-II. Kampın sloganı: Önder Ol! “Allah sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi.” (Bakara, 247) idi. Bu kampın gençlerinden her biri ayette geçtiği gibi seçildiler ve “ilimde ve bedende” üstün hale gelmek için çeşitli seminerler ve sportif faaliyetlerle desteklendiler.

Bu kampın hedefleri vardı. Seçilmiş genç grubun yükü ağırdı ve bu yükü yüklenmek için gönüllü idiler. Seçkin olmak kolay olmayacak ve bedel gerektirecekti. Bu seçilmiş genç grup da bu bedeli ödemeye hazır hale getirilmeli idi. Bu hedefler doğrultusunda seminerler yapıldı.

Etkili İletişim Becerileri seminerinde “Müslüman’ın iletişim ve etkileme sorununun olmaması gerektiği” vurgulandı. Çünkü iletişim ve etkileşim konusunda en büyük örnek olan Resûlullâh’ın (sav) hayatı bizim için örneklik teşkil etmektedir. Yaşayarak öğrenme denilen hem teorik hem de pratik iletişim ve etkileşim becerileri, seçilmiş genç grup ile paylaşıldı. İletişimin püf noktaları örneklerle pratik edildi.

Başkalarını nasıl kazanabilir ve nasıl etkileyebilirsin? Bu seminerde davetin gerekliliği, davetçinin özellikleri, davetin araçları üzerinde duruldu. Ayrıca davetin tek başına yapılamayacağı ve bir ekip işi olduğu üzerinde duruldu. Asıl amacın bir tarikata, cemaate veya cemiyete adam kazandırmaktan ziyade, İslâm’a adam kazandırmak hedefi üzerinde duruldu.

Davet Çalışmalarında Sebat ve Devamlılık seminerinde davetçinin fikrine inanması gereği ve zaferin kendiliğinden geleceği vurgulandı. Bu konuda Firavun ve sihirbazlar arasında geçen diyalog örnek verildi. Yine davasına inanan kişinin ölmesinin bile kazanç olduğu vurgulandı ve bunun için Harâm b. Milhân’ın şehadeti üzerine söylediği, “Kâbe’nin Rabbine yemin olsun ki, kurtuldum, ben kazandım!” sözü örnek gösterildi. “Sebat” kavramının iyi anlaşılması için Yasin sûresindeki adam ve kavminin kendisini linç etmesinden sonraki kazanımları -cennet nimetleri- örnek verildi.

Öte taraftan davetçide olmaması gereken sıfatlar belirtildi. Bunlardan önemli olan bazıları, “soğuk, tembel olmak, zayıf bir imana sahip olmak” olarak sıralandı. Davetçide olması gereken sıfatlar ise öğrencilerle grup çalışması yapılarak ortaya çıkarıldı. Kendileri gibi genç veya gençler grubunun, tarihte yaptığı davet çalışmaları örnek verilerek seçilmiş genç grup tarafından kıssalardan dersler ve ibretler çıkarılması, davetçide bulunması gereken hasletlerin tespiti istendi. Bunun için gençler beş ayrı gruba ayrıldı ve her bir gruba bir konu verildi. Kur’ân-ı Kerîm ve tarihteki seçkin gençlerden Ashâb-ı Kehf, Ashâb-ı Uhdûd, Mus’ab b. Umeyr, Selâhaddîn-i Eyyûbî ve Fatih Sultan Mehmet gibi şahsiyetlerin başarılarının altında yatan nedenler, seçkin gençlerimiz tarafından tespit edildi ve seminer sorumlusu tarafından gençler takdir aldı.

Zaman Yönetimi seminerinde ise zamanın önemi, Allah’ın (c.c) birçok ayette zamana yemin ettiği, hadislerde de zamanın kıymeti ve boş yere kullanılan, kıymeti bilinmeyen iki unsurdan biri olduğu vurgulandı. Davetçilerin hayatında boş zamana yer verilmeyeceği, her anının dolu olduğu somut örneklerle belirtildi.

Değiştirmenin İlkeleri seminerinde davetçinin kendisi gibi davetçiler ile beraber olduğu durum ile toplum içerindeki durumunun farklılığı vurgulandı. Bu seminerde değiştirmenin temel ilkesinin “yaşamak” olduğu vurgusu yapıldı. Çünkü insan yaşayarak en güzel örnek olur. Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman toplumu oluşturmak için öncelikle kendimizin değişime ihtiyacımız olduğu vurgusu yapıldı.

Rabbanilik ve Maddecilik Arasında Davet Çalışmaları semineri, İslâm’ın ve diğer ideoloji ve fikirlerin gençlere verdiği önemden bahisle giriş yapıldı. İslâm davasını yüklenen ilk şahısların gençler olduğu vurgusu yapıldı. İslâm tarihinden ve sahabe hayatından Rabbani bir hayat tarzının nasıllığı somut örneklerle verildi. Talha b. Ubeydullah’ın (r.a) Uhud Savaşı’ndaki Resûlullâh’ı (sav) koruma azmi ve gayreti, Haram b. Milhan’ın (r.a) şehit edilirken bile “Kazandım!” demesindeki Rabbanîliği, Enes b. Nâdir’in (r.a) “Uhud’un ardında cennetin kokusunu alma” duygusu, Abdullah b. Ümmü Mektûm’un (r.a) özürlü olmasına rağmen şehadet için savaşma ruhu, Şeyh Ahmet Yasin gibi engeller ve tehditlerle yaşayan bir şahsiyetin tekerlekli sandalyede bile sabah namazını camide kılma gayreti bu örneklerden bazılarıydı.

Etkin Bir Çalışma Ekibi Kurma seminerinde ekip çalışmasının gerekliliği, ekibin çalışma alanını ve şeklini, ortaya koyacağı hedef programının olması, hedeflerinde gerçekçi olmaları gereği ve yöntemlerin iyi belirlenmesi gereği üzerinde duruldu.

Kısa ve Uzun Vadeli Plan Yapma Sanatı seminerinde ise hayatın belli bir plan çerçevesinde etkin yaşanabileceği, plansızlığın başarısızlığa neden olduğu üzerinde duruldu. Planın nasıl yapılacağı pratik olarak gösterildi. Öğrencilerle beraber yakın ve uzak planların taslağı hazırlandı. Bu kampta sadece seminerler mi vardı? Seçilmiş genç grup, hep seminerlerle mi eğitildi? Tabi ki, hayır! Bu seçkin gençlerin kendilerinin belirlediği bazı problemlerin çözümünü kendilerinin yapmaları sağlandı. Hem problemlerin belirlenmesinde hem de çözüm önerilerinin ifade edilmesinde bu gençlerin boşuna “seçilmiş” olmadıkları gerçeği de ortaya çıkmış oldu. Yaklaşık on beş problem önerisi yapıldı ve bu önerilerden beş tanesi oylama sonucu konuşulmaya öncelikli görüldü. Problemlerden biri, “Toplumda Müslümanların İslâm konusunda yanlış eğitilmesi ve Müslüman eğitimcilerin eğitilmesi” konusu idi. Gençlerimizi gün boyunca bu konu üzerinde tefekkür ettiler ve sonraki günün sabahında sunumlarını yaptılar. Öne çıkan ortak neden ve çözümleri şöyle özetleyebiliriz:

  1. a) Eğitim ortamının İslâm’a uygun olmaması. b) İlahiyat ve medreselerin amaca uygun fertler yetiştirememesi. c) Resûlullâh’ın (sav) eğitim metodunun yeterince anlaşılamaması ve uygulanamaması. d) Sosyal medyadaki yanlış ve kirli bilgilerin kafa karıştırıcı olması. e) Vakıf-derneklerin yanlış eğitimleri ve sahih İslâm anlayışından uzak olmaları.

Çözüm Yolları:

Sahih İslâm anlayışını yaşayan örnekler yetiştirmek, aile eğitimine önem vermek, gençleri eğitmek, ferdî davete önem vermek, İslâmî STK’ların ortaklaşa hareket etmeleri şeklinde fikirler öne sürüldü. Üzerinde konuşulan ve son zamanlarda daha yüksek sesle dile getirilen diğer bir önemli konu da üniversitelerde özellikle de ilahiyat fakültelerinde revaçta olan “Kur’ân bize yeter, sünnete gerek yok” problemi idi.

Bunun Nedenleri:

  1. a) Bu sapkın düşünceleri ortaya koyanların ilahiyatçı ve akademisyen olmaları. b) Nefislerine hoş gelen şekilde ayetleri yorumlamaları ve dünyevileşme hastalığı. c) Gençlerin kolayca kanmaları, Kur’ân-ı Kerîm’in müteşabih ayetlerini gündeme getirmeleri. d) Basın ve yayın araçlarını iyi kullanmaları. Çözüm olarak şu sonuca varıldı: Öncelikle bunların birer fitne olduklarını bilip kendimizi ve ehlimizi bunlardan uzak tutmalıyız. Bununla beraber onları kendi silahlarıyla vurmalıyız. Çünkü birçok ayette Resûlullâh’ın (sav) örnekliği ve önderliği ifade edilmektedir. MEB’in müfredatında sünnete daha çok yer verilmelidir. Konferanslar, seminerler, TV programları yapılmalıdır. Broşür ve afişlerle sünnet anlatılmalıdır. Diyanetin üzerine düşeni yeterince yapması gerekir. Kısa film ve videolarla sünnetin gerekliliği anlatılmalıdır. Medrese ve ilahiyatların bu konuda ıslah edilmeleridir.

Bir başka problem ise Müslümanlar, İslâmî bir düzenin oluşturulabileceğine dair bir inanca sahip değildir. Bu inanış nasıl çözülmelidir? Bu konuda da çok değerli fikirler ortaya atılmış, nedenler ve çözümleri uzun uzun anlatılmıştır.

Son olarak konuşulan ve çözümü aranan problem ise “Akideye yönelik çalışmalar neden zayıf” konusu idi. Bu konuda da gençlerin değerli fikirlerini aldık ve çözüm yollarını onlardan dinledik. Çok güzel ve isabetli fikirlerle bizleri aydınlattılar.

Kampta sabah ve akşam sportif faaliyetler, oyunlar ve film izleme de yer almaktaydı. Yapılan anketten en çok gençlerin hoşuna giden etkinlik/ibadetin, sabahın saat 04.30’unda kalkıp önce teheccüd kılmak, ardından sabah namazını eda etmek ve sonrasında da bir cüz Kur’ân-ı Kerîm okumak olduğu anlaşıldı. Kur’ân ziyafetinden sonra her gün on beş dakikalık tefsir dersi de güzeldi. Bu durum her gün tekrar etmekteydi. Her namaz sonrası yaptıkları hatire ile seçkin gençlerimiz, dimağlarımızda ayrı bir tat bıraktılar. İşin içinde hep onlar vardı; namaz kıldırdılar, hatire yaptılar, kahvaltı hazırladılar, sofra kurup topladılar, bulaşık yıkadılar, temizlik yaptılar, çöpleri attılar, namaza uyandırdılar, seminer hazırlıklarını yaptılar… Kısacası bir önder adayının yapacağı her işi yaptılar. Kampa katılanlara katılım belgeleri, madalya ve çeşitli hediyeler verilerek öğrenciler ödüllendirildi.

Bunların dışında bir de görünmeyen kahramanlar vardı ki, isimlerini vermeden zikretmemiz ve teşekkürlerimizi ifade etmemiz bizim için bir zorunluluk ve sorumluluktur. Özellikle tatil günlerinden feragat edip gruba harika yemekler hazırlayan değerli aşçı kardeşlerimizden Allah (c.c) ebeden razı olsun. Her günün sabahında çorba getiren değerli kardeşimizin mükâfatını Allah (c.c) cennet olarak versin. Gecesini ve gündüzünü bu programın hazırlanmasında harcayan, bu programın mutfağındaki kardeşlerimizden ve program esnasında bizi yalnız bırakmayan hocalarımızdan Allah (c.c) ebediyen razı olsun.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?