Biz çaresiz değiliz. Allah bizi zalim kapitalistlere mahkûm etmez. Çaremiz vardır ve çaremizin merkezinde ilim ve kâinat kitabı olan Kur’ân vardır. Onun için İslâm ekonomisi, çağımızın ekonomik sorunlarına alternatif çözüm üreten, ilmi bir ekonomidir. Şu anki halimizin sebebi kapitalist sistemdir. Yoksa kâinatta denge mevcuttur.
İslâm ekonomisi, insan merkezlidir. Kâinat, insan için yaratılmıştır. Allah, yerde ve gökte ne varsa insan için yaratmıştır. Kapitalizm ise sermaye merkezlidir. Bütün teorileri kul yapısıdır. Hepsi yeryüzünü nasıl soyacağı ile ilgilidir. Sosyalizm ise devlet sistemidir. Devlet merkezlidir. Dolayısıyla kapitalizm ve sosyalizm sorunlara çözüm üretemedi, çöktü. Kapitalizm dünyayı sömüre sömüre, dünyanın üçte ikisini yoksullaştırdı. Sistem artık sorun üretiyor. Sorun üreten sistemler, İbn Haldûn’un teorisine göre hastadır. Sorun çözemeyen sistemin yıkılışı kaçınılmazdır. Öyleyse ne yapacağız? Bizim çare ve çözümümüz var. O da insan merkezli İslâm ekonomisidir. İnsan, eşref-i mahlukattır. Yaratılanların en üstünüdür. Çünkü insan, akıl ve muhakeme sahibidir. İnanç, düşünce, irade ve ünsiyet niteliklerine sahiptir. O açıdan insan diğer varlıklardan farklı ve tamamen üstündür. Bu yetenekler aynı zamanda insanın ihtiyaçlarını gösterir.
Gezegenimizdeki varlıkları dörde ayırıyoruz. Kainattaki varlıkları bilmiyoruz, çünkü şu anda ancak iki üç gezegen hakkında sınırlı bilgimiz var. Kâinatta cansızlar vardır. Bunlara mineraller alemi denir. Mineraller aleminde denge vardır. Allah’ın kanunu işler. Her mineral, her atom ve proton görevlerini yapar. Mineraller aleminde barış düzeni vardır. Bunun kurallarını kimya ve fizik kanunları koyar. Kimyacılar bunu keşfedenlerdir. Bu kanunlara biz ilahi kanunlar diyoruz. Doğal kanunlar diyoruz. Orada zerre kadar israf yoktur. İkinci alem bitkiler alemidir. Bitkiler canlıdır, hareketsizdir ve bilinç sahibi değillerdir. Ama bitkiler aleminde de bir denge vardır. En ufak bitkiyle en büyük bitkinin doğal denge içerisinde görevleri vardır. Orada israf yoktur. Orada da barış düzeni ve İslâm düzeni vardır. Allah öyle yaratmıştır. Üçüncü alem ise hayvanlar alemidir. Hayvanlar canlıdır, hareketlidir ve bilinçsizdirler. Orada kavga gürültü var ama bir denge de vardır. Her varlığın bir görevi var. Onun için çevre bozulması ifsad olayıdır. Kulun bozmasıdır. Niçin denizlerdeki ekolojik denge bozuldu? Çünkü kutuplardaki fok balıklarını aşırı avladılar. Niçin iklim değişti? Doğal denge değiştiği için. Bunu bu şekilde izah ediyoruz.
İnsan ise eşref-i mahlukattır. İnsanın iki boyutu vardır. Bir, insanın maddi boyutu vardır, buna beden diyoruz. Bir de insanın ruhi boyutu vardır. İşte maddi beden, yaşamayla ve hayatla ifade ediliyor. Ruhi bedenle de insanın nefsi ifade ediliyor. Öyle ise insan niçin yaratılmıştır? İnsanın yaratılış gayesi İslâm nizamında bellidir. Bütün peygamberler İslâm peygamberidir. Bütün peygamberlerin getirdiği din İslâm’dır. İslâm, yeryüzünün imar ve ıslahının yol haritasıdır. Efendimiz (sav), peygamberlerin sonuncusudur. Öyle ise ne zaman insanlık tarihinde sorunlar olursa, güç kuvvet sahibi olanlar yeryüzünü ifsad ederlerse, insanlar çaresiz kalır. Bir sağa dönerler bir sola dönerler. Kur’ân buna “Metâ nasrullâh?” diyor. Allah’ın yardımı ne zaman gelecek. Orada Allah diyor ki: “Üzülmeyiniz, Allah’ın yardımı muhsinlere yakındır.” (Ârâf, 56). İşte buna ‘Metâ nasrullâh noktası’ diyoruz. Tarihte bu noktada, her zaman Allah peygamber göndermiştir. Firavunlar güçlendiği zaman, despotlar güçlendikleri zaman, yoksulların ahı arşı titretir. O zaman peygamber gelmiştir. Bu sorunlar artık arttı. Peygamber’den (sav) sonra sorunları kim çözecek? O son peygamberdi. Ama O öyle bir peygamberdi ki Allah onunla İslâm’ı tamamladı. Kur’ân’ı gönderdi. O zaman insanlık nasıl kurtulacaktır? Bu görev, alimlerin görevidir. Çünkü İslâm’da alimler peygamberlerin varisleridir. Ne yapacak alimler? Bir araya gelecekler. Akli delillerle nakli delilleri birleştirecekler. Çağın sorunlarını inceleyecekler, çözümler üretecekler. Halkın önderleri ve mutasavvıflar halka anlatacak, siyasetçiler de o çözümleri uygulayacaklar. Yani sistemi düzeltecekler, sistemi ıslah edecekler. O zaman insanlık felaha ulaşır.
İşte bugün insanlık “Metâ nasrullâh” noktasındadır. Yani sosyalizm çöktü, kapitalizm de sorun üretiyor. Denizde boğulanlar -Aylan bebeğimiz dahil- “Metâ nasrullâh” diyor. Kim sorunlarımızı çözecek? Size bir ilim adamı olarak, bir uygulamacı olarak şunu söyleyeyim: Çaremiz, çözümümüz vardır. O da İslâm ekonomisidir. Öyleyse yola devam edelim.
İnsanın dört yeteneği vardır. Birincisi, hissetme yeteneğidir. Hissetme yeteneğinin ortaya koyduğu ihtiyaçlara, dini, ahlaki ve sanatsal ihtiyaçlar diyoruz. Tarih boyunca İslâm aleminde bunlar korunmuştur. İkinci yetenek, düşünce yeteneğidir. Düşünce yeteneğinin ortaya koyduğu ihtiyaçlara, ilmi ihtiyaçlar diyoruz. Tarih boyunca bununla ilgili çeşitli müesseseler kurulmuştur. Üçüncü yetenek olan irade yeteneğinin ortaya koyduğu ihtiyaçlar, iktisadi ihtiyaçlardır. İslâm ekonomisi, irade yeteneğinin ortaya koyduğu ihtiyaçların nasıl bir denge içinde karşılanacağını net bir şekilde anlatmaktadır. Dördüncü yetenek olan ünsiyet yeteneğinin ortaya koyduğu ihtiyaçlar da siyasi ihtiyaçlardır. Öyle ise İslâmiyet’te dört temel ihtiyaç vardır. Bunlar, birlikte çözümlenmelidir. Diğerlerini ihmal edersek o zaman çözüm olmaz. Onun için İslâmiyet insanı merkeze almaktadır.
İslâmî açıdan hissetme yeteneğinin ortaya koyduğu ihtiyaçları karşılamak için dini, ahlaki ve kültürel müesseseler kurulmuştur. Bunlarda kullanılan ölçütler iyi, kötü, güzel ve çirkindir. Ahlaki konularda bu ölçütleri kullanırız. Düşünme yeteneğinin ortaya koyduğu ihtiyaçlara ilmi ihtiyaçlar diyoruz. Müslümanlar tarih boyunca medreseler açmışlardır. Gerçekleri ortaya koymuşlardır. Peki bunların görevi nedir? Doğruyu ortaya koymak, yanlışı anlatmaktır. İrade yeteneğinin ortaya koyduğu ihtiyaçlar, iktisadi ihtiyaçlardır. Tarih boyunca Müslümanlar bu konuda ortaklıklar kurmuşlardır. Şirketler oluşturmuşlardır.
İslâm ekonomisi ortaklık ekonomisidir. Burada da iktisadi olayları değerlendirirken kullanılan ölçütler fayda ve zarar ölçütleridir. Ünsiyet yeteneğinin ortaya koyduğu ihtiyaçlar, siyasi ihtiyaçlardır. Burada da kullanılan ölçütler adalet ve zulüm ölçütleridir. Öyle ise biz sistemi bir bütün olarak ele almalıyız. İslâm düzeni barış düzenidir. Fıtrî düzendir. Kapitalizm, tekelci düzendir. Kapitalizm, egemen ve zenginlere hizmet eder. Kapitalist ekonomi ilmi ekonomi değildir, insan yapımı bir ekonomidir. Bunu ben batıda da anlatıyorum. Onun için bütün teoriler, faizcilerin halkı nasıl soyacağı ve serveti nasıl belli ellerde toplayacakları üzerinedir. Bugün soygun o noktaya gelmiştir ki artık insanlar çaresiz kalmışlardır. Çin’de de bulundum Rusya’da da. Oralar devlet merkezlidir. Hep bürokratların dediği yapılır. İslâm ekonomisi ise fıtrî bir ekonomidir.
Kapitalist ekonominin tanımı şudur: Sınırsız ihtiyaçlarla sınırlı kaynaklar arasında dengeyi sağlamak. Bu tamamen kapitalist mantığa göre tarif edilmiş bir ekonomidir. Öyle ise bizim sistemde ekonomi nedir? Ekonomi: yaşama ile çalışma arasında denge kurallarını ortaya koyan bir disiplindir. Bunu nereden çıkarttık? Bunu ilim adamları ilmi yöntemlere dayanarak Rahmân suresinin ilk 9 ayetinden çıkarmıştır. Orada kâinattaki düzen anlatılıyor. “Ve ekîmu’l-vezne” “Bir araya geliniz ve dengeyi sağlayınız.” İslâm alimleri buna terazi ve ölçü demişlerdir. Ama burada genel denge kastediliyor. “Ve ekîmu’l-vezne bi’l-kist.” “Dengeyi adaletle sağlayınız.” Öyle ise İslâm ekonomisi, çalışma ile yaşama arasında denge kurallarını ortaya koyuyor.
Çalışma ne demektir? Çalışma, insan emeğini harcayarak eşyayı yararlı hale getirmektir. Bu ilmen böyledir. Üretim demek insan enerjisini tüketerek malı faydalı hale getirmektir. Bu ekonominin bir cephesidir. Yaşama ne demektir? Mal ve hizmeti tüketerek insan enerjisini yenilemek demektir. Demek ki İslâm ekonomisinde iki yön var. Bir, üretim birimleri, bir de tüketim birimleri. Ekonomi iyiye mi gidiyor? Ben bunu yıllar önce anlatırken hocalar isyan ediyorlardı, sonra zamanla anladılar. İslâm ekonomisinde ekonomi iyiye mi gidiyor kötüye mi? İki yere bakacaksınız; fabrikalar çalışıyor mu? Tarlalar ekiliyor mu? Üretim var mı? O zaman bu boyutta bunlar yapılıyorsa ekonomi iyiye gidiyor. Ama bu yetmez. İslâm ekonomisi insan merkezlidir. İkinci bakacağımız yer mutfaktır, tüketimdir. Tüketim de iyi ise o zaman çalışma ile yaşama arasında denge vardır.
Bununla şunu ifade ediyoruz: İslâm ekonomisi üretimle tüketim, arz ile talep arasında denge kurallarını ortaya koyan bir disiplindir. Ona göre dizayn edilmiştir. Kur’ân’da ve hadiste bunlar anlatılmıştır. Hz. Nuh uygulamıştır. Mezopotamya’daki ekonomi İslâm ekonomisiydi. Hz. Davut ve Hz. Süleyman’ın Ortadoğu’da uyguladığı ekonomi ortaklık ekonomisiydi. Hz. Muhammed’in 622 yılında Mekke’den Medine’ye gittikten sonra Medine’de uyguladığı ekonomi, İslâm düzeni ekonomisidir. Kurduğu düzen barış düzenidir. İslâm düzeni barış düzeni demektir. İki din vardır: Birincisi Allah’ın dini, onun adı İslâm dinidir. Bütün peygamberler İslâm peygamberidir. Hz. Âdem de Hz. Musa da Hz. İsa da… Onların getirdiği kitapların değişmemiş ilk şekli de İslâm kitabıdır. Bütün peygamberler diyorlar ki: “Biz Müslümanlarız ve ıslah ediciyiz.” Hatta hepinize tavsiye ederim, dua ederken bir peygamber duası olarak Hz. Yûsuf’un duasını yapınız. Yûsuf suresinde anlatılıyor: “Yerin ve göğün sahibi olan Allah. Dünyada ve ahirette benim dostum sensin. Bana Müslüman olarak ölmeyi nasip et. Beni salih kullarına ilhak et.”
Öyle ise kardeşlerim İslâm düzeni, barış düzenidir. Baskı ve dikta düzeni değildir. Bütün beşeriyet için rahmettir. Yalnız bu düzeni kuracak olanların iki özelliği var. Bir, İslâm’ın temel ilkelerine inanmaları, bir de ahirete inanmaları gerekir. Onun için İslâm düzeni yeryüzünün ümididir. Baskı düzeni değildir. Dayatma düzeni değildir. Herkes için rahmettir. Onun için fıtrî bir düzendir, ilmi bir düzendir ve peygamberler bu düzeni kurduklarında yeryüzünde barış olmuştur. İkinci düzen ise kuvvet merkezli dünya görüşüne göre kurulan düzendir. Firavunların, nemrutların, tekelcilerin, kapitalizmin ve sosyalizmin düzenidir. Bunlar dünyaya asla barış getirmemişlerdir. Halkın huzuruna çıktıkları zaman “Biz ıslah ediciyiz, biz demokratız ve biz insan haklarını savunuyoruz.” diyorlar. Yalan söylüyorlar. Şeytanlarıyla baş başa kalınca Bakara suresinde anlatıldığı gibi halkın huzurunda ‘biz muslihiz.’ diyorlar. Bir araya gelince de ‘Halk sefihtir, anlamaz.’ diyorlar.
Dolayısıyla onlar iki yüzlüdür. Niçin? Paylaşım adil olmadığı için. Paylaşımın adil olmadığı bir ortamda barış olmaz. İnsanlar mutlaka iki yüzlü olur. Halkın huzuruna çıkınca ‘Biz insan haklarını ve demokrasiyi savunuyoruz’, derken kendi aralarında ise toplumu nasıl aldatacaklarından bahsediyorlar. İşte bugün dünyayı kasıp kavuran Amerikan hegemonyasını temsil eden Trump, aslında bunu açıkça ortaya koyuyor. Bundan öncekiler saklıyorlardı. Bu ise dobra dobra anlatıyor. Dolayısıyla bu gösteriyor ki çare, çözüm Amerika değildir. Ve bizi karşılıksız kâğıt basarak aldatıyorlar. Hatta petrol karşısında kâğıt basarak da aldatıyorlar. Bu sistem insanlığa çözüm getiremez.
Bizim, bu barış düzenini korumak için dört aşamamız var. Birincisi, inanacağız. İnançta problemimiz yok. İkincisi, düşünme aşaması. İnandığımızı ilmen tetkik edeceğiz. İlmi düzeyde de problemimiz yok. Bu konuları İslâm alimleri biliyor. Bu konuda İslâm dünyasında bugün birçok incelemeler yapılıyor. Ona da fikir aşaması diyoruz. Fikirle de problemimiz yok. Söylemde bir araya geliyoruz, konuşuyoruz. Söylem aşamasında da problemimiz yok. Dördüncü aşama, eylem, uygulama aşamasıdır. Burada problemimiz var. Niçin burada problemimiz var? Çünkü bu kurumsal yapı bizim değildir. Kapitalizm bizim ürünümüz değildir. Kuvvet merkezli sistemin ürettiği bir problemdir.
Bu sistemde işsizlik, sistem ürünüdür. Adaletsizliği yoksulluğu sistem üretiyor. Bu yüzden ben şunu söylüyorum: Bugünkü ülkelerin yoksul ve işsiz kalması sistemin ürünüdür. Faizli sistem bu problemleri üretiyor. Öyle ise bu aşamada Türkiye öyle bir noktadadır ki burada ben sadece size değil, bütün yöneticilere sesleniyorum. Bugün Türkiye’de iş başında olan mümin insanlar, onların inançları aynen bizim gibidir. Düşünceleri aynen bizim gibidir. Faize karşılar. Sayın cumhurbaşkanı bir ara faiz yüksektir diyordu, hemen ertesi gün faiz artıyordu. Niçin? Çünkü sistem bozuktu. Dolaysıyla konuşuyorlarken de bizim gibi konuşuyorlar ama sistemi düzeltmeden çare olmaz. Sistem uygulama içindir.
Ben yıllarca dindarların iş başına gelmesi için çalıştım. İnsanların dindar ve ahlaklı olması kötü bir şey değil. Ama sistem ve çark bozuksa o zaman iş yürümez. Öyle ise dindarların dünya görüşüne ve inancına göre yeni bir sistem üretmeliyiz. Sistem üretim çarkı gibidir. Çark bozuksa tezgahtar apoletli olmuş, sarıklı olmuş iyi mal üretilemez. Öyle ise bundan sonra ne yapacağız? Hem çarka çalışanları düzeltmeliyiz hem de sistemi. Bugün Müslümanlar iş başında ve bütün yetkiler var. Önümüzde hiçbir engel yok. Ne anayasa engeli var ne başka bir şey. Dolayısıyla bugün bu yasal yapı içerisinde biz kurumsal yapıyı normalleştirebiliriz.
Faizsiz sistemi kurabiliriz. Sistemin kurulması herkes için faydalıdır. Bu sistem ilmi bir sistemdir. Bu sistem sorun çözme sistemidir. O zaman Türkiye ne olur biliyor musunuz? İslâm ülkelerine rehber ülke olur. Ümmet bu zilletten kurtulur. Bütün insanlık felah bulur. Dolayısıyla biz müminleriz. Ahzâb suresinde Allah resulüne söyleneni ben size arz edeyim: “Kafir ve müşrikleri takip etme. Onları takip etme, Allaha güven.” Öyle ise biz müminler zalimleri, nemrutları ve despotları takip edersek varacağımız netice zillettir. Kendi düzenimizi kurarsak, izzete sahip oluruz. Barışa sahip oluruz. Tekrar ediyorum, İslâm düzeni barış düzenidir. Allah’ın insanlığa rahmetidir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?