Filistin meselesi İslam ümmetini en fazla meşgul eden önemli konuların başında geliyor. Çünkü asırlar geçmesine rağmen işgalci emperyalistlerin mukaddes topraklarımız üzerindeki azgın iştahları hiç dinmedi. Onların bitmek bilmeyen planlarına karşılık Müslümanların gündemlerinden düşürmemeleri gereken bir belde Filistin…
1917 yılında İngilizlerin işgal ettiği Filistin toprakları plan gereği altın tepside Siyonist işgalciye adeta hediye edilecekti. Takvimler 15 Mayıs 1948’i gösterdiğinde ise hakları, toprakları, vatanları, canları, malları gasp edilen Filistinliler büyük felaket anlamına gelen “en-Nekbe” olarak adlandırdıkları “büyük felaket” ile karşı karşıya kaldılar.
500’den fazla köyün Siyonist İşgalci tarafından yerle bir edildiği topraklar, sağ kalanların ve eşleri çalışma ya da toplama kamplarına götürülen kadınların önce canlarını ve çocuklarını sonra da yıkılan evlerinden kurtarabildiklerini alarak Suriye, Ürdün, Lübnan gibi en yakın Arap ülkesine sığınmalarına şahitlik etmiştir. 800.000 Filistinlinin kitlesel göçü ile sonuçlanan NEKBE, Filistinli mülteciler sorununun da başlangıcını oluşturmaktadır. Halen 10 milyonu aşkın Filistin nüfusunun yaklaşık 6 milyonu kendi yurtlarından uzakta mülteci olarak yaşamakta ve işgal edilen evlerine dönecekleri günü beklemektedir.
Yaşanan bütün bu acılara rağmen Allah’ın yardımı ile son yıllarda müthiş bir İslami uyanış dalgasına sebebiyet veren Filistin direnişi, uyuyan kalplere yeniden diriltici bir soluk olmaya devam ediyor.
Cihad ve şehadet aşkını yeniden ümmete hatırlatan taşların generalleri, kanları ve canları pahasına başlatmış oldukları başkaldırı “intifada” hareketleri ile Müslümanlara derin bir imanın, kararlılığın, azmin ve sabrın zafer ile sonuçlanacağını elde ettikleri somut başarılar ile ispatlamış oldular.
Filistin’in işgalinden bugüne son yirmi yıldaki somut başarının arkasında, karşılarına dikilen tanklara karşılık veremeseler dahi bütün insanlığa işgalciye teslim edilecek bir karış topraklarının olmadığı mesajını direnerek vermeye çalışıyorlar. Halkın bir vücut halinde verdiği bu İslami mücadele bizlere işgalci Siyonist’in Allah’ın izniyle çok uzak olmayan bir tarihte Filistin topraklarını terk edeceğini işaret ediyor.
Şimdi kısaca bu 10 işaret üzerinde duralım;
Siyonizm’e küresel anlamda destek gün geçtikçe zayıflamaktadır. Tartışmaya dahi açık olmayan tabular yıkılmış, birçok ülke maddi ve manevi desteğini çekip tarafsız kalmıştır.
Siyonist devletin kuruluş döneminde özellikle Amerikalı Yahudiler tarafından oluşturulan milli fon desteği ile Filistin topraklarına doğu Avrupa ve Rusya’dan getirilen yerleşimciler ile oluşturulan göç dalgasının duraklaması hatta gerilemesi, büyük teşviklere rağmen halkın göçe çok sıcak bakmadığını ve çekindiğini gösteriyor.
Filistinli Müslümanlarda doğum oranı gittikçe artmakta iken, Yahudilerin nüfus oranında ciddi düşüşler yaşanmaktadır.
İslami direnişin etkinliğinin artmasına karşılık, terör devleti halkına vadettiği hedefleri geçekleştirmekten aciz kaldığı için ümitsizlik hali gittikçe artıyor. Bu ümitsizlik onları daha fazla endişeye sevk ettiği için de daha fazla yıkım ve katliama başvuruyorlar.
2002 yılında yapımına başlanarak Batı Şeria’ya kurulan 760 km uzunluğunda ve 5 metre boyundaki utanç duvarı ile İsrail’in “demir kubbe” olarak nitelediği füze savunma sistemi, işgalcinin korku psikolojisi ve paranoyak halini resmediyor.
Direniş, ilk başladığı dönemde milliyetçi bir renge sahipti. Filistin meselesi Arapların sorunu olarak algılanıyordu. Bugün direnişin İslami bir şekle dönüşmesi ile birlikte Filistin, ‘ümmetin ortak davası’ olarak dillendiriliyor.
Direniş gruplarının verdiği mücadele dışında diplomatik görüşmeler ile barış görüşmeleri yürüten kesimlerin başarısızlığı ve her seferinde Siyonistlerin sözlerinde durmamaları, Filistin halkının gün geçtikçe direnişe olan desteğini artırıyor.
İsrail’deki ahlaki çöküş, manevi olarak da çöküşü hızlandırıyor. İsrail’de dindar Yahudilerin yerini materyalist düşünceye sahip Yahudiler alıyor. Buna karşılık Filistinli gençlerde İslami bilinç düzeyi ve manevi motivasyon kat kat artmaktadır.
Yeni nesil Yahudiler, İsrail’in kuruluşunda rol alan ekibin başındaki Theodore Herzl gibi ilk kuşak Yahudiler kadar idealist ve Siyonist akla sahip olamadıkları için daha rahatına düşkün, sıkıntıya uzun vadeli göğüs gerebilecek nitelikte yetişmiyor.
Son Gazze saldırılarının yıkım ve katliamın şiddetine rağmen sabır ve metanet içinde devam eden direniş gittikçe büyüyor. Askeri kapasitesini daha da artıran direniş hareketleri artırdığı füze menzilleri ve profesyonel askeri kadrosuyla Siyonist işgalciyi ve yerleşimcileri gittikçe endişelendiriyor.
Bütün bu işaretler rüzgârın İslam ümmetinden yana estiğini göstermektedir. Acılar ve kıyımların artmasına karşılık, halk tabanından yönetici kadrolara varıncaya kadar bir ümit havası hâkim…
İslam ümmetinin gençliğinin bugünkü haline bakarak elbette anlatmaya çalıştığımız bu “ümitvar olma” hali belki birçok kişiye çok gerçekçi gelmeyebilir. Ancak ısrarla belirttiğim bu ümit ve direnişin zafer getireceğine dair olan inancım, Kuran-ı Kerim’in imbiğinden süzülmüş derin manalar içermektedir.
“Nice az topluluklar, Allah’ın iradesi ve desteğiyle, nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah sabrederek savaşa devam edenlerle beraberdir.” (Bakara 2/249) ayeti bütün ümmeti içimizdeki bir azınlığın verdiği direniş ve mücadele kurtaracak ve dengeleri değiştirecektir. Nitekim tarihin seyrini değiştirenler kalabalık halk kitleleri değil vahiy ve nübüvvet pınarından beslenmiş öncü kadrolar olmuştur.
Bu sebeple Filistin’de direnişleri ile tarih yazan kardeşlerimizin davasına destek olmak bütün Müslümanlar üzerine vaciptir. Herkesin gücü nispetinde bu büyük mücadeleye destek vermesi gerekir.
Şimdi bu davaya yapabileceğimiz katkıları sıralayalım;
Hedefimizin belirgin ve net olması:“Ey iman edenler! Eğer siz, Allah’ın davasına yardım ederseniz, Allah da size yardım eder, ayaklarınızı İslâm’ın hakkını koruma yolunda sağlam tutar.” (Muhammed 47/7)
Merhum şehid Seyyid Kutup (r.a) bu ayetin tefsirini şöyle açıklıyor ; “Allah’ın dinine yardım, gönülleri Allah için her şeyden soyutlamakla, Allah’a açık veya gizli hiçbir şeyi ortak koşmamakla, gönüllerde Allah’ın sevgisi yanında hiçbir kimseye ve hiçbir şeye yer bırakmamakla, gönüller Allah’ı tüm arzularında, duygularında, duruşlarında ve davranışlarında, tüm faaliyetlerinde ve duygularında hakem kılmakla… Evet, gönül âleminde Allah’a yardım böyle olur.” İşte Gazze’de direnen bir avuç müslüman bizleri diriltmekte ve aynı zamanda Kuranın eğitim metodu çerçevesinde terbiye etmektedir.
Direnişe maddi manevi destek vermek: Maddi imkânı olan Müslümanlar, direniş güçlerine maddi destek sağlamakla yükümlüdür. Ayrıca yetimlere, şehit ailelerine, evini kaybedenlere ve muhacirlere maddi destekler sağlayacak kampanyalar oluşturmak gerekir. Sadece ABD’nin Siyonizm’in varlığını sürdürebilmesi için ödediği resmi ödenek 140 milyar dolardır. Ancak Harvard üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Thomas R. Stauffer’in yaptığı araştırma sonucu bu yardım toplamda 3 trilyon dolara tekabül etmektedir.
Kavram kargaşasına fırsat vermemek: “İsrail devleti” gibi meşrulaştırıcı ve işgali kabullenmeye yönelik algı oluşturacak ifadeler yerine, ”İşgalci Siyonizm”, “Terörist işgalci” gibi kavramları kullanmak duyarlılık oluşturmaya katkı sunar.
Tarihi mirası korumak: Mescid-i Aksa’nın kutsiyetini ve yıkılma tehlikesine dikkat çekecek afiş, bilgi kartı ve kitapçıklarla halkı bilinçlendirmek.
Çocuklara Mescid-i aksa sevgisini aşılamak: Şeyh Ahmet Yasin gibi Filistin’in sembol şahsiyetleri hikâye, roman, çizgi film yolu ile çocuklara sevdirmek.
Cihad ve şehadet aşkını diriltmek: Mukaddes değerlerimiz işgal altında iken bizim sessiz kalmamızın asla doğru olmadığını ve zaferin ancak Allah yolunda cihad edip şehitler vermeden elde edilebileceğini anlatmak.
Filistin meselesini canlı tutmak: “Mavi Marmara” ve “Filistin’e yol açık” gibi sivil inisiyatifler ile halkın bütün kesimlerinin sahipleneceği kolektif oluşumlara destek vermek gerekir. Halkın oluşturduğu kitlesel tepkiler yöneticileri harekete geçirecek. Böylece diplomatik kanallar da zorlanmış olacaktır.
Filistin davasını ümmetin davası olarak anlatmak: Tarihte büyük zaferler elde eden komutanlar belli bir ırka mensup olmamışlardır. Örneğin Filistin’i 200 yıllık bir hazırlıktan sonra fetheden komutanlar Arap değillerdi. Selahaddin-i Eyyubi bir kürt olduğu gibi, Sultan Baybars, Emir Seyfettin Kutuz ve Nureddin Zengi birer Türk idi. Bu komutanları ve ordularını başarılı kılan ruh, ırki bağları değil, kalplerindeki iman ateşi ve ümmet bilincidir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?