Allah’ın dininin yeryüzünde hâkim kılınması sünneti, enerji tüketip çaba sarf edenler sayesinde gerçekleşti. Allah Teâlâ resulü Muhammed (sav)’e hitaben bütün insanlığa şöyle seslenmektedir:
“Kâfirlerle savaşa girdiğinizde hemen öldürücü darbeyi vurunuz, nihayet onları çökertince esirleri sağlam bağlayınız. Sonra ya karşılıksız bırakırsınız yahut bedel olarak; ta ki savaş ağır yüklerini indirsin(sonra ersin). İşte böyle; Allah dileseydi, onları bizzat cezalandırırdı, fakat sizleri birbirinizle denemek istiyor. Allah, yolunda öldürülenlerin amellerini asla boşa çıkarmaz. (Dünyada) onlara doğru yolu gösterecek, durumlarını düzeltecektir. (Ahirette ise) kendilerine tanıttığı cennette sokacaktır. Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz o da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.’’ (Muhammed, 4-7)
Allah Teâlâ Kur’an’da buyurduğu gibi: “Allah dileseydi onları bizzat cezalandırırdı.’’ (Muhammed, 4) ayetinden de anlaşılacağı üzere “kun, fe’yekun’’ diyerek tek bir kelimesiyle resulüne yardım etmeye kadirdi. Fakat Allah’ın, cihat, fedakârlık ve çaba sarf etme yoluna girmeleriyle hak ehlini güçlendirmesinde veya batıl ehliyle yapılan mücadele sırasında Rabbani yardım sayesinde zafer inanların olur. Müminler de Allah’ın izni ve yardımı sayesinde sevinir, böylece Allah Teâlâ’nın yarattıkları üzerindeki sünneti gerçekleşmiş olur. “Fakat sizi birbirinizle denemek istiyor.’’ (Muhammed, 4)
Ümmet, fertlerinin yüce azmi sayesinde zafere ulaşır
Risalet, liderlik, akide ve büyük gayret sahibi Hasan el-Benna şu nurani sözleri sarfediyor:
“Ümitsizliğe kapılmayın, ümitsizliğe kapılmak Müslümanın ahlakından değildir. Bu günün gerçekleri dünün hayalleri idi. Bu günün hayalleri ise yarının gerçekleri olabilir. Bozguncu saldırılara rağmen inanmış milletimizin ruhunda, selamete çıkacaklarına dair büyük ümitler bulunmaktadır. Ne zayıf olan hayat boyunca zayıf, ne de güçlü ilelebet güçlü kalacaktır.’’
“Oysa biz o (ülkede) güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak, onları (ülkelerinin) varisleri kılmak istiyorduk.’’ (Kasas-5)
Nice Azimler Vardır, Ümmeti Diriltir
Evet, Mü’minlerin safından bir ferdin azmi, ümmetin zayıf noktalarından sıyrılmasına, içinde bulunduğu zülüm ve karanlıktan yeniden dirilişine sebep olmuştur. Bu azim sahibi ferde ise ümmetin bütün ecri yazılır.
Tarih boyunca ümmetin karanlık noktalarını aydınlatan şeref ve büyük gayret sahibi fertler vardır. Onlar; gayretleriyle, fedakârlıklarıyla, harcadıkları vakitlerle, kanları ve mallarıyla ümmeti şeref ve izzetle korumuşlardır.
Bazıları büyük gayreti; “Önemli işlerde zirvenin altındaki bütün aşamaları yetersiz görmektir.” Şeklinde tarif eder. Yani bundan kasıt: Mümin’inin dinindeki ve dünyasındaki başarıları bitmek bilmez. Başardığı her işten sonra bir diğerine koyulur. Gözü sürekli yükseklerde, en iyisini yakalama arzusundadır. İşte bu özellik büyük gayret sahibi kişilerde bulunur.
Şüphesiz Allah Teâlâ kullarını büyük gayret sahibi olmaya, hayırlarda yarışmaya ve yüksek derece ve mertebelere ulaşmaya teşvik eder.
Yüce Rabbimiz (cc) şöyle buyurmaktadır: ’’Rabbinizin mağfiretine mazhar olmak takva sahipleri için hazırlanmış gökler ve yer kadar geniş olan cennete girmek için yarışın.’’ (Ali İmran, 133) Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: ‘‘Amel sahipleri böylesi bir iş için çalışmalıdırlar.’’ (Saffat, 61) Başka bir ayette Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: ‘‘İyi şeyler için yarışanlar, bunun için yarışsınlar.’’ (Mutaffifin, 26) Gayret sahibi bir insan için Firdevs cennetlerine ulaşan yüce şahsiyetler tarafından büyük bir miras bırakılmıştır. Bu insan o şahsiyetlerin izini takip etmekte ve onların attığı adımları atmaktadır. Dünyaya karanlıklar hâkim olduğunda ve düşmanlar etrafında toplandığında bu kişi canlanır ve düşmanlarına karşı gücünü toparlar. İşte bu yüce şahsiyetler fani dünya için çalışıp çaba gösterenlerin aksine rahmanın arşının yanında çok yüce yerleri arzulamaktadırlar. Şimdi gelin hep beraber yüce bir azme sahip olan sahabe-i kiramdan şu iki örneği düşünelim;
1.Örnek:
İmam Müslim, Enes b. Malikten rivayet edilen Bedir savaşıyla ilgili bir olayı şöyle aktarmaktadır: Enes b. Malik ra şöyle buyuruyor: Peygamber efendimiz (sav) ashabıyla beraber müşriklerden önce Bedir’e vardılar. Daha sonra müşrikler geldiler. Bunun üzerine peygamber efendimiz (sav) ‘‘Sakın ben izin vermeden hiç kimse herhangi bir şeye teşebbüs etmesin!’’ dedi. Müşrikler Müslümanlara doğru yaklaşmaya başladılar. Resulullah (sav) şöyle nida etti: ‘‘Haydi genişliği gökler ve yer kadar olan cenneti kazanabilmek için kalkınız’’ bu sırada Umeyr b. Humam El-Ensari adında bir sahabe: Ey Allah’ın Resulü cennetin genişliği gökler ve yer kadar mıdır? Diye sordu. Peygamberimiz (sav) ‘‘Evet’’ diye cevap verdi. Bunun üzerine Umeyr oh, oh deyince Hz. Peygamber (sav) ‘‘Niçin böyle söyledin’’ diye sordu. Umeyr de, “ey Allah’ın Resulü beni buna iten tek şey o cennetin ahalisinden olma arzusudur” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: ‘‘Şüphesiz ki sen o cennet ehlindensin.’’ Daha sonra Umeyr sadağından birkaç tane hurma çıkardı ve yemeye başladı. Bunun ardından şöyle dedi: Eğer ben bunları yiyecek kadar hayatta kalırsam bu benim için uzun bir süre olacaktır. Sonrada elindeki hurmaları yere attı ve şehit düşene dek savaştı.
İşte, ölüm yaklaştığında her şey Allah yolunda ucuzlaşır. Azim yükselir ve genişliği gökler ve yer kadar olan cennete doğru çıkar insan. Yazdığımız bu örnekte olduğu gibi İslam Ümmeti için örnek şahsiyetler ortaya çıkar. İşte bu gibi şahsiyetler sayesinde İslam ümmeti galip gelir ve şerefi yücelir.
2.Örnek:
Enes ra şöyle rivayet etmektedir: Amcam Enes b. Nadr bedir savaşına katılamadı. Bu sebeple: “Ben Resulullah (sav)’in müşriklere karşı yaptığı ilk savaşta yoktum. Eğer Allah (cc) Bana Resulullah (sav) ile birlikte müşriklerle savaşmak nasip ederse, Allah ne yapacağımı görecektir!’’ dedi. Uhud günü Müslümanlar (bozulup) dağılınca: ‘‘Ey Allah’ım, bunların -yani Müslümanların- yaptığından dolayı özürlerinin kabulünü dilerim. Ben onların -yani Müşriklerin- yaptığından da sana sığınıyorum!’’ dedi ve kılıcını çekip ilerledi. Karşısına Sad b. Muaz çıkmıştı: ‘‘Ey Sad b. Muaz! Cenneti istiyorum! Nadr’ın Rabbine yemin olsun ben Uhud’un önünden gelen cennetin kokusunu duyuyorum!’’ dedi. (o günü anlatan) Sad İbnu Muaz, Resullulah (sav)’a: ‘‘Ey Allah’ın Resulü, o gün onun yaptıklarını bir bir anlatmaya muktedir değilim! dedi. Enes b. Malik dedi ki: ‘‘ Biz Enes b. Nadr’ın cesedinde seksen küsur darbe izi bulduk, kimi kılıç, kimisi mızrak, kimisi ok yarasıydı. Ayrıca biz onu müşrikler tarafından musle edilmiş (gözü oyulup, burnu, kulakları koparılmış) olarak bulduk. Öyle ki onu kimse tanıyamamıştı. Kız kardeşi (Rübeyyi) vücudundaki bir beninden veya parmağının ucundan tanıdı. Enes ra devamla dedi ki: ‘‘Biz bu ayetin, Enes b. Nadr ve benzerleri hakkında indiğine inanırdık: “Müminlerden Allah’a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir, ahitlerini hiç değiştirmemişlerdir.’’ (Ahzab, 23)
Ey Allah’ım! bu nasıl bir nefistir ki ölümden kaçan ruhunu teskin etti. Bu şekildeki bir yüceliğe, Şerefli insanların, şehitlerin ve peygamber dostlarının mertebesine ulaştı.
Yüce bir gayrete sahip olanlar boşlukları kapatır, limanları korurlar. Ayıpları örter eğrilikleri (eksiklikleri giderirler) düzeltirler. Bu mübarek dava içerisinde bilinmeyen askerlerdir bu insanlar. Rablerine, onlardan razı olmuş bir şekilde kavuşurlar ve Rableri onların yaptığı amelleri ve fedakârlıkları gizler. Onlar yaptıklarının bilinmesini hiçbir zaman arzu etmezler. Çünkü bu yaptıkları ameller ve fedakârlıklar sadece Allah içindir ve sadece Allah (cc) buna muttalidir.
Ebu Hureyre’den ra rivayete göre, Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: ‘‘Dinara, altına (paraya pula) kul ve köle olan kimsenin iki yakası bir araya gelmesin. Dirheme, gümüşe, işlemeli kumaşlara (dünya malına) kul ve köle olanın iki yakası bir araya gelmesin. Çünkü böylesine verildi mi memnun kalır, verilmedi mi rahatsız olur, kin güder. Böyle azgın birinin dünyada iki yakası bir araya gelmesin, yok olsun, başı dertten kurtulmasın, bedenine bir diken batınca cımbızla olsun çıkaranı olmasın. Ne mutlu o insana ki, saçı başı darmadağın olmuş, ayakları tozdan topraktan bozarmış Allah yolunda cihat etmek için atının yularından tutup cihada gider. Eğer kendisine ordunun önünde gidip öncü görevini yapma vazifesi verilse hemen o görevi üstlenir, eğer orduya gözcülük görevi verilse buna da hiç itiraz etmeksizin hemen görevinin başında yer alır. Ancak böylesine fedakâr bir mücahit asker, bir toplum içinde yer almak istese, aşağılanıp oraya alınmasına izin verilmez. Eğer birinin bir işinin görülmesi hususunda aracılık etmeye kalkışsa, yüzüne bakılmaz.’’ (Buhari)
Büyük gayret sahibi kişiler yeminlerini yerine getirir, verdikleri sözleri de tutarlar.
Boyunlarında Allah Teâlâ ve Resulü Muhammed (sav)’e karşı bir biat vardır. Onlar, Azim olan Allah’a yalnız onun bir askeri olacaklarına, olabildiğince çaba harcayacaklarına ve canlarından, mallarından, kanlarından, vakitlerinden ve özgürlüklerinden infak edeceklerine dair kutsal ahde vefa olarak bir yemin etmişlerdir. Allah’a verdikleri biatten şeref duyarlar. O biat satın almak, fiyatı ise cennettir. “Allah kendi yolunda çarpışırken öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığı cennet vermek üzere satın almıştır. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da yer almış gerçek bir vaadidir. Kim Allah’tan daha fazla sözüne bağlı olabilir! O halde yaptığınız bu anlaşmadan ötürü sevininiz. İşte büyük bahtiyarlık da budur.’’ (Tevbe, 111)
Bu günler şeref ve yüceliğin sahifelerinin açıldığı günlerdir. Bu ümmet, kalemlerini büyük gayret sahiplerinin satırlara sığmayan şeref dolu tarihlerini yazmak için tutmuştur. Kim hesap günü Mevla’sının huzurunda şefaatçi olunanlardan yazılmak istemez ki?
Kim öne çıkıp “ben varım, ben varım…” diye haykırmak istemez ki!
Allah yapmış olduğunuz salih amelleri kabul etsin. Bizleri ve sizleri Firdevs-i a’laya ulaşmayı hedefleyen büyük gayret sahiplerinden eylesin.
Usame Cado
Tercüme: Abdurrahman Özgüç – İbrahim Deniz

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?