Şeyh Ehmedê Xanî (Ahmed-i Hâni) 17. yüzyılda, Divan edebiyatının Kürtçenin Kurmanci lehçesine uyarlanmış şekli olan “Mem û Zîn”i yazan, Hakkârili tarihçi, edebiyatçı ve mutasavvıf. Yaşadığı yörede şeyh (âlim-profesör) olarak kabul edilmiş, Ehmed-ê Xanî, ‘’Baba’’ adıyla da anılmıştır. Doğu Bayazıt medreselerinde müderrislik ve saray kâtipliği yapmıştır.
Şeyh Ehmed-ê Xanî 1591 yılında Hakkâri’nin Çukurca ilçesi, Han köyünde dünyaya gelmiştir. Doğduğu yere izafeten ‘’Hani’’ lakabıyla tanınmıştır. Daha küçük yaşlarda iken bazı vasıfları ön plana çıkan Şeyh Ahmed-i Hani, çevresindeki insanların dikkatini çekmiş, daha sonra sebebi bilinmeyen bir nedenle zamanın kültür ve ticaret merkezi konumunda olan Doğubeyazıt’a yerleşmiştir. Doğubeyazıt medreselerinde Müderrislik ve Saray kâtipliği yapmış. Muttaki, dini ilimlerde yüksek derece ilim ve fazilet sahibi hâkim ve edip bir zattır.
Dini ilimler başta olmak üzere zamanın edebiyat dünyasındaki ilimlere genç yaştan itibaren vakıf olmayı başarmış ve yaşadığı dönemin kültür, edebiyat ve düşünce dünyasına damgasını vurmuştur.
O, milli değerlerden hareketle evrensel değerler dünyasını yakalamaya çalışarak bütün mahlûkatın yaratıcısının Allah olduğunu vurgular. Allah’a ve O’nun elçisi Peygamberimiz, Hazreti Muhammed’e (s.a.s) olan sevgisini her zaman dile getirir. Şeyh Ehmedê Xanî’nin eserlerinin en önemlisi, Mem u Zin’dir. Bu eserin girişinde; Allah’a övgü, çağrı ve yakarış Peygambere övgü ve Peygamberden şefaat, Allah’tan af dileme gibi konulara verir.
Diğer bir önemli eseri de ‘’Nubara Bıçukan’’ isimli manzum eseridir. Sözlük niteliğindeki bu eserin sayfalarının baş kısmına eğitim, ahlak ve toplumsal olaylarla ilgili veciz ifadeler yerleştirilmiştir. Bazı medreselerde Arapçaya yeni başlayan öğrencilere ders kitabı olarak okutulmakta, eğitim ve öğretim ruhu aşılamaktadır. Bunun yanında Akaid-i Molla Ahmet Siseban, Sekerat-ı Mevt adlı eserleri de bulunan Ehmed-ê Xanî, 1652 yılında Doğubeyazıt’ta vefat etmiştir.
Şeyh Ehmed-ê Xanî, yörede tanınan ve türbesi saygı duyulan bir makam durumundadır.
Ehmed-ê Xanî, Mem û Zîn adlı eserinde, Emir Zeyneddin’in güzellikleriyle dillere destan olan Zîn ve Sıtî adlı iki kız kardeşinin; Mem ve Tacedin ismindeki iki gençle olan aşklarını ve bu aşkın İlahi Aşk’a geçişini mesnevi tarzında anlatmıştır. Eser, aynı adla sinemaya ve tiyatroya da uyarlanmıştır.
Eserleri
* Mem û Zîn (Mesnevi tarzında Âşk destanı)
* NûbaraBiçûkan (Çocuk kitabı)
* EqîdeyaÎmanê (İman›ın esasları)
* EqîdeyaÎslamê (İslam İnancı)
* Fî BeyanîErkanîÎslam (İslam›ın Temelleri)
EhmedêXanî kimi için bir evliya, kimi için büyük bir din adamı-âlimi… Kimi için büyük bir şair, büyük bir edebiyatçı… Kimi için büyük bir bilge-feylezof… Kimi için bir rehber ve belki de bir Metematikçi-Fizikçi… Ama o, bana göre bunların hepsi ve belkide daha da ötesi! O, Kürt halkının özü, ruhu ve rehberidir.
Türbesi
Ehmed-ê Xanî Türbesi, Ehmed-ê Xanî ‘ye ait türbedir. Türbenin yanında sonradan bir de cami yapılmıştır. Türbe Ağrı, Doğubayazıt’ta. İshak Paşa Sarayının üst kısmındadır. Bölgede en çok ziyaret edilen türbedir.
EhmedêXani’nin Eserleri
Filozof Xani, ardında birçok eser bırakmıştır. Bunlar önemli ve edebiyat tarihinde paha biçilmez bir değere sahiptir. Bilinen üç eserin dışında 74 şiiri tespitlidir.
Yazılmamış divanı da yazılacaktır. Coğrafya ve Astronomi ile ilgili ‘’Erde Xweda’’ adlı eserinin var olduğu yaygın bir kanıdır. Bilinen eserlerinde önce Nûbahar’a Biçukan (Çocuklar için ilk meyveler-1683-) sonra Aqida İmanı (İmanın Şartları-1687-) ve 1695’te şaheseri olan Mem û Zin’i (Onlar Destanı) bitirmiştir. Xani’nin eserleri okunup incelendiğinde; ortaya üç sonuç çıkmaktadır:
Birincisi; Xanî, Arapça, Farsça ve Türkçeye hakim olmasına karşın, edebiyat metinlerini yalnızca Kürtçe yazmıştır.
İkincisi; bir filozof, düşünür olarak Xanî, yazılarını halkı adına, düşüncelerini yaymanın bir yolu olarak kullanmıştır.
Üçüncüsü; Xanî, bütün yazılarında öncü, yetenekli ve yaratıcı bir şair ve yazar kimliğini birleştirmektedir. Xanî’yi daha iyi anlamak için paha biçilmez değerdeki Mem û Zin ile ilgili özet görüşlerimizi şöyle belirtebiliriz:
MEM û ZİN (1695)
Kürt dili ve sınırları dışında en çok tanınan, benimsenen bir kitaptır. EhmedêXanî, Arapça ve Farsçayı çok iyi bilmesine rağmen bu eseri özellikle Kürtçe yazar. Bu eseri Kürtçe yazarak, Kürtçenin de diğer diller kadar zengin ve edebi bir dil olduğunu göstermek ve bu yolla kardeşliği pekiştirmek amacıyla yazdığını ve kardeşçe yaşanılabileceğini bu eserle gösterdiğini belirtir. Bu eserin Kürt Edebiyat dünyasında seçkin bir yeri vardır. Büyük bir onura sahiptir. Kürt halkının kültür, edebiyat ve düşünce dünyasını, dünyanın diğer halklarına tanıtan bir eserdir. Bu nedenle; Ehmedê Xani Kürtler tarafından ulusal bir şair ve düşünür olarak tanınmış, büyük bir itibar görmüştür. Kürt Edebiyatı’nın ve Kürtçenin önemine değinerek eserlerini yazmış, Kürtçenin varlığını korumuştur. Kürt Edebiyatı açısından; Türk Edebiyatındaki Kaşgarlı Mahmud gibi bir öneme sahiptir Şeyh EhmedêXanî. Dr. İzzeddin Resulü bu konuda şöyle yazmaktadır: “Şimdiye kadar O’nun hakkında yeterince araştırma yapılmasa da O’na duyulan ilgi, hiçbir Kürt yazarın ulaşamadığı bir boyutta yoğunlaşmıştır.”
Celadet Ali Bedirxan, Mem û Zin için ‘MilletimizinKitabı‘ diyor. Bir aşk destanı olarak çok güzeldir. Gerçekte ise; bir aşk destanından çok ötedir. Müspet içeriği, felsefi, tarihi, sosyal, dinsel ve sanatsal estetiğiyle bir manifesto niteliğindedir. Ayrıca destanı; kusursuz bir şekilde, düşünce, hayal ürünü ve öğretilerini içerecek bir çerçeveye dönüştürmüştür. Din eğitimi görenlerin, molla ve feqilerin dini ve milli düşüncelerini harmanlayıp din ve milliyet sevgisini birleştiren Ehmedê Xani’dir.
Mem û Zin eseri, çok iyi incelendiğinde tüm mısralarının sayısal temelini 10 olarak seçiyor. Tam mısraların hece sayısı 10’dur. Destandaki kahramanların adedi de 10’dur. (Zeydin Bey-Siti-Zin-Gurgin-Heyzebun-Bekir-Tacdin-Çeko Arif ve Mem)
Xani, Mem û Zin destanına ‘Onlar Bestesi’ diyor. Sanmasınlar biz suskunuz, uykudayız. On’lar bestesini öğrenen, coşup haykıranız. Xani, Mem û Zin, Diriliş ve On’lar destanında simge kahramanları renklerle, mücevherlerle ve bakire iki güzel Siti ve Zin’de gerçekleştiriyor.
Xani’ye göre otoriteye; adalet gereklidir. Siti adalet; Zin ise, hürriyet anlamındadır.
Mem halk, Tacdin baş, irade gibi algılanırken Arif ve Çeko da halkın kurumlarıdır.
Tacdin, Mem ve Arif ile Çeko da bir bedenin başı kolları ve bedenidirler.
Arif daha çok danışman, divan görevi, bilgili, rehber; Çeko ise güvenlik gücü, askeri güç konumundadır. Ve bunlar saray dışındadır.
Dadı, Siti ve Zin’in eğitmenidir. Hayzebun; devrana göre mevcut otorite aydını, çizeridir.
Beko ortalığı karıştıran, fesat, kötülük görevini yaparken; Gurgin de saray otoritesi olan Zeydin Bey’in oğludur. Tacdin ve Mem yanlısıdır.
Zeydin Bey saray otoritesidir. Zin ve Siti’nin ağabeyidir.
Destanda talepkâr Memo’dur, yani halk. Güç, otorite (Tacdin) karşısında zorlanan bey, rıza ve onay vermiştir.
Tüm bunları derinlemesine düşündüğümüzde ’Adil Sosyal Hukuk Devleti’ talebinin ifadesini ilk tasarlayan Xanî’dir, diyoruz.
Eser’in sonunda Zin, Mem’i ziyaret edip, Bey’in kendilerinin evliliğine izin verdiğini söylemesine rağmen; tıpkı Mecnun’un Leyla’yı tanımaması gibi; Mem de Zin’i tanımamış ve İlahi Âşk’a ulaşmıştır. Zin, Mem’i dürterek kalkmasını söyler. Mem, sen beni görmek için değil, tatlı canımı almak için gelmişsin, der. Zin ona; Bey’in evlilik için izin verdiğini söyler.
Fakat Mem:’’Ölümlü olan bey, bey değildir. Biz Mem ve Zin, Beylerbeyi’nin (Allah’ın) huzuruna çıktık. O, bizi manevi âlemde evlendirdi, düğünümüz var, Zin beni beklemekte.’’ der ve ilahi aşkın belirtileri içinde can verir.
Bu eseri Diyarbakır Çermikli, Cuma Boynukara adapte ederek tiyatro eseri haline getirmiş ve bizler bu oyunu; 2013 yılında kendi yönetimimizde, öğrencilerimiz tarafından Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda ve Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Orhan Asena Sahnesi’nde iki kez sahneleyerek halkımızın ve öğrencilerimizin beğenisine sunduk.
Türkçe ve Kürtçe olarak sahnelenen oyunumuzda replikler Türkçe, müzikler ise Kürtçe olarak sahnelendi. Birçok usta oyuncunun ve yapımcının sahnelemekte zorlandığı bu oyunu, öğrencilerimizle sahnelemiş olmanın mutluluğunu ve gururunu yaşıyoruz.

İSLAM ÂLİMLERİNİN GÖZÜYLE NEWROZ
Kürd toplumunda Newroz’a değinen en eski yazılı kaynak; Şeyh Ahmedê Xanî (1650 – 1707) Hazretleri’nin “Mem û Zîn” adlı eseridir. Bu eserinde Xanî, Newroz’u şu şekilde betimler:
“Ye’nîkudihatebircêsersal
Qet kes nedimadi mesken û mal
Bi’lcumlediçûne der ji malan
Hettadigihiştepîr û kalan
Rojakudibûye ‘îdênewroz
Te’zîmjibodemadilevroz”
Görüldüğü gibi Newroz, Kürdlerde yılbaşı olarak kutlanmış ve Newroz günü, çocuğundan yaşlısına tüm insanlar evlerinden kırlara, yeşilliklere çıkmışlardır. Xanî’nin, bugünün kutlanmasına ilişkin şu tespiti de dikkate değerdir:
“Lêkin ne bituhmet û bi minnet
Belkîbiterîqê şer’ û sunnet”
Xanî’ye göre Kürdler; Newroz’u İslam şeriatı ve Hazreti Peygamberin (s.a.s.) sünneti çerçevesinde kutlamış, haramlardan sakınmışlardır.
Kürd toplumunun bağrından çıkmış, cihanşümul bir İslam âlimi olan Bediüzzaman da Newroz gününe önem vermiştir. Talebelerinden Muhsin Alev şunları anlatır: “Üstad gezmeyi, bilhassa bahar ve yaz aylarında kırlarda dolaşmayı çok severdi. Mahlûkatla, mevcudatla baş başa kalıp derin derin tefekkür ederdi.
İstanbul’da Newroz günü kıra giderken bizi de yanında götürürdü. Kırda: “Bugün mahlûkatın bayramıdır.” diye Newroz’un önemini bize anlatmıştı. Kırda köpeklere ekmek parçası verip, “Bugün, bu Newroz bayramından bu köpeğin bile bir hissesi vardır. Bahar mahlûkatın bayramıdır. Biz de onların bayramına iştirak edelim.” demişti. Çok sevinçli bir hali vardı Newroz günü.” (Necmeddin Şahiner, Son Şâhitler, C. 1)
Bediüzzaman: “Newroz günü bahar mevsimine işarettir.” (Sözler) der ve insanların öldükten sonra tekrar diriltileceğine delil olarak Kur’an ayetinin de işaretiyle bahardaki dirilişi gösterir.
Yine kendisi şöyle demiştir: “Gel, bugün Nevruz-u Sultanîdir. Bir tebeddülât olacak, acîb işler çıkacak. Şu baharın şu güzel gününde, şu güzel çiçekli olan şu yeşil sahrâya gidip bir seyran ederiz…” (Sözler)
Büyük şair ve fikir adamı Abdurrahim Rahmi de Newroz’u şu dizeleriyle tasvir eder:
“Cirîdêb’kinwekîşêran
Kurojaşadiya Kurdan
Bizaninsahibêtîz’an
Ne ‘îd e, belkîsersale”
Görüldüğü gibi Müslümanların öncüleri Newroz gününü; baharın başlangıcı ve yılın başı olarak görmüş, bu gün vesilesiyle baharla kucaklaşmayı nazara vermişlerdir.
Bir Kürd deyişinde de Newroz şu şekilde betimlenir:
“Newroza Sultanî
Darê gopalê xwe hilanî
Bihar û zivistan ji hevderanî”
Geçmişte, 20 Mart’ta güneş battıktan sonra baharın gelişini müjdelemek ve haber vermek için ateş yakılmış, 21 Mart’ta da kırlarda piknik ve tenezzühler yapılmıştır.
Newroz; geleneksel anlam ve görüntüsüyle günümüzde İran ve Kürdistan’ın güney bölgesinde yoğun bir şekilde kutlanmakta, tüm parti ve inanç gruplarıyla insanlar Newroz günü dağlara, kırlara bayırlara akın edip, günü piknik havasında sevinçle geçirmektedir.
Baharın gelişini müjdeleyen bayram olan ve tarihte kırlara çıkmak suretiyle kutlanan Newroz; Türkiye’de politize edilerek, özünden uzaklaştırılmıştır. Bugün kutlanan Newroz, önemli oranda inanç ve geleneklerimize uygun kutlanmamaktadır. Özellikle Mecusiler ve sol zihniyet; bu konuda haddi aşarak newroza farklı anlamlar yüklemek istemişlerdir.
Kırlara çıkmak ve baharla kucaklaşmak suretiyle, ilahi tecellilerin, yeniden dirilişin ve ahiretin hatırlandığı Newroz’ların kutlandığı özgür bir ortam dileğiyle, selam ve dua ile…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?