Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd, onun resulüne, ehli beytine, ashabına ve kıyamete kadar yoluna gidenlere salat ve selam olsun.
İnsanın kalbini, duygularını, hislerini doğrudan etkileyen, teşvik, korkutma ya da her ikisini birden içeren, derin bir vaaz, yaşanarak tecrübe edilmiş bir hadise sağlayabilir. Allah Resulü (sas) şöyle buyuruyor; “Sizin en hayırlınız Kur’anı öğrenen ve öğreteninizdir” Ben bu hadisi ancak yıllar sonra eğitimci duruma gelip öğrenci yetiştirmeye başladığım zaman daha iyi anlamaya başlamıştım.
Cezaevine girmeden önce esaret altındaki özgürlükleri ellerinden alınmış tutuklu ve hükümlü olanların durumunu, ruh halini anladığımı, yaşadıklarını hissettiğimi sanıyordum. Ancak cezaevine girdikten sonra onları hiçbir zaman anlamamış, hissetmemiş olduğumu gördüm. Çünkü cezaevi ayrı bir dünya, ve bu dünyanın yaşanılmadan öğrenilmeyeceğini gördüm. Sizlere cezaevindeki bir saatimi paylaşarak özgürlükleri ellerinden alınmış, suçlu veya suçsuz bir şekilde cezaevinde yatan insanların ruh halini azda olsa anlamaya ve hissetmeye yardımcı olmasını temenni ediyorum.
Cezaevlerinde tüm mahkumlar için haftada bir kapalı, yani camın arkasından telefon ile ayda bir açık görüş yapılır. Bir açık görüş günüydü, o gün güneş tüm aydınlığıyla erken doğar cezaevi üzerine… Mahkumların gözüne uyku girmez. Çünkü kiminin anne babası, kiminin eşi ve çocukları, kiminin dostları ve diğer akrabaları gelecek. Bende herkes gibi sabah erkenden kalktım, en güzel elbiselerimi giydim. Çünkü bizim için içinde sevinç ve hüznün bir arada olduğu bayram günüydü. Ziyaret saatini beklemeye başladım, saat yaklaştıkça heyecanım kat kat artıyordu. Çünkü çocuklarıma dokunabilecek, koklayacak, öpecek, kucağıma alabilecek ve sevebilecektim. Biraz sonra hiç sevmediğimiz ve sesi geldiğinde beynimize balyoz gibi gelen demir kapıdaki açılan mazgalın sesiyle gardiyanların geldiğini fark ettim. Ellerinde bir ziyaretçi listesi, gelenlerin isimlerini okuyordu. Herkes heyecanla isminin okunmasını bekliyordu. İsmi okunanlar sevindiği kadar ismi okunmayanlarda içine kor düşerdi ve bunu yüzlerinden okumak zor olmuyordu. İçim içime sığmıyordu. Gardiyanlar üst araması yaptıktan sonra tek sıra halinde cezaevi koridorundan ziyaretçi salonuna doğru yol almaya başladık. Salona vardığımızda ailemizi göremeyince gardiyanın bizi yanlış yere getirdiğini anlayınca salondan tekrar geri çıkarılmıştık.
Ziyaretçilerimizin olduğu salonu öğrenmek için gardiyan görevlilere sorarken bir anda yandaki salondan kulağıma gelen ses hiçte yabancı değildi. Dönüp baktığımda bu benim üç buçuk yaşındaki oğlum Hamza’mdan başkası değildi. Kapıda demir parmaklıkların arasında beni görmüş olmalı. Dizlerimin bağları çözülmüştü. Gardiyanın kapıyı açmasıyla Hamza’mın boynuma sarılması bir oldu. Arkasında yedi yaşındaki Yusuf’um koşarak babalarına sarıldılar. Bundan sonrasını anlatmayacağım. İmtihan kolay olmayacaktı. Çünkü bize ayrılık yazılmıştı. Yedi ay içerisinde üç tane cezaevi dört tane de koğuş değiştirdim. Aşağı yukarı yedi aydır elli kişi ile beraber kaldım. Gün geçmiyor ki koğuşta en az birkaç kişi ağlamasın. Geceleri pencerede parmaklıklar arasında karanlığa doğru “Anne bitmiyor bu hasret, ayrılığınız içimizi yakıyor. Yaktılar bizi ayırdılar bizi anne!” diye feryat eden nice masum insanlar…
Cezaevinde yalnız kendi derdini değil, elli insanın elli derdi vardır. Her dinlediğin insanın derdini de omuzluyorsun.
İnanan veya imandan yüz çeviren her nefis için acılara sıkıntılara uğramak kaçınılmazdır. Ancak mü’minin başına elem dünyada ilk defa başlangıçta gelir. Sonra dünya ve ahirette mutlu sona kavuşur. İmandan yüz çeviren ise dünyada ilk defa olarak başlangıçta bir lezzet elde eder. Sonra sürekli azaba düşer.
İmam Şafii’ye (r.a) “Kişi için yolunda kararlı kılınması mı yoksa denenmesi mi daha iyidir” diye soranlara; “denenmeden yolda karar kılınmaz” cevabını vermiştir.
Allah Teâlâ ulu’l Azm peygamberleri denemiş sabrettikleri vakit onları yollarında kararlı kılmıştır.
Hz Aişe (r.anha) Muaviye’ye şu mektubu yazdı. “Selam üzerine olsun. Allah resulünün şöyle buyurduğunu işittim; “İnsanları kızdırarak Allah’ı hoşnutluğunu elde etmeye çalışana insanların vereceği sıkıntıya karşı Allah yeter: Allah’ı kızdırarak insanların hoşnutluğunu elde etmeye çalışanı Allah insanların eline bırakır.” (Tirmizi 2416 )
“Allaha kavuşmayı uman bilsin ki Allah’ın tayin ettiği vakit elbet gelecektir. O her şeyi işitir ve bilir.” (Ankebut,15)
Allah Teâlâ nefisleri imtihan eder ve böylece imtihanla iyilerini kötülerinden: dostluğuna ve ikramlarına layık olanı olmayandan ayırır. Buna layık olan nefisleri imtihan körüğünden temizler arıtır. Sözü daha fazla uzatmadan insanlar irade ve tasavvur sahibidir. İradesini kullanabilme hürriyeti elinden alınmadan özgür bir insan elindeki değerlerin en büyük hazine olduğunu anlamalı. Ve Allah yolundaki hizmetleri gerek ailesine karşı gerek topluma karşı görevlerimizi ertelememelidir. Eldeki imkanları zamanında ve yerinde kullanmadığımız zaman gün gelir yapmak istediklerimizi yapma özgürlüğümüzü kaybedebiliriz. Elimizdeki değerleri kaybederiz. Nedense insan yitirdiği değerlerin kıymetini daha iyi anlıyor. Ancak kaybedilmiş değerlerin kıymetini anlamak onu geri getirmiyor. Bu anlamda insan yaratılış gayesinin üzerinde iyi düşünmeli. “Beni kim yarattı? Niçin yaratıldım? Beni yaratan benden neler istiyor? İstediklerini yerine getiriyor muyum? Amacım ve gayem nedir?” gibi soruları kendisine sorarak görevlerinin zamanından daha çok olduğunu, erteleyenlerin helak olduğunun şuuruna vararak zamanı daha verimli ve etkin kullanma alışkanlığı kazanmış olmalıdır.
Allahtan bizi doğru yola, başarıya ve rızasına ulaştırmasını dilerim. Rabbim bizleri ihsana ve ihlasa muvaffak kılsın. Nefsin ve şeytanın desiselerinden muhafaza etsin. Sözlerimin sonu Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun.
Selam ve dua ile.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?