Çocuk, Allah’ın biz kullarına verdiği büyük nimetlerden biridir. Allah bizlere, verdiği nimetlerin büyüklüğüne göre sorumluluklar yüklemiş, sorumluluğu hakkıyla yerine getirdiğimiz taktirde de büyük mükafat verir.
Müslüman, sorumluluğu altında bulunanlardan mesuldür. Bu kaide gereğince çocuğumuzu evimize misafir ettiğimiz ilk andan itibaren üzerimize düşeni yapmalıyız. Hiç kuşkusuz üzerimize düşen en önemli görev de çocuğu en güzel şekilde hayata hazırlamaktır. Hayata hazırlamak ise, sağlıklı bir toplumda sağlıklı bir fert yetiştirmektir.
Çocuğu terbiye etme yöntemlerine geçmeden önce birkaç hususa değinmekte fayda vardır:
1- Çocuğun terbiyesinden birinci derecede çocuğun anne ve babası sorumludur.
2- Çocuğun terbiye edileceği en uygun ortam aile ortamıdır.
3- Çocuğun terbiye edildiği en önemli yaş aralığı 1-5 yaş aralığıdır.
4- Çocuk, okul yaşına gelene kadar somut düşünme boyutundadır.
5- Çocuk, ergenlik çağına gelmediği müddetçe yaptıklarından anne baba sorumludur.
6- Çocuk eğitimi konusunda sabır ve dua ile Allah’tan yardım istemek büyük bir dayanaktır.
Çocuk terbiyesinde etkili yöntemler;
▸ Çocuğun bir fert olduğunu çocuğa hissettirmemiz gerekir. Daha açık bir ifadeyle çocuğun kişiliğine saygı duymamız gerekir.
▸ Çocuğun uymasını istediğimiz terbiye kurallarına öncelikle kendimiz uymalıyız. Özellikle 1-5 yaş aralığı somut düşünme evresi olduğundan bu dönemde davranışlarımız büyük rol model konumundadır.
▸ Ailede en önemli eğitim ortamı anne babanın öncelikle birbirlerine sonra da çocuğa karşı olan olumlu tutum ve davranışlarıdır. Babanın, anneye sevgisiz davrandığı bir aile ortamında babanın çocuğuna sevgiden bahsetmesi pek tutarlı olmayacaktır.
▸ Söylediklerimizle yaptıklarımızın aynı olması gerekir. Aksi durumda çocukta mantık karmaşası meydana gelir.
▸ Her toplumun, her ailenin ve her ilişkinin kendine göre belli kuralları vardır. Ve kural koymanın olmazsa olmazı kararlı olmaktır.
▸ Çocuklar özellikle 1-5 yaş aralığı olan dönemde yaptığı hareketin hemen sonrasında bizim tepkimizi ölçer. Bu davranış, çocuğun fıtratında vardır ve kendi özgürlük alanını oluşturma eğilimidir. Yaptığı yanlış davranışın yanlışlığına yaşına uygun bir şekilde kararlı bir tutum sergilediğimiz takdirde o davranışın tekrarı giderek azalacaktır. Olumlu davranışları karşısında ise övgü tutumlarımız o davranışın devam etmesini sağlayacaktır.
▸ Çocuğa yaptığı davranışların olumlu ve olumsuz sonuçlarının neler olabileceğini anlayacağı bir dille ona anlatmamız gerekir.
▸ Olumsuz davranışların sonucunda vakit kaybetmeden gereken cezanın verilmesi gerekir. Verilecek cezalar çocuğun yaşına ve psikolojik durumuna uygun olmalıdır. Verilecek cezalar öncelikle sevdiği şeylerin ortamdan çekilmesiyle olmalıdır. En sevdiği oyuncağından bir süreliğine mahrum etmek gibi. Ve en önemli nokta ceza davranışın hemen sonrasında verilmelidir. Zaman araya girerse ceza ve cezanın ne için verildiği arasındaki ilişki zayıflayacağından olumlu davranışa yönlendirme etkisi azalacaktır.
▸ Verilen cezalar çocuğun fıtratında var olan bir özelliği ortadan kaldırmaya yönelik olmamalıdır. Genelde fıtratı gereği ortaya sergilediği davranışının yönünü değiştirmeye yönelik olmalıdır. Örneğin Peygamber efendimizin sesi gür olup etrafı rahatsız edici şekilde ezanla alay eden çocuk sahabeye müezzinlik görevini vermesi gibi.
▸ Özgüven ve kural tanımazlık karıştırılmamalıdır. Çocuğun büyüklere karşı kendini ifade etmesi ile büyüklere karşı edepsizce konuşmasının karıştırılmaması gibi.
▸ Çocuk yanlış bir davranış sergilediğinde yapılan eleştiriler çocuğun kişiliğine değil davranışına yönelik olmalıdır. “Sen çok akılsız bir çocuksun.” yerine “Senin yaptığın şu davranışını akıllıca bulmadım.” demek gerekir. Birinci cümlede çocuğun özgüvenini sarsmak söz konusu iken ikinci cümlede çocuğun kişiliğinin güzel olduğunu ancak yaptığı davranışın çocuğa yakışmadığını çocuğa hissettirilerek çocuğun yanlış davranıştan uzak durmasını sağlar.
▸ Çocukla arkadaş olunmamalıdır. Örneğin babanın, baba konumunda olması gerekir. Gerektiğinde yol gösterici gerektiğinde kural belirleyici olmalıdır. Babanın tamamen arkadaş gibi davrandığı durumda çocuk hem rehbersiz hem de kurallarını bilemeyen biri olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
▸ Çocukla iletişimimizde mümkün oldukça yumuşak ses tonu ve tatlı dil kullanmalıyız. Hz. Lokman’ın (a.s), “Ey yavrucuğum…” hitabı bizim için büyük örnek teşkil etmektedir.
▸ Çocuğa karşı sen dili yerine ben dili kullanılmalıdır. “Sen neden geç kaldın?” yerine “Geç kaldığından dolayı senin için çok endişelendim.” demek gerekir. Birinci cümlede suçluluk psikolojisiyle karşı tepki oluşturma eğilimi oluşurken, ikinci cümlede önemsenme psikolojisiyle aileye aitlik duygusu oluşur.
▸ Çocuğa olumlu dil kullanılmalıdır. “Suyu dökme.” yerine “Suyu dikkatlice dolduracağını biliyorum.” kullanılmalıdır.
▸ Emir cümleleri yerine soru cümleleri kullanılmalıdır. “Misafirlere hoş geldin de.” demek yerine “Misafirler gelince ne diyorduk?” kullanılmalıdır.
▸ Kendi yaşına ve cinsiyetine uygun oyun oynamasına müsaade edilmelidir. Çocuk iletişim, hakka riayet, haksızlığa karşı durma, paylaşma, sosyal hayatın kuralları… Vb. birçok şeyi oyun ortamında öğrenir.
▸ Çocuğun kendi kültür ögelerini tanımasını ve kültürünü öğrenmesini sağlamalıyız.
▸ Çocuğun her istediğini yapmamalıyız. Aksi durumda nasıl kazanıldığını bilmeden harcamaya, tembel ve bencil olmaya mahkûm olur.
▸ Çocuğun olumsuz davranışlarına değil, olumlu davranışlarına odaklanmamız gerekir. Çünkü çocuğun hangi davranışı daha çok göz önünde olursa o davranışı tekrar etme olasılığı daha fazladır.
▸ Çocuğun kendi giderebileceği ihtiyaçlarını kendisinin gidermesine izin vermeliyiz. Kendi ihtiyacını gideren bir çocuk özgüven sahibi olur. Ve başkalarından kendi ihtiyacını giderme beklentisine girmeyerek tembel bir birey olmaz.
▸ Çocuk yaşına ve motor becerisine göre ev içinde gerekli işlere dâhil edilmelidir. Böylece çocuk hem sahiplik duygusunu kazanır hem de işe yaradığını düşünerek olumlu kişilik sahibi olmak için önemli adımlar atacaktır.
▸ Ev içi konularında çocuğun da düşüncesi sorulmalı, gerektiğinde fikrine uygun hareket edilmelidir. Fikri sonucu güzel iş ortaya çıkarsa takdir edilmeli, yanlış iş çıkarsa sorumluluğu alması gerektiği konusunda cesaretlendirilmelidir.
▸ Çocuklara duygusal şantaj yapmamız oldukça yanlıştır. “Sizin yüzünüzden hastalandım.” gibi söylemler çocuklarda vicdanın yaralanmasına ve sürekli kendini suçlu bulmasına neden olur. Hatta ileri yaşlarda bulunduğu ortamda ortaya çıkan tatsız olaylardan hep kendini suçlu bulacaktır.
▸ Yarım kalmış hevesimizi, kendi çocuğumuza dayatarak gidermeye çalışmak oldukça hatalı bir tercihtir. Çünkü kendimiz ve çocuğumuz iki ayrı bireyiz. “Ben zamanında avukat olamadım ama çocuğum avukat olacak” gibi söylemler çocuğun kişiliğini ve tercihini devre dışı bırakır. Bu da çocukta görüşünün değersiz olduğu duygusuna ve çocuğun başkaları tarafından yönlendirilmesine neden olacaktır.
▸ Tahammül sınırlarımızın zorlandığı durumlarda mümkünse ayrı bir ortama giderek sakinleşmemiz gerekir. Böylece çocuğa karşı sabırlı ve nazik olmamız mümkün olacaktır.
▸ Çocuğumuz için sık sık dua etmeliyiz. Anne babanın çocuğuna duası geri çevrilmez. (Hadis-i Şerif)
▸ Çocuğun eğitiminde yetersiz kaldığımız durumlarda uzman kişilerden destek almalıyız.
▸ Çocuğumuzun iyi arkadaş çevresi edinmesini sağlamalıyız. Kutadgu Bilig yazarı Yusuf Has Hacib, kendi eserinin çocuk terbiyesi bölümünde çocuğun ahlak oluşumunda arkadaşın çok önemli olduğunu, kötü arkadaşın yılan kadar zararlı olduğunu vurgulamıştır.
Kutadgu Bilig yazarı Yusuf Has Hacib’in bu konuyla ilgili çok önemli cümleleriyle yazımızı bitirelim; “Akıllı olmak Allah vergisidir ama insan doğuştan âlim olarak doğmaz. Sonradan öğrenerek âlim olur. Çocukluk dönemindeki tecrübeler, gelecek hayatı etkiler. İnsanlığın şiarı, insanlığa karşı insanlık göstermektir. İyi terbiye bunu sağlayan terbiyedir.”

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?