Temelini sağlamlaştırmadan inşa edilen duvarların bir gün enkazına şahit olacağımızın tartışılmaz olmasıyla birlikte bu enkazı toparlamanın oldukça güç ve zaman gerektireceği de bir gerçektir. Buna binaen, gelecekte böyle bir enkaza şahit olmak istemiyorsak geleceğimizi temsil edecek olan çocuklarımızı yetiştirirken temelden başlamak gerektiğini söylemek yanlış olmasa gerek. Çocukların her şeye merak sardığı, çevresinde olan biten her duruma/olaya/nesneye kayıtsız kalmayarak onların anlamaya/yorumlamaya çalıştığı en verimli dönem olan ilk çocukluk yani 3-6 yaş dönemi bu açıdan oldukça önem arz etmektedir. Bilindiği üzere karakter oluşumu 6 yaşa kadar tamamlanmaktadır. Bu yüzden bu dönem hafife alınacak kadar basit bir dönem olarak düşünülmemelidir. Aksine en çok üzerinde durulması gereken dönemlerden biridir. Çocuklar açısından bu dönem iyi değerlendirilmediğinde ileriki yaşlarda endişe, içe kapanıklık, kaygı bozukluğu, davranış bozuklukları gibi olumsuz birçok durum ortaya çıkabilir.

Bu dönemin bilinen en önemli özelliklerinden biri merak duygusudur. Çocukların çevrelerinde olan biten her şeyi merakla anlamaya çalıştığı bu dönemde dine de merak duymaya başlarlar. Peki, burada ebeveynlere düşen görev nedir? Kısaca açıklayacak olursak ilk görev tabi ki, çocuklardaki bu duyguyu doğru bilgilerle, doğru uyarıcılarla ve doğru rol modellerle doyurmaya çalışmaktır. Bu dönemin kendine has özelliklerini, çocuklar arasında bireysel farklılıklar olduğunu bilmek ve her çocuktan aynı anda aynı hızda öğrenmelerini beklememek gerekir.

Dinî eğitime öncelikle Allah inancı ve sevgisi ile başlanmalıdır. Bu dönemde sık görülen soru sorma durumu da merak duygusundan kaynaklanmaktadır. Bu safhada dikkat edilmesi gereken şey, sıkça soru sormayı verilenleri almaya hazır olduğunun bir göstergesi olarak kabul etmek ve bu doğrultuda bu soruların gelişi güzel sorular olmadığını kavrayarak, önemseyerek, çocukların yaş ve gelişim düzeyleri de dikkate alınarak gerektiği gibi cevap verebilmektir. Nitekim Allah Resûlü (sav) “İnsanlarla akılları nispetinde konuşun”buyurmaktadır (1).

Bu dönem çocukları beş duyularıyla hissedebilirler, fakat soyut düşünemezler. Bu sebeple dinî eğitim verilirken dozunda ve tüm zihinsel süreçleri anlama ve yorumlama olan bilişsel gelişimleri dikkate alınarak verilirse, ileriki yaşlarda özellikle de çalkantılı geçen ergenlik döneminde dinî vecibeleri rahatlıkla yerine getirebileceklerdir. Aksi halde aşılması zor bir süreç başlayacaktır.

Dinî içerikli bilgiler öğretilirken zorlamaya yer verilmemesi temel ilkelerden biri olmalıdır. Çünkü zorlama yapılması, çocuklarda inatçılık, ibadetleri yapmamak gibi olumsuz davranışlara yol açar. Bu yüzden uzun duaları, uzun sûreleri ve bazı dinî bilgileri zorla ezberletmeye çalışmaktan kaçınılmalıdır. Ezberden ziyade sevdirme ve kavratmaya ağırlık verilmelidir. Bu dönemde taklit baskın olduğundan bu özelliği doğru bir şekilde kullanmasına olanak sağlayarak bu özellikten faydalanılabilir. Namaz gibi ibadetler yerine getirilirken ister evde ister camide olsun çocukların da eşlik etmelerine izin verilebilir.

Bu dönem çocuklarında görülen bir diğer özellik olan görsel algı gelişimine yönelik bol resimli dinî hikâyeler tercih edilebilir. Bunun yanı sıra bilgilerin pekişmesi için hikâye sonunda hikâye ile ilgili sorular sorularak zihnin çalıştırılmasına olanak sağlanabilir. Unutulmamalıdır ki, bu dönem ezberleme dönemi değildir, sevdirme ve benimsetme dönemidir. En iyi sevdirme şekli de çocukların en önemli uğraşı diyebileceğimiz oyundur. 3-6 yaş aralığındaki çocuklara kazandırılması gereken birçok davranış, oyun ile kazandırılabilir. Oyun hamuru misali, nasıl şekil verirsek öyle kalacaklardır. Güzel yoğurup İslâm’a uygun şekil vermek dileğiyle…

 Emine CANLİN 

Kaynakça:

1)Ebû Dâvûd, Edeb, 20; Müsâvî, Feyzü’l-kâdir, 3/75.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?