Salih ve hayırlı evlat yetiştirmek zorlu ama hem dünya hem ahiret saadetine vesile olacak bir vazife. Salih evladın yetişmesindeki adımların ilki ise onlar için dua etmek.
Araştırmalar her geçen gün uyuşturucu ve alkol kullanma yaşının düştüğünü, gençlerin anne-babalarına karşı şiddetlerinin arttığını gösteriyor. Uzmanlar ilgi, sevgi gibi çeşitli çözüm yolları sunsa da “Çocuklarımızın hali ne olacak?” cümlesini her gün biraz daha fazla kullanır hale geldik. Ebeveyn olarak birçoğumuz bu hususta küçük bir ayrıntıyı atlıyoruz: Çocuğumuza dua etmek. Ama nasıl?
Hadis-i şerifte, “Üç dua vardır ki, hiç şüphe yok ki kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası ve anne-babanın çocuklarına duası.” buyuruluyor. Biraz düşündüğümüzde canımızı verecek kadar çok sevdiğimiz evlatlarımız için dua etmek aklımıza neredeyse çok az geliyor. Dua ettiğimiz zamanlarda da maalesef onlar adına dünyevî isteklerde bulunuyoruz.
Üniversiteyi kazanmaları, iyi bir iş sahibi olmaları, sonra da iyi bir eşle evlenip çoluk çocuğa karışmaları neredeyse tüm niyazımızOysa peygamberlerin ve büyük zatların hayatlarına baktığımızda anne-babalarının, daha evlatları doğmadan hayırlı ve salih, yani Kur’an-ı Kerim’in örnek gösterdiği kullardan olmaları için dua ettiğini görüyoruz. Mesela Hz. Zekeriya Aleyhisselam Cenab-ı Hakk’a, “Rabb’im! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz Sen duayı hakkıyla işitensin.” (Al-i İmran, 3) diye niyazda bulununca iffetli ve salihlerden bir peygamber olan Hz. Yahya dünyaya geliyor. Bir yuvada hoş muhabbetin sağlanması için aile üyelerinin sürekli veya uzun süre bir arada bulunması şart değildir. Ancak az da olsa birlikte olunan zamanların iyi değerlendirilmesi gerekir. Zira ailedeki bu açık kapatılmazsa yuvada sorunların çıkması an meselesi gibidir. Öyleyse aile fertleri ile geçirilen sınırlı zamanı nasıl değerlendirmeli ki tüm günün açığı kapatılabilsin?
Her gün mecburen yaptığımız fakat önemini gözden kaçırıp dolu dolu değerlendiremediğimiz, aile içi yakınlığımıza ve aile kimliğimizin oluşumuna katkı sağlayacak çok önemli bir fırsatımız daha vardır oysaki: Birlikte oturulan sofralar…
“Ailece birlikte yemek yemek modern-kapital çağın bir sonucu olan –her alanda teknolojik gelişmeyle birlikte zamanı kısalan- telaş ve bir yerlere yetişme gibi davranışlar sonucunda bir araya gelmekte zorlanan aileler için çok önemli işleve sahiptir. Sofrada aile üyeleri hasret giderir, birbirlerini dinler, sohbet eder, sorunu olan sofrada paylaşır ve öneriler alır, gergin olanın sinirleri sofrada hafifler. Dolayısıyla sağlıklı bir aile içi iletişimin gelişmesinde birlikte yemenin önemi büyüktür
Hz. Aişe (r.a) Allah Rasulü (s.a.v) ile paylaştığı anlardan birini şöyle anlatır:
Allah Rasulü (s.a.v) ile yemek yerken zaman zaman bana etli kemik verirdi. Bir süre ben ondan yedikten sonra, kemiği benden alır, çevirerek benim ısırdığım yeri bulur sonra da ağzını benim dudaklarımın değdiği yere koyarak yerdi.” (Müslim)Cep telefonlarıyla sosyal medyada paylaşılan yemek fotoğrafları artık bir fenomen halini aldı. ‘Kimse yediğimi bilmesin’ diye saklayan bir nesilken, yediğimi herkes görsün diye fotoğraf çeken bir millet haline nasıl geldik?
Akıllı telefon meftunu kitlenin şimdilerdeki tek tutkusu, şu veya bu fark etmez, fütursuzca paylaşmak. Paylaşıyorum, sosyalleşiyorum. Paylaşmak fiilinin üzerinde durmak gerek. Zira buradaki mânâ sanal bir ortamda kastı mahsusa ile teşhir etmek. Telefonu olanın tutup internete koymakta beis görmediği fotoğraflar, görenler arasında ikrah hissi uyandıracak bir dereceye çıktı. Ne var ki, yapılan uyarılar, paylaşımcılar arasındaki bir ‘like’ hissine galebe edemiyor. Hemen hemen her sosyal muhitin, ‘afiyet olsun!’ ortak başlığıyla saçılan karelerden geçilmiyor…
Zaten zamanımızda hangi ileri teknoloji aleti yok ki, sahibini dünyayla irtibat haline getirmesin. Gezdiği restoranlarda yemek servisi yapılırken, çatalı batırırken, ağzına atıp çiğnerken gibi muhtelif pozlarla, kantarın topuzunu kaçıranlar da bu işin cabası.
Onca aç, açıkta insan varken, diye başlayan bir mikyas karşısında, aman efendim reklamları da yasaklasınlar diye bir türkü tutturan bu kalabalık zümrenin bahaneleri saymakla bitmiyor.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?