Şahsınızı ve partinizi tanıyabilir miyiz?
Özgeçmiş:
Dr. Hadi Ali (D.T: 1953 – Halce)
Kürdistan İslami Birlik Partisi’nin Kurucu Üyelerinden biridir.
2000 – 2006 yılları arasında Kürdistan Bölgesel yönetiminde Adalet Bakanlığı görevini ifa etmiştir.
Arapça ve Kürtçe olmak üzere Siyaset tahlili ve İslami siyaset fikri sahasında birçok makale, araştırma ve telif edilmiş eserleri bulunmaktadır.
Şu an Kürdistan İslami Birlik Partisi’nin Siyasi Konsey Başkanlığını yürütmektedir.
Kürdistan İslami Birlik Partisi, İslami perspektife sahip bir Siyasi oluşumdur. Bu oluşum düşünce ve uygulamada itidal ve orta yollu bir çizgide ilerlemektedir. Kürdistanî olan bu oluşum aynı zamanda Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde iyi bir yönetim sistemi kurmayı ve Kürdistan toplumunu demokratik ve sivil yollarla ıslah etme hedefi ile çalışma sürdürmeyi amaçlamaktadır.
25 Eylülde yapılması beklenen referandumun sebepleri ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni bu referanduma iten unsurlar nelerdir?
Osmanlı döneminde bağımsız bir vilayet olan ve Musul vilayeti diye adlandırılan Irak Kürdistan Bölgesi, bizzat Osmanlı sultanı tarafından atanan Osmanlı devletine mensup bir vali tarafından yönetilmekteydi.
1920 yılında gerçekleştirilen Sevr Barış Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki yeni yönetimi ve İtilaf devletlerinden olan İngiltere ve Fransa ile yapılan 1923 Lozan Antlaşmasının ardından geçerliliğini yitirmiş oldu. Bu antlaşma ilga edilmeden önce antlaşma gereği Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olan Kürt bölgelerine özerklik verme zorunluluğu mevcuttu. Fakat Lozan Antlaşması gereğince Kürt bölgelerine yönelik alınan özerklik kararı, yerini Kürt bölgelerinin yeni teşkil edilen Türkiye, Irak ve Suriye arasında taksim edilmesi kararına bıraktı. Bununla beraber Musul vilayeti Milletler Cemiyeti tarafından genel olarak onaylanan bazı şartlar dahilinde Irak devletine bağlı bir vilayet olarak kabul edildi.
Fakat ister kraliyet dönemi ister cumhuriyet dönemi olsun, Bağdat’ta hüküm süren tüm rejimler antlaşmanın bu şartlarına uymadılar. Bilakis bu Rejimler bölgenin demografik yapısını değiştirmeye yönelik siyasi hamleler gerçekleştirdiler. Bu hamlelerin ardından silahlı devrimler gerçekleşti. Özellikle Saddam Hüseyin döneminde olmak üzere, ardı ardına gelen Irak hükümetleri, bombalı eylemler ve kimyasal silahlar kullanarak Kürtlerin yaşadığı şehirleri ve köyleri yıkıp soykırım yaptılar.
1991 yılında Körfez Savaşının ardından Kürt kitleleri tüm Kürt bölgelerini kapsayan genel bir intifada hareketi başlattılar. Bunun üzerine zorlanan Irak kuvvetleri Erbil, Duhok ve Süleymaniye başta olmak üzere bu bölgelerin büyük çoğunluğundan geri çekilmek zorunda kaldı. Eyalette merkezi yönetimden bağımsız olarak, uluslararası koruma altında ve Türkiye devletinin örtülü onayı ile özel bir parlamento ve öz yönetim oluşturuldu.
2003 yılında Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra ABD’nin talebi üzerine Kürt yönetimi, Kürt ve Arap toplumu arasındaki birliği tescil etmek ve Irak’ı yeniden demokrasi ve federalizm üzerine yapılandırmak için Bağdat’a gitti. Fakat Irak’ın yeni yönetim makamları, yeni Irak’ın daimi anayasasında mevcut bulunan yazılı şartlara uymadılar.
Saddam Hüseyin yönetiminin devrilmesinden ve yeni yönetimin kurulmasından bu yana 14 sene geçmesine rağmen Kürtlerin birçok isteğine yönelik hala engeller çıkarılmakta ve merkezi yönetime dönülmesi için farklı girişimler ve niyetler ortaya atılmaktadır. Farklı kesimlerden Kürdistan eyaletine karşı güç kullanmaya yeltenme adı altında zaman zaman tehditlere varan örtülü açıklamalar duymaktayız. Tüm bunlara ek olarak Bağdat’taki idari mekanizmaların izlediği mezhep politikaları da engelleme unsuru olarak kullanılmaktadır. Bu ve buna benzer birçok sebepten dolayı Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bölgedeki insanları referanduma başvurmaya çağırarak kendi kaderini çizmeye kadir olduğunu ve bağımsız olmak kaydıyla Bağdat hükümeti ile kendi bölgesel yönetimi arasındaki ilişkiyi belirleme hakkına sahip olduğunu tüm dünyaya bildirmek istemektedir.
Yapılacak olan referandumu civardaki devletler ve aynı zamanda bizzat Kürtler için olumlu bir adım olarak görüyor musunuz?
Kürdistan eyaletini gelecekte siyasi bağımsızlığa kavuşturmak ve Kürdistan toplumunun anayasal isteklerini tam manası ile tahkik etmek için referanduma başvurmak zorunlu bir adımdır. Bağımsızlık hedefi Kürt halkının kesinlikle er ya da geç ulaşması gereken haklı bir projesidir. Kürdistan eyaleti, Bağdat hükümeti ve civardaki devletlerle beraber tüm kesimlerin bu haklı projeyi kabul etmeleri kendilerinin maslahatı için en iyi olan şeydir.
Son 25 yıla baktığımız zaman, bağımsız bir şekilde varlığını sürdüren Kürdistan bölgesi, bölgedeki terör tehlikesini genel manada uzaklaştırarak, özellikle siyasi ve güvenlik istikrarının sağlanmasında yardımcı bir aktör olduğunu civardaki devletlere ve tüm dünyaya ispat etmiştir. Kürdistan eyaleti ve civardaki komşu ülkeler arasında ekonomik ve ticari kalkınma sahasındaki gelişim de Kürdistan eyaletinin diğer bir olumlu yöndeki rolünü göstermektedir.
Kürdistan İslami Birlik Partisi’nin referandum ile olan bağlantısı nedir? Bu referandumun gerçekleşmesi için partinin herhangi bir çalışması mevcut mudur?
Kürdistan İslami Birlik Partisi kuruluş tarihi olan 1994 yılından bu yana tüzüğünde Kürt halkının İslam ümmetinin asli ve faal olarak ayrılmaz bir parçası olduğunu, kendi ulusal kimliğine sahip olması gerektiğini ve bölgedeki diğer milletler gibi bağımsız olarak devletini inşa etme hakkına sahip olduğunu vurgulamaktadır.
Parti yapmış olduğu 6. (2012) ve 7. (2016) kongrelerinde, delegelerin tümünün onayı ile Kürdistan halkının anayasal taleplerini gerçekleştirmeye yönelik çalışmaların yapılmasının zorunluluğu ve federalizmden çıkıp kendi kaderini tayin edebilen bağımsız bir devlet olmaya yükselmeyi stratejik bir hedef olarak belirlemiştir. Herkesin bildiği üzere referandum süreci belirttiğimiz bu stratejik hedefe ulaşma noktasında en temel adımdır. Bundan dolayı Kürdistan İslami Birlik Partisi’nin yönetimi bu hedefi gerçekleştirme yolunda zorunlu bir şekilde partisel olarak çalışılması gerektiğini vurgulamaktadır. Şunu da belirmek gerekir ki partimiz 25 Eylül 2017 tarihinde gerçekleştirilecek olan referandum sürecine yönelik olumlu ve destekleyici bir tutum içerisindedir.
Atılan bu adıma karşı uluslararası tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Uluslararası ve bölgesel reaksiyonlar, referandum sürecine yönelik en azından resmi olabilecek herhangi bir desteği dahi esirgiyor ve tamamen karşı çıkıyorlar. Tüm bu tutumlar oldukça anlaşılır ve daha öncesinden öngörülmüş tutumlardır. Ama şu da bir gerçektir ki özellikle sınırları içerisinde Kürt halkından büyük bir kemiyetin yaşamını sürdürdüğü Türkiye ve İran gibi devletler diğer bazı bölgesel devletlere bakıldığında beklenenden daha çok tepki göstererek karşı çıkmaktadırlar. Bu iki devletin referanduma karşı tutumları anlaşılabilir bir tutumdur. Fakat Kürdistan bölgesi baktığımız zaman şu anda uluslararası yükümlülükler, sözleşmeler ve protokollerin uygulanması dışında yarı bağımsız siyasi bir varlıktır. Bizler, siyasi bağımsızlığın resmi bildirgesinin ve Kürdistan’ın bağımsız devlet haline dönüşümünün uluslararası ve bölgesel arenada tanınan ve benimsenen bir gerçeklik olduğuna inanmaktayız. Aslında Kürdistan’ın bu varlığı, uluslararası yükümlülükler dairesi çerçevesinde ele alındığında neredeyse yarı özerk konumunda olduğunu göstererek Kürdistan bölgesinin bundan böyle uluslararası ve bölgesel alanda üzerinde ittifak edilen antlaşmalar ve uygulamalar çerçevesinde hareket edeceğini ortaya koymaktadır. Nitekim bunun bu şekilde gerçekleşmesi tüm kesimlerin çıkarına olacaktır.
Referandumdan sonra neler bekleniyor?
25 Eylül 2017 tarihinde yapılması planlanan bu referandumun gerçekleşmesi halinde Kürdistan bölgesi, özelde Bağdat yönetimi ile genelde ise uluslararası toplum ve komşu devletlerle yeni bir sürece girecektir. Nitekim bu süreç tek taraflı bir karar ile tamamlanamaz. Sürecin sağlıklı bir şekilde tamamlanabilmesi için bir taraftan Erbil ve Bağdat hükümeti arasında, diğer yandan ise Erbil ile uluslararası toplum ve komşu devletler arasında paralel olarak sürekli devam edecek ciddi bir diyalog sürecinin yaşanması kaçınılmaz bir durumdur. Bölgenin istikrarsızlığını gidermesi ve karışıklıkları sona erdirmesi adına bu konuda herkesin sıcak bir yaklaşım içinde bulunması ve gerçekçi bir siyasi anlayışla davranmasını ümit ediyoruz.

Bu röportaj, Abdurrahman Özgüç tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?