Duvarın arkasını görebilmek marifeti pek çok olası tehlikenin önüne geçmeyi sağlar. Özgürlüğü yaşatır. Kurtuluş umudunu aşılar. Lakin bu, çoğu kez mümkün olmaz. Siz boyunuzu uzatıp duvarın ötesini görmeye çalıştıkça sizin gerçeklerden haberinizin olmasını istemeyenler duvarı yükselterek ya da sizin boyunuzu uzatmanıza engel olarak gizliliği daha da arttırmaya çalışırlar. Kıyasıya bir mücadele başlar.
Duvarın arkası; hayalleri süsleyen dünyanın gizlendiği mekândır. İstikbalin sarmalandığı bohça, karartılmış gelecek, gömülmüş hazinedir. Çizilen sınırlar kadar özgürlük, ödenen kadar ve verilen oranında hayat. Konuşma sınırlı, bakmak sınırlı… Her nefes, sayısınca alınır ve verilir. Bundan dolayı duvarın arkasında yaşam var. Yaşamın önünde duvar…
Alanı daraltılarak yavaş yavaş ölüme mahkûm edilen haşereleri çocukluğumuzdan biliriz. Karıncaların mesela… Her ulaştığı noktaya parmağınızı kor başka kapıya dedirtirsiniz. Toprakla kapatırsınız tüm çıkış kapılarını ve en sonunda toprağa boğarsınız da oyun biter. Game Over. Filistin’de halkın önüne örülen duvarların bir oyundan kareler olduğunu mu düşünür bazıları? Bir farkla. Bu oyun böyle bitmeyecek.
Asırlardır her türlü hile ve desise ile gözleri bağlı yahut açık hayatın tüm acısı tattırılan Müslüman dünya, uyanmasın diye uykuyu derinleştirme adına her şey yapılıyor. Ne yapılsa nafile… Dev uyanmak istiyor. Yeterince uyuduğunu ve artık uyanmasının zamanının geldiğini düşünüyor. Kendisini tanıması, farkına varması ve ondan destek bekleyen nice çaresizlere çare olmasının da zamanının geldiğini düşünüyor. Bu arzu Batı dünyasının korkulu rüyası olmuş, uyanışı iptal yahut geciktirmek için elinden geleni yapıyor.
İslam’ dan insanları soğutmak için kurulan eli kanlı örgütler yeterince iş göremeyince İslam adına çıkan bazı zavallı din tüccarlarına dinin en temel hususlarında tartışmalı ortamlar oluşturma gayreti baş gösteriyor. Aslında geçmişte bu konularda pek çok aldatılan ve artık tecrübe sahibi olması gereken İslam dünyası, yeterli hassasiyeti gösteremediğinden yanılgılar yumağı büyüyerek etki sahasını arttırıyor. Neticede derinleşen yara, tüm insanlığın kâbusu haline dönüşerek oyunun kurucularını da korkutacak dehşete ulaşıyor. Bunun için sözde çare arama arayışları beraberinde yeni köleleştirme halkalarını insanların boynuna geçiriyor ve yeni bir süreç devreye giriyor.
Geçmişte İslam, insanların hafızasında her türlü güzelliği çağrıştırırken şimdilerde sadece vahşet ve dehşet sloganlarıyla verildiği için belli başlı kuralları, gam ve kederi, açlık ve yoksulluğu, kan ve gözyaşını düşündürtüyor. Bu algı kasıtlı olarak oluşturularak değişen ve dönüşen dünyada İslam’ın insanlığın hayatında alternatif olmasının önü bilinçli bir şekilde kapatılmış oluyor.
İslam’ı belli başlı ibadet manzumelerinden ibaret, bilimsellikten uzak, sadece geçmişin hayat hikâyelerinden müteşekkil, donuk, insanlığa bir şeyler kazandırmaktan uzak bir yapı olarak algılamaya başlayan nesillere bu bakış açısının yanlış olduğunu kavratmak oldukça güçtür. Hele ki, tamamen İslam’dan uzak ve cinayet makinesi gibi çalışan örgütler varken bir kat daha zor. İslam’ı olduğu gibi vermek gerekir. Beğenilsin diye kuşa çevirmek de yanlış. Biz, fertler kabul etsin diye eğilip bükülmüş bir din istemiyoruz. Özünde hangi misyonu barındırıyorsa o ritüellerden geçerek insanların kalbine inmek ve onlara iki dünyanın güzelliklerine ulaşmanın yolunu tanıtmak kaygısı taşıyoruz. Sonuçtan mesul değiliz. Kimseye cennet de satmıyoruz. Yapılacak işler ve atılacak adımlar izah edildikten sonra gerisi bireylere kalmıştır. Takdir de Allah’ındır.
Zihinlere örülen duvarların daha korkunç olduğu aşikâr. Bu duvarları yıkmak zor. Hatta çoğu zaman zihinde örülü duvarların olduğu, kabul edilmez. Kişilerin kendi muhakeme dünyasına koyduğu sınırlar onları öyle bir zindana sokmuştur ki, zindanını aydınlık sanacak kadar körleşmiştir. Kendi karanlığında boğularak aydınlığını çalmış, hayatın realitesini ayırt edecek basireti kalmamıştır. Hal böyle olunca somut manada ülkelerini küçültmek, sınırlarını daraltmak adına Filistin’de örülen duvarların balyoz darbeleri ile parçalanması mümkün iken, İsrail katillerinin zihinlerinde yükselen duvarların yıkılması mümkün görülmemektedir. Peygamber telkinlerine kulaklarını tıkayan, kendi peygamberlerini katletmekten kaçınmayan ve yeryüzünün efendileri oldukları zehabına kapılarak kendileri dışındaki tüm milletleri uşak statüsünde gören bir kavmin bireyleri, olsa olsa zihinsel travma geçirmiş ve bunamış bir kavim olarak adlandırılabilir.
Yeryüzü yeniden Allah’ın dininin egemenliğine kavuşana, gözyaşları dinene kadar azimle imar çalışmasına devam edeceğiz. Kalpler Allahın kitabına dönene ve insanlık gerçek mutluluğun İslam’ın şefkatli kollarında olduğunu anlayana dek cehaletle savaşacak, güneşin aydınlığına eş kimliğimizle gece kadar karanlık insan müsveddesi ırkçı Siyonist katilleri, ördükleri duvarların ağırlığı altında ezilmeye mahkûm edeceğiz. Bu bir temenni değildir. Allah’ın vadidir ve gerçekleşecektir. Kahır dolu, eza ve çile dolu dava yükünü taşıttığımız kalplerimizin, zikriyle münevver olduğu Allah (cc); irademizin de ulaştığı okyanuslarda ve yükseldiği zirvelerde mümin olmak erdeminin hazzını bizlere yaşatacaktır. Duvarların arkasındaki hazine bize yaklaştırıldığında çektiğimiz her ne ıstırap ve yaşadığımız kâbus varsa birer sevince dönüşerek yolumuza döşenen çiçekler oluverecektir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?