“Çıkarın kâğıt ve kalemleri, yazılı yapacağım!” diye bir ses işitelim… İlk soru şu olsun bizlere: “Put denince aklınıza ilk gelen put isimlerini yazınız? Soru bildiğimiz yerden geldi diye seviniriz birçoğumuz. Başlarız cevapları sıralamaya: Buda, Lât, Menat, Uzza… Cevapların doğruluğundan o kadar eminiz ki, soruyu sorandan tam puan vermesini bekleriz doğal olarak. Panoya asılır cevaplar ve panoya bakanlar derin bir tefekkürle yerlerine geçerler. Beklenen cevap şudur: Mal, Kadın, Evlat, Makam, Şöhret, Diploma, Kariyer, Akademik Unvan… Ve bir de yine bu cevaplar gibi göz ardı ettiğimiz ‘El âlem ne der?‘ putu…

Nasreddin Hoca’ya atfedilen bir olay, bu konuyu anlamak için manidardır. Bir gün Hoca ve oğlu ticaret için uzun bir yolculuğa çıkar. Yanlarında binek olarak bir eşekleri vardır. Nasreddin Hoca yaşlı olduğundan eşeğin üzerinde, oğlu da yürüyerek yollarına devam ederler. Nihayet bir köye varırlar. Köy kahvesinden geçerken köylüler kendi aralarında fısıldaşırlar: “Şu zalim hocaya bakın, küçük çocuğu yürütüyor.” Hocaya ses gider, ama bozuntuya vermez, yollarına devam ederler.

Bu sefer hoca aşağıda, oğlu da eşeğin üstünde başka bir köye varırlar. Köy kahvesinin önünden geçerken orda bulunanlar şöyle derler: “Hele şu çocuğa bakın, yaşlı babasını yürütüyor.” Hoca yine sesini etmez, yollarına devam ederler. Bu sefer ikisi de eşeğin üstünde bir başka köye varırlar. Köyden geçerken köylüler “Hele şu acımasız hocaya ve oğluna bakın, zavallı eşeğe nasıl da eziyet ediyorlar” derler. Hoca sinirlenmeye başlar, ama yine sesini etmez, yola devam ederler. Bu sefer ikisi de yürüyerek gelmek istedikleri köye varırlar. Buradaki köylüler de “Hele şunlara bakın, binekleri olduğu halde ikisi de yürüyerek geliyor.” Hoca bu sözü de duyduktan sonra asıl hatasını anlar, her insanın lafına kulak asılmaz, diye kendi kendine söylenir.

İnsanoğlu beşer olduğu için hatasız olması zaten imkânsızdır. Gayesi, hatalarını en aza indirgemek olmalıdır. Bu yüzden de El âlemin lafına değil El-Âlim olan Allah’ın sözüne uymak gerekir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de:

“Allah kuluna kâfi değil mi?” (Zümer, 36); “Allah’ın emirlerine uygun yaşayın ki, şükretmiş olasınız.” (Âl-i İmrân, 123); “O, bizim Mevlâmızdır. Onun için müminler yalnız Allah’a güvenip dayansınlar.” (Tevbe, 51) buyurarak bizlere asıl başvurmamız gereken adresi gösteriyor. Hâl böyleyken bu ayetleri sakin kafayla tefekkür edip kendi nefsimize söz geçirebilmemiz, aciz olduğumuz için Rabbimizden bizleri küçük şirk olan riyakârlıktan sakındırması için sürekli istekte bulunmamız gerekmez mi?

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?