Evlilik, insanın doğası gereği bir ihtiyaçtır. Bu konuda nadir istisnalar olsa da insanların geneli, evlenmeyi, olmasa olmaz bir ihtiyaç görür. Yaratan Allah (c.c) da konuyla ilgili ayeti kerimelerde bunun kesin bir ihtiyaç, huzur ve sükûnet vesilesi, insan neslinin de devamının şartı olduğuna dikkatimizi çeker. İşte bazı ayetler:
“Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini Korusunlar…” (Nur 24/31-32)
“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum 30/21)
“Allah, size kendi cinsinizden eşler var etti. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar verdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. Öyleyken onlar batıla inanıyorlar da Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?” (Nahl 16/72)
Resulullah (sav) de nice hadislerinde benzeri gerçeklere dikkatimizi çekerek şöyle buyuruyor: “Dininden ve ahlakından razı olduğunuz biri size geldiğinde (kızınızı istediğinde) onu (kızınızla) evlendiriniz. Eğer bunu yapmazsanız; yeryüzünde fitne ve apaçık bir bozgunculuk olur.” (Tirmizi)
“Ey! Gençler içinizden evlenmeye gücü yetenler evlensinler. Zira evlenmek; gözleri haramdan korur ve namusun da muhafazasıdır. Gücü yetmeyenler ise oruç tutsunlar çünkü o, koruyucu bir sığınaktır.” (Bir topluluk rivayet etmiştir.)
“Ben evlenirim (Evlenmek benim sünnetimdir.) Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” (Buharî, Müslim, Riyazus salihin H no=143)
Allah (c.c) ve resulünün kesin emri, sosyal ve sürekli olan böylesi önemli bir vazifenin hakkını tam olarak verebilmemiz için elbette bazı şartlar vardır. Bu şartlar; bakış açılarına, zamana, mekâna, evlenecek taraflara göre tabi ki değişir. Dolayısıyla bura da bizim zikredeceğimiz şartlar, olmasa olmaz, sabit şartlar değildir. Siz bunlara ekleme çıkarma yapabilirsiniz elbette. Ama en azında evlenecek taraflar için, önemli ipuçları oluşturabilir.
İşte özetle bazı şartlar:
Öncelikle evliliğin bir ibadet olduğunu çok iyi idrak etmek… İnsan sosyal bir varlıktır, mutlaka beraberliğe muhtaçtır ve yalnız yaşayamaz. İşte bu beraberliğin en tabii, en huzurlu, en güvenli ve ayrıca sürekli ibadet hükmünde olanı evlenip aile kurmaktır. Hani kız istemeye gidenler; “Allah (cc) emri, peygamberin kavliyle kerimenizi istemeye geldik” derler. Yani evlilik Allah (c.c) ve Resulü (s.a.s) in emridir. Bu emre binaen yapılan her bir amel ise ibadettir.
Dolayısıyla evlenip yuva kurmak da bir ibadettir. Ancak bu namaz oruç gibi bireysel değil sosyal bir ibadettir. Yani çiftler Allah (c.c) un rızası, Resulullah’ın (s.a.s) sünneti ve beraberinde tabii olarak gelişen birçok fazilet ve erdemi düşünerek evlenirlerse sürekli bir ibadet üzeredirler.
Her ibadette olduğu gibi bu ibadete başlamadan önce de tashihi niyette bulunmak… Yani evliliği halisane Allah (c.c) rızası için ve ibadet kastıyla yapmak. Doğru bir niyet, adetleri dahi ibadete çevirir. Hâlbuki niyetsiz ya da yanlış bir niyet ve kasıtla yapılan nice önemli ameller heba olup, boşa gidebilir. Efendimiz in (s.a.s) hadisi malumunuzdur. Resulullah (s.a.s) mahşer günü hesaba çekilecek üç kısım insandan bahseder. Biri servet sahibi zengin, ikincisi âlim, diğeri ise savaş meydanında sureta şehit olmuş insan. Zengin servetini, âlim ilmini, cengâver ise hayatını Allah (c.c) yolunda feda etmiş… Ancak her üçü de fedakârlıklarını Allah’ın (c.c) rızası için değil de “desinler” diye yaptıklarından, bu ciddi ve büyük amelleri boşa çıkmış ve sonuçta sürüklenerek cehenneme atılmışlardır.
Evliliği geciktirmemek, mümkün olduğunca erken evlenmek… Evlenme yaşı bundan 40 yıl önce takriben 15-25 yaşlarıydı. Şimdilerde bu 25-40 yaşları civarındadır. Yani evlenme, ortalama 15 yıl geciktirilmektedir. Bu esnada kızlı erkekli gençlerimizin, herhangi bir organıyla şehvete bulaşması hükmî veya hakiki zinadır. Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurur: “Gözler de zina eder, gözlerin zinası bakmaktır. Eller de zina eder, ellerin zinası tutmaktır. Kulakların zinası dinlemek, dilin zinası konuşmak, kalbin zinası düşünmektir.”
O halde hiçbir anne babanın, çanak-çömlek, epeyce altın, birçoğu fuzulî olan; otuma grupları, çocuk odası, genç odası, beyaz eşya vb. ağır külfetlerle evlilikleri geciktirmeye hakları yoktur. Böyle yapan bir anne baba; çocuklarının yukarda saydığımız hükmi veya hakiki tüm zinalarının günahlarına ortaktırlar. Bu vebale girmek istemiyorsak karşılıklı evlilikleri kolaylaştırmak zorundayız.
Dikkatli olmak, iyi araştırmak ancak aşırı seçici olarak evlenmeyi çıkmaza sokmamak… Özellikle yaş kısmen kemale erip, hayatın yokuşlarını inişlerini anlama yaşına gelenler, bu hataya düşmektedirler. Şunu unutmayalım ki, evlenmek fıtrî bir ihtiyaçtır ve bunu tıkaçla tıkayamazsınız. Ya vakti gelen çocuklarınızı geciktirmeden kolayca birbirleriyle evlendirirsiniz ya da gayri meşru ilişkilere kapı aralamış olursunuz.
Eşler arasında denkliğe dikkat etmek. Denklik denge demektir. Her şeyde olduğu gibi, evlenip yuva kurmada da denge esastır. Denge bozulunca ölçü kaçar, huzur kalmaz. İslâm hukukunda denklikten maksat, evlenecek eşler arasında dinî, ekonomik ve sosyal seviye bakımından yakınlık ve denklik bulunmasıdır. Bu denkliğin, hem çiftler arasında, hem de hısımları arasında saadet, huzur ve sevgiye vesile olacağı düşünülmüştür.
Mezhepler, evlenecek kişiler arasında dindarlık bakımından eşitlik bulunmasının kesinlikle gerekli olduğu görüşünde birleşmişlerdir. Bunun yanında Hanefîler, erkeğin soy bakımından, kadından daha aşağı olmaması gerektiğini söylemişlerdir.
Denklik evlilik için şart değildir ama evliliğin sağlıklı devamı için daha iyi olur. Ayrıca denklik şıkları zaman, mekân ve şahıslara göre değişebilir. Duruma göre bunlara ekleme çıkarma yapılabilir. Örneğin ilim irfan denkliği, konum ve kariyer denkliği, boy bos, endam vs.
İstişareye ehil kimselerle yeterince istişare yapmak… Boşa dememişler, “danışan dağı aşmış, danışmayan yolu şaşmış.” “Akıl akıldan üstündür” “başına gelen hekimdir” bu gibi atasözleri asırların birikimi ve nice tecrübelerin eseridir. “Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler” (Şura 38) “İstihâre eden aldanmaz, istişare eden pişman olmaz, iktisat eden (tutumlu harcayan) yoksul olmaz.” (Taberânî, el-Câmiu’s-Sağîr, Keşfu’l-Hafâ, 2/242)
Bu rivâyetin senedinde çok zayıf bir kişi vardır. Hadis zayıf olmakla birlikte, ruhu ve anlamı itibarıyla doğrudur. Enes (r.a): “Arkadaşları ile istişarede Hz. Peygamber kadar ileri giden bir başkasını görmedim” der (Tiremizi, Cihad 34) “Kim bir işe girişmek ister de, o hususta Müslüman biri ile müşavere ederse Allah onu işlerin en doğrusunda muvaffak kılar.” (Kütüb-i Sitte, 16. Cilt)
Güzellik, mal ve soy göz önünde bulunmalı ama asıl olan din, takva ve güzel ahlaktır. Kısacası manayı maddenin önünde tutmak… Resulullah (s.a.s) şöyle buyurur: “Kadın dört şeyi için nikâh edilir; malı soyu güzelliği ve dini. Sen dindar olanını seç ki elin bereket bulsun.” (Buharî Nikâh 15; Ebu Davud Nikâh 2; Nesaî Nikâh 13; ibn Mace Nikâh 6; Darimi Nikâh 4; Malik Nikâh 21; Ahmet bin Hanbeli III 428.) diğer bir hadis, bunun aksini yapanlara çarpıcı bir uyarı yapar: “Kim bir kadınla sadece soyu, şerefi ve itibarı için evlenirse, Allah o kimseyi zelil eder. Kim bir kadınla sadece malından dolayı evlenirse, Allah onu fakir kılar. Kim de gözünü haramdan korumak, ırz ve namusunu muhafaza etmek, akrabası ile ilişkilerini devam ettirmek için evlenirse, Allah bu evliliği iki taraf için de hayırlı ve uğurlu kılar.”‌ (Terğib ve terhib 4/206, Taberani) Unutmayalım ki bir yuvanın huzur, sükunet ve selameti, eşler arasında sevgi, saygı, hoşgörü iledir. Bunun olması da din, iman ve takvayı gerektirir.
Mecbur olmadıkça çalışan değil, dışarda çalışmayıp, içeride evinin hanımı ve çocukların annesi, dolayısıyla toplumun ustası ve öğretmeni olmayı hedefleyeni tercih etmek. Bilindiği üzere kadınlar neredeyse erkekler misale her işe girip çalışır oldular. Yaratanın koyduğu ölçülere ters olan bu uygulama, birçok sorunları da beraberinde getiriyor. Böyle devam ederse gelecek günler çok daha acı olacak. Çalışan bir kadın; eşine eşlik yapamaz. Çalışan kadın çocuk yapamaz, yaptığı bir iki çocuğa da annelik yapıp hakkıyla bakamaz. Çalışan kadının kendi huzuru olmaz ki eşine yuvasına huzur versin. Aksine işin ağır yükü altında ezilerek huzur dilencisine dönüşür ama onu da bulamaz. Çalışan kadın, eşine “sen sensin, ben de benim demeye adaydır.” Böyle bir ailede ise huzur ve selamet olamaz.
Başta kocaya itaat olmak üzere belli başlı şartları net olarak konuşmak gerekirse yazılı olarak akitleşmek. Maalesef birçok sorunun kökeninde, kadının eşine itaatsizliği vardır. İtaat var oldukça, diğer ufak tefek sorunları kolaydır. Kadını itaatsizlik ve sertliğe götüren bir sebep de ailesinin kocasına karşı kadını destekleyerek, onu isyan teşvik etmeleridir. Her hangi bir sorun oluştuğunda kadının ailesi, kocan haklıdır. Kocanı dinlemek ve itaat etmek zorundasın deseler, bu bile birçok sorunu hemen büyümeden çözecektir. Ama aile, “biz kızımızı yerde mi bulduk” diyerek savunmaya hatta kışkırtmaya kalkışırlarsa, ailenin altına bizzat dinamit koymuş olurlar.
Sade, mütevazı, israf huyu olmayan, iktisatlı olan eşin yanında, aynı zamanda sade az masraflı evliliğe talip olmak. Lüks, israf ve fuzuli masraflardan sakınmak… Maalesef lüks ve israf, son asrın, büyük belalarındandır. Ve birçok felaketin sebebidir. Aile huzursuzluğu ve birçok sorunlar da yine lüks, israf ve konfor kaynaklıdır. “Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf Suresi 7/31) “Akrabaya, miskinlere (çalışamayacak durumda olan ihtiyarlara) ve yolda kalmışlara hakkını ver! Ve savurarak, israf etme! Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir. (İsra 17/27, ) Sübhaneke… Bihamdike… Vesteğfiruke…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?