Ramazan ayında sık sık duyduğumuz bir söz: Nerde o eski Ramazanlar! İnsanımızın hep iç çekerek söylediği bu söz, genelde bugün Ramazan ayının eskisi gibi coşkulu geçmediğine dair söylenen bir sözdür. Ama maalesef ibadet, kulluk vs. adına değil de Ramazan gecelerindeki eğlence için söylenmiş bir sözdür. Çünkü genelde bu sözün hemen arkasından Hacivat-Karagöz’den, orta direk oyunlarından söz açılır ve nasıl da eğlenceli geçtiğinden bahsedilir.
Bu sözü kendilerine esas alan insanlar, Ramazan gecelerini nasıl daha eğlenceli hale getiririz deyip hesapsız paralar harcamaktadır. Çeşitli sanatçıları getirenler mi dersiniz, müzik eğlence programları düzenleyenler mi dersiniz, Ramazan’ın genel dokusuna uymayan birçok kültürel ve sanatsal faaliyetlerin peşine takılmaktadırlar. Bu kişiler böylece Ramazanın ruhuna uymayan bu tür programlar düzenleyerek kendilerince eski Ramazanları yaşatmaya çalışmaktadırlar.
Şunu unuturlar ki, Ramazan ayı oyun ve eğlence ile geçirilecek bir ay değildir. Ama maalesef Allah’ın yoluna tuzak kuranlar, bu ayın maneviyatını yok etmek için eski dönemde de yeni dönemde de o dönemin tuzaklarını en etkin bir şekilde kullanarak rahmet ve bereket ayını oyun ve eğlence ayına dönüştürürler.
Bunu da bazen Ramazana has diziler, yarışma programları yayınlayarak veya gündemi alakasız sorularla meşgul ederek (sigara ile oruç açılır mı gibi.) insanımızın saatlerini çalarlar.
Bu tuzağa düşen kardeşlerimiz olduğu gibi, eski zamanlarda yaşanan Ramazan aylarında da şimdi idrak ettiğimiz Ramazan ayında da o ayın ruhuna uygun kulluk görevini yerine getiren, nefis muhasebesi yapan, günahlarına tövbe eden, kendini yenileyen ve hayatında tertemiz bir sayfa açan veya derecesine dereceler katarak O ayın rahmetine, bereketine, mağfiretine eren, kardeşleri de bu feyiz ve bereketten faydalansın diye elinden gelen çaba ve gayreti gösteren müminler olmuştur ve onlar şimdi de vardır.
İşte bugün İslâm düşmanlarının tuzaklarına düşmeyen, tuzağa çekilen kardeşlerini korumaya çalışan bu kardeşlerimiz sebebiyle İslâm düşmanları istedikleri başarıya ulaşamadılar. Ramazanın ruhunu öldüremediler, Ramazanın nurunu söndüremediler. Yeter ki, bizler de kendi dönemimizde bize oynanan oyunun farkına varıp hem kendimizi hem de kardeşlerimizi bu tuzaklara düşmekten koruyalım. Kendimizi ferdi ve kardeşlerimizi yetiştirelim ki, Müslüman toplumu da oluşturabilelim.
Öncelikli görevimiz, Ramazan ayının maneviyatına kendimizin varmasıdır. Bunun için de TV kanallarından duyduğumuz veya sosyal medyadaki paylaşımlardan gördüğümüz faziletlerle yetinmeyip ilk iş olarak Siyer-i Nebî’yi bir kez daha gözden geçirelim. Rehberimiz olan Allah Resulü ve onun en yakın takipçileri olan sahabe efendilerimiz, Ramazan ayını nasıl ihya etmişler, nasıl yaşamışlar? Bunu öğrenelim ki, bizler de o yolun yolcuları olabilelim, bizler de o ayın rahmet ve bereketine erebilelim.
Yüce Rabbimizin istediği gibi bir Ramazan geçirmek adına Allah Resulünün örnekliği bizler için Ramazan ayında daha da bir önem arz etmektedir. Rabbimizin rızasına uygun bir Ramazan geçirebilmek için tıpkı sahabe efendilerimiz gibi Allah Resulünün uyarılarına kulak verelim.
Selman Farisi efendimiz şöyle anlatıyor: Resulullah (sav) bir hutbede şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! Büyük ve mübarek bir ay yaklaştı, gölgesi başımızın üzerine düştü. Bu ay, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi bulunan bir aydır. Allah bu mübarek ayın gündüzlerinde oruç tutmayı farz, gecelerini ibadetle ihya etmeyi (teravih namazı) teşvik etmiştir. Bu ayda nafile bir ibadeti eda eden kişi, başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır. Bu ayda bir farz işleyen, başka aylarda 70 farz işlemiş gibidir. Bu ay, Allah için açlık ve susuzluk zahmetine, taat ve ibadet meşakkatine sabır ve tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir. Bu ay yardımlaşma ayıdır. Bu ayda, müminlerin rızkı bereketlenir. Bu ayda her kim oruçluya iftar verirse günahları bağışlanır ve bu, cehennemden kurtulmasına sebep olur, üstelik oruçlunun sevabı hiç eksilmeden onun kadar sevap alır.” Ashâb-ı Kirâm’dan bazıları; “ Ya Resulallah! Hepimiz oruçluya iftar edecek bir şey bulup verecek durumda değiliz.” dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav): “Allah bu sevabı bir tek hurma, bir yudum su, bir bardak süt ile dahi olsa oruçluya iftar ettirene verir.” buyurdular ve hutbelerine şöyle devam ettiler: “Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluştur. Bu ayda kim işçisinin ve hizmetçisinin işini hafifletirse, Allah onu affeder ve cehennemden uzaklaştırır. Bu ay içerisinde dört hasleti artırın. Bunlardan ikisi, size Allah rızasını kazandırır. Diğer ikisi de her zaman ihtiyacınız olan vazgeçemeyeceğiniz şeylerdir. Allah rızasını kazandıran şeyler, Kelime-i Şehadete devam etmek ve istiğfar etmektir. Vazgeçemeyeceğiniz iki şey ise, Allah’tan cenneti istemek ve cehennemden Allah’a sığınmaktır.” (et-Terğîb ve’t-Terhîb, c.2, s.94-95)
Resulullah efendimiz daha nice hadisi şeriflerinde Ramazan ayının, bu ayda tutulan orucun, teravihin, Kur’ân-ı Kerîm’in okunmasının ve anlaşılmasının hatta sahura kalkmanın dahi nice faziletlerinden bahsetmiştir.
Ubade b. Samit (ra)’dan: Resulullah (sav) efendimizin Ramazan ayının yeni girdiği bir günde şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Size bereket ayı Ramazan geldi. Bu ayda Allah sizi rahmetiyle kuşatır. Günahları bağışlayıp duaları kabul eder. Allah bu ayda sizin hayır hususunda yarışmanıza bakar ve sizinle meleklerine karşı iftihar eder. O halde Allah’a hayır ameller takdim ediniz.” (et-Terğîb ve’t-Terhîb, c.2, s.99)
Bizler bunları okuyarak, dinleyerek hayatımıza geçirip Müslüman fertler olurken yüce Rabbimizin “Kalk ve uyar” (Müddessir: 2) emri gereği bu zamanı fırsat bilip kardeşlerimizi de bu ayın maneviyatına ermeleri için elimizden gelen çaba ve gayreti göstermek zorundayız. Bu ayda yapılacak en değerli amellerden biri olan davet görevini yerine getirerek hem kendi kurtuluşumuz için hem de kardeşlerimizin kurtuluşu için çalışmak zorundayız.
Mukabeleleri, iftarları, akraba ziyaretlerini kısacası her durumu değerlendirip bizler için fırsat günleri olan Ramazan ayını ruhuna uygun bir şekilde geçirmeliyiz. “Fırsatlar bulutlar gibidir, çabucak geçer.” (Ebu Bekr ra.) sözünün şuuruna erip içinde bulunduğumuz Ramazan ayını Müslüman toplumun oluşması, yeryüzünde Allah’ın hakimiyetinin sağlanması ve Resulullah (sav) efendimizin rehberliğinde ebedi kurtuluşa kavuşulması için hayırda yarışıp, meleklerin gıpta ile baktığı kullar olmalıyız.
Bizler makam, mevki ve konumumuz ne olursa olsun yüce Rabbimizin bu verdiği müjdelere nail olabilmek için tüm çaba ve gayretimizi sarf etmeliyiz. Tüm tuzaklara rağmen geçmiş dönemdeki kardeşlerimiz nasıl ki bizlere Ramazan ayının ve hayatın gaye ve amacını sözlü ve fiili olarak anlatıp Rabbimizin adını yüceltti ise bizler de bizden sonraki gelecek kardeşlerimiz için bu yolda Ramazan ayını fırsat bilip Rabbimize hayırlı ameller takdim ederek meleklere karşı iftihar edilen kullardan olabilelim.
Gitmeden önce bu ayın rahmet, bereket ve mağfiretine ermek dileğiyle…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?