Adam arkadaşına sormuş:
-Evlenmiyor musun?
-Şartlarımı tutarsa olur.
-Ne istiyorsun ki?
-Güzel olsun, akıllı olsun, dindar olsun, zengin olsun, kültürlü olsun, şefkatli olsun, ciddi olsun, itaatli olsun, bir de esprili olsun.
-Ama abi, demiş öteki, birden fazla evlilik yasak artık!
Sahi Öyle ya… Dört dörtlük birini bulmamız mümkün olmadığına göre evlenmek isteyen birisinin eş seçiminde kriterleri en azından ne olmalıdır? İslam’a göre denklik önemlidir. Peygamberimizin tavsiyesi de budur. ”Denginizle evlenin”. Denkliğin içine yaş, fizik, zeka, kültür, soy, dindarlık, benzerlik, ahlak gibi bir çok kavram girer. Bunların sayısını çoğaltabiliriz. Sahabe hayatına baktığımızda benzerlik ve aynı dili konuşmak biraz öne çıkmıştır. Peygamberimiz bu konuda: “Kadın; malı, soyu, güzelliği ve dini için istenir. Siz, dindar olma özelliği ağır basanı tercih edin.” buyuruyor.
Bir adam, Peygamber efendimize (s.a.s.) şöyle sordu:
“Kiminle evleneyim?”
Peygamber efendimiz (s.a.s.) cevap olarak şöyle buyurdu:
“Benzer olan kişilerle.”
Adam şöyle sordu:
“Benzer olan kişiler kimlerdir?”
Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“İman edenler, birbirlerine benzeyen kişilerdir.”
Benzerlik kavramını açacak olursak iki kişinin birbirine benzemesi, ortak yaşamlarında iyi geçinmelerini sağlayacağı gibi, birbirlerini doğru tahlil ederek gelişimlerini de kolaylaştıracaktır. Kur’an’i tabirle eş eşe elbise gibidir. Yani o kadar yakın. Bu yakınlık iki günü aynı geçerse ziyanda olan Müslüman için; her gün biraz daha iyi olmak için ayrıca bir fırsat olacaktır.
Çeçen komutan, uzun Rus esareti sonrasında,” Ayna yoktu ve ben neye benzediğimi hatırlamıyordum” diyor. Aynı şekilde kişinin eşi de onun aynasıdır. Eş eşe ayna olmalıdır. Sana baktığında eksiğini kusurunu gidişatını görerek sana yön verebilen, bir adım sonrası için destekleyebilen olmalıdır.
Çoğunlukla karşı cinse baktığımızda, kişinin fiziğine takılıyoruz ve bunu öne çıkarıyoruz. İlk şartımız gözümüze güzel görünmesi oluyor. Aynı şekilde zenginliği, kariyeri… İşyerine bakılır gibi bakılıyor eş adayına. “Nasıl olursa rahat bir hayat sürerim” diye… Maddi unsurlarla ne kadar rahat bir hayat sürdürebilir ya da huzur ve mutluluk maddiyatın esiri midir? Gönül rahatı olmadan maddiyatın huzur mutluluk getirdiği görülmemiştir. Kişi dışarıda ne olursa olsun, evde sadece “eş” olacaktır. Ahlak karakter ön planda tutulmalıdır. Bu bağlamda eşlerin tavırları da önemlidir. Evliliğin devamında belirleyici olan bir diğer husus da tutumlardır. Kişinin olaylara takındığı tavır, karakter, kabiliyetler ve düşünce biçimi her bireyde farklıdır ve en çok sorun oluşturan nokta da burasıdır. İleride kişileri nasıl bir hayatın beklediğinin ipuçlarını da verir. Burada gösterilecek hoşgörü ve affedicilik, uzun soluklu bir evliliğe götüren köprüdür.
Hz Ömer tebdili kıyafet gece gezerken süt satarak geçimlerini sağlayan anne ve kızın konuşmasına şahit olur:
-Kızım yarın satacağımız süte biraz su karıştır.
-Anne, Halife Ömer bunu yasakladı.
-Ömer nerden görecek?
-Anneciğim, o görmezse Allah (c.c.) görüyor ya!
Bu kadarlık konuşma Hz Ömer’e yetmiştir. Aileye baktığında fakir, geçimlerini süt satarak kazanan bir aile görür ve bu durumda dahi kızın ferasetine ve asaletine binaen bu hanım kızı oğluna eş olarak alır. Bu hanım kızın neslinden meşhur isimler gelmiştir. “Yağmur bulutlarının şehrin üstünden yağmadan geçip gittiğini görünce üzülerek bulutlara hitaben: “Ey yağmur nereye istersen yağ. Ürünün nasıl olsa buraya gelecektir” diye seslenen Halife Harun Reşit de, bu kızın neslinden gelmiştir. Ömer bin Abdülaziz’de…
Evlilik öncesi uzun ilişkilerin dini ölçüleri aşması hasebiyle hoş karşılanmadığı ve hatta bazen harama ulaştığı için Hz Ömer’in gelin seçerken bu anlayışı bizler için önemli kıstas olmalıdır. Hz Ömer halifedir. Kendisi zengin ve soylu aileden olmasına karşın bu hanım kız fakirdir. Malca yoksuldur ama mal mülk aile soyun bile sağlayamadığı ruh asaletine şerefe sahiptir. Hz Ömer’in dikkatini çeken bu olmuştur. Buradan anladığımız Hz Ömer’in, insanda öncelikli olarak aradığı özelliğin asalet ve şeref olduğudur.
Bu örnekteki gibi herkes kendi için evvela ne önemliyse ona bakmalıdır. Mala düşkün biri mala baksın. Çünkü çok iyi bir eşe sahip olsa bile eşi fakir olduğu için aşağılaması muhtemeldir. Ya da güzellik çok önemliyse kişi için, fiziği ön planda tutsun ama önce kişi kendini tanımalı ne istediğini bilerek ilk görüşmesinde açık olarak beyan etmelidir. “Olmazsa olmazlarını” da saklamamalıdır. Zaten evlilik anlaşmadır. Bunu yapmıyoruz. Bizim âdetimizde yok ama olması iyidir. Örneğin Harun Reşidin eşi Zübeyde evlenirken “Hibe ya da satın alarak cariye edinmemesini, hür eş de almamasını” eşine şart koşmuştur. (Sonrasında ise Harun Reşit, yarısını satın alarak ve diğer yarısını da hibeyle, anlaşmayı da bozmadan cariye almıştır.)
Evlilik öncesi nikâhsız ilişkilerin, muhabbetin hoş karşılanmadığı, uzun ilişkilerin kişinin dini, imani hayatına zarar verdiği ve haram olduğu düşünülürse; “Evlenmek istediğiniz kişiyi nasıl tanıyacağımız, uzun ilişkiler kurmadan anlaşıp anlaşamayacağımızı, anlamamız mümkün mü?” sorusuna muhatap oluruz. Bu mümkündür. Zaten bir insanı tanımak için yıllar geçirmeye gerek yoktur. Bazen yıllar geçse bile gerçek yüzünü göremediğimiz yakınlarımızda olmuştur. Neyse ki, Allah zalim değildir. Bilakis kullarına son derece şefkatli ve sevecendir. Bir insanla karşı karşıya geldiğiniz iki buçuk dakikada, onun ne olduğunu size göre olup olmadığını, mutlu ve iyi bir beraberlik olup olmayacağını anlayabileceğimiz konusunda bu gün psikoloji uzmanları hemfikirdir. İki buçuk dakikada hissettiğiniz doğrudur. Geçireceğiniz ekstra süreler bu anlayışı ancak teyit eder. Peygamberimiz buyuruyor; “Kalbinize danışın. Dinleyin, ona sorun şüpheli hissettiğiniz şeyleri bırakın yapmayın. Bence kalbi zikirle tertemiz olana Allah (c.c.) en doğruyu ilham edecektir. Değil mi ki, “kalpler onun elindedir.” Sonrası kader, nasip…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?