Yaşadığımız bu hayatta bir ilke için varız. Mü’min için mukaddes bir davaya dönüşen, onun hayalini, fikrini, maneviyatını ve yaptığı bütün işleri imani bir sorumluluğa büründüren bu ilke; imandır! İman; büyük bir hakikat ve bu hakikatin anlam bulması için, mü’minin sadece Allah rızası ve sevgisi için çabalayıp bedel ödemesi ve teslimiyetini ispatlaması gerekir. Allah’ın kudret ve rahmetini tefekkür etmek ibadetlerin en faziletlilerindendir. Kişinin yaratıcısını araması, anlaması, rızası için gayret etmesi bir oyun ya da sıradan bir mesele değildir. “Ben ve benden önceki Nebilerin söylediği en değerli/önemli söz; Lailahe illallah’tır” (Muvatta, İmam Malik) İmam Hasan el-Benna “Gayemiz Allah’tır” cümlesini ifade ederken gençlere özellikle şu hayati hatırlatmayı yapıyordu. Ey Gençler! Gaye ve hedeflerinizi belirleyin! Sahip olacağınız ilk kuvvet imandır, imanın neticesi de vahdettir. Vahdetin sonucu da apaçık güçlü bir zaferdir. İman edip kardeş olunuz! Bundan sonra da zaferin geleceğini bilin ve gözetleyin! “…ve mü’minleri müjdele!” (Bakara, 223)
Hayal ve tasavvurumuzun temel kaynağı Kur’an, birçok yerde insanlığı iman ve teslimiyete çağırır. Teslimiyetin oluşmadığı ve esas maksadın Allah olmadığı bir anlayışın tek adresinin cehennem olacağını açıklıkla belirtir. “Yoksa, Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sure getirin. Eğer (onlar) size cevap veremiyorlarsa, bilin ki, o ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka ilah yoktur. Artık siz Müslüman oluyor musunuz? Kim, (yalnız) dünya hayatını ve ziynetini istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar. İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir; yapmakta oldukları şeyler (zaten) bâtıldır.” (Hud, 13-16)
Yüce Allah kendisine doğru koşana, tefekkür edene, sanatını anlamaya gayret edip kendisine yönelmeye çalışan kullarına kendisini hissettirir. Kul Allah’ı nasıl zanneder ve düşünürse Allah’ta ona öylece davranır. Maksat Allah olursa, Allah da onunla beraber olur. “Beni anın/zikredin, ben de sizi anayım/zikredeyim.” (Bakara, 152) İbadetimiz, işlerimiz, kararlarımız ve taleplerimiz bu temele dayanırsa, Allah bize yardım eder. Aksi takdirde hayattan bereket çekilir. İmanda ihsan derecesine ulaşmak kişiyi güçlü kılar. İmanda ihsan derecesinin zirvesi, maksat ve gayenin dünyevileşmemesidir. İnançtaki eğrilik, dünyevileşme, riya ve sadakatsizlik kişiyi dünyanın çamuruna batırır. “İhsan, onu görüyormuşçasına ibadet etmendir. Sen onu görmüyorsan, bil ki o seni görüyor” (Buhari, Müslim) “De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim. De ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben ondan başka Rab mı arayacağım? (Enam, 162, 163)
Gayenin Allah rızası olması kulun hayatinde lokomotif mesabesindedir. Allah’ı bilmesi, tanıması, teslim olması, bir sözünü iki etmemesi; neticede Rahman’ın kulu vasfını alması gerekir. “Amelinizde rıza-yı ilahi olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenab-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir. (Üstad Said Nursi, İhlas Risalesi)
Maksat ve gayesi Allah olması gereken kul; kendini, imanını sürekli kontrol ediyor mu? Hayatında riya var mıdır, yaptıkları boşa gidiyor mu? Allah, “ben sana şah damarından daha yakınım” dediği zaman, kul o yakınlığı hissediyor mu?
Gayesi Allah olan kulu hiçbir şey korkutmaz. Onun için ölüm ölmüştür. Ölüm onu korkutmaz, çünkü ölümün Rahman’ın elinden gelen bir imtihan olduğunu çok iyi bilir. “Onlar, Allah’ın ahdini yerine getirenler ve verdikleri sözü bozmayanlardır. Onlar Allah’ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir.” (Rad, 20-21)
Allah’ım Maksudum sensin, Rızan ise Gayem…
Allah katında nasıl bir değerinin olduğunu anlamak istersen; Allah’ın senin kalbindeki yerine/değerine iyice bak! Sakın kalbini zikirden uzaklaştırma… “Allah’a imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seversiniz, Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise, Allah’ın sevdiği zata benzemelisiniz. Ona benzemek ise, ona ittiba etmektir. Ne vakit ona ittiba etseniz, Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz, ta ki Allah da sizi sevsin.” (Üstad Said Nursi)
Allah seni bir derde/çıkmaza düçar etmişse; bil ki ne kadar dayanıklı ve tutarlı olduğunu göstermek istiyor. Sakın ümitsizliğe düşme… Mücadele ve tövbeye devam et. “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer, 53)
Allah seni zikirle meşgul ediyorsa; bil ki seni rahmetiyle zikretmek/hatırlamak içindir. “Beni zikredin bende sizi zikredeyim/rahmetimden mahrum etmeyeyim” (Bakara, 152) Seni zikriyle çok hayırlı bir topluluğa dahil etmek istiyor. Acze düşme, yoldan çıkma…
Allah seni Kuran’la meşgul ediyorsa; bil ki Allah seninle konuşmak istiyor. Sakın Kur’an’ın nurundan kendini mahrum etme… “Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur’an’dır. Ona ancak temizlenenler dokunabilir. O, âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.” (Vakıa, 77-79) Kur’an’a ulaşmak, istifade etmek için sürekli temiz ol, güzel ol, kul ol…
Allah seni ibadetle meşgul ediyorsa; bil ki seni yakınında tutmak istiyor. Bir adım atarsan, o sana koşarak gelecektir unutma… “Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol! Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” (Hicr, 98,99)
Dikkat..!
Allah seni dünya ile meşgul ediyor ve ihmal ve gafletinden dolayı ahireti unutturmuşsa; bil ki seni kendinden uzaklaştırmak istiyor. “Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” (Taha, 124)
Allah seni dua ile meşgul ediyorsa; bil ki sana ihtiyacın olan şey/leri vermek istiyor. Derdin, hastalığın ve problemlerinden dolayı çok dua ettirtiyorsa; bil ki sürekli senin sesini duymak istiyor…Sabret, çünkü sabredenlerle beraber olduğunu müjdeliyor…
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdular ki: “Allah Teala diyor ki: Ben, kulumun benim hakkımda yaptığı zanna göreyim. O, beni zikretti mi onunla beraberim. Eğer o beni nefsinde zikrederse ben de onu onunkinden daha hayırlı bir cemaat içerisinde zikrederim. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira’ yaklaşırım. O bana bir zira’ yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.” (Buhari, Tevhid – Müslim, Zikir)
Maksat ve Gayenin ne olduğunu öğrenmek mi istiyorsun?
Hayatına iyice bak..! Ne ile meşgulsün!
Yüce Allah’ın seni ne ile meşgul ettiğine iyice bak…
Ciddiyetine bak, para ile imtihanına bak, ihlas ve riya hattına bak…
İbadet aşkına, namaza düşkünlüğüne, secdeyi ne kadar sevdiğine bak…
Bir daha bak! ‘O’nun senin için razı olduğu dine ne kadar çağırıyor ve tebliğ ediyorsun..?
Allah seni hasta ve hastalıklarla uğraştırıyorsa; isyan mı şükür mü ediyorsun?
İç huzuruna, kalp selametine, Allah ile ne kadar barışık bir hayat yaşadığına bak…
Allah bir kulunu severse; ona hayatında yardım eder. “Kim takvalı olursa Allah ona bir çıkış yolu açar. (Talak, 2-3) Kul, muttaki, abid olursa, ilme iştiyakı artar. İlmi severse tefekküre dalar. Tefekkür onu şükre taşır. Şükür onu kanaat sahibi yapar. Kanaat sahibi olursa elindeki her şeye razı olur. Gayesi Allah olur! Neticede rıza makamına ulaşır ve Allah’ta ondan razı olur…
Bak, bakarsan göreceksin..!
Bu işin şakası yok..!
Maksadı Allah olan çalışır, engellere takılmaz, önemli olana odaklanır.
Unutma! Gayesi Allah olan her iki hayatı kazanacaktır. Yolun, yolculuğun, amel ve gayretin Allah’a has olmalıdır. Kendini unutmalı, emir kulu olduğunu unutmamalısın. Emir bekleyen bir kul gibi; Allah-u Ekber nidasını aldığında emredeni, emrin kutsiyetini hissederek kendini yola atmalı ve yola revan olmalısın ki “Allah’ım beni dosdoğru yola ilet” duan karşılık görsün…
Davetçilerimiz, yöneticilerimiz, örnek ve önderlerimiz “Gayemiz Allah’tır” zirvesinden aşağı düşmemelidirler.
Allah’ım!
bize yardım et…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?