On bir ayın sultanı olarak tabir ettiğimiz, biz Müslümanlar için her yıl yenilenmek, yağmurun kirleri temizleyip yeryüzünü canlandırdığı gibi temizlenip canlanmak, ateşin madenleri posasından ayırıp saf madeni elde ettirdiği gibi saflaşmak ve günah yükünden kurtulmak amacıyla bize hediye edilen Ramazan ayı geldi, çattı. Ramazan bizim için büyük bir hediyedir; çünkü günahların affedildiği, cehennemin dehşet verici azabından kurtuluşun sağlandığı, derecelerin yükseldiği, şeytanın zincirlere vurulduğu ve iyiliklerin kat kat hesaplandığı bir aydır. Allah’ın kullarına hediye ettiği fırsatlar ayıdır. Bu ay, hayatın bu aydan sonraki hayatın kalan kısmı için atılacak bir adımdır. Ramazan, sadece bir aya sığdırılamaz; sonraki hayatı dizayn etmek, yeni bir başlangıç için temizlenmek amacıyla bir istikamet oluşturmaktır. En büyük hedef Ramazan ayı bittikten sonra da bu istikametten ayrılmamak ve bu ayda yakalanan ruhu devam ettirmek, takva ve ihlas üzere hayatı idame ettirmektir.
Bizden istenen, Ramazan’da azık saydığımız şeylerdir. Bir de toplumun içerisinde bulunduğu bir gerçeklik var. Anlatılanlarla yapılanların, olması gerekenle olanların birbirini tutmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu durum ramazan ve oruç için de geçerlidir maalesef. Toplumumuzda bazı gün ve geceler ve Ramazan ayı büyük bir kazanç olarak kabul görüyor, bu güzel bir şey fakat bu özel günler geçtikten sonra her şey normale dönüyor. Hiçbir şey yaşamamış gibi eski hayatına dönüyor insanlar. Ramazan ayında, fotoğrafın görünen kısmında belki televizyonlarda, gazetelerde, sanal alemde dünyevi gözlerin şahit olacağı, bu aya ve ana kadar görülmeyen programlar, paylaşımlar, konuşmalar, konferanslar olacak. Televizyonlarda İslami(!) programlar yapılacak,- samimi ve ihlaslı olanları tenzih ediyorum- hocalar boy gösterecekler ve toplumun ekseriyetinin nefsine hoş gelen ancak incir çekirdeğini doldurmayan sohbetler olacak, her ramazanda şahit olduğumuz gibi. Klasik sorular, ağlayarak ve ağlatarak anlatılacak menkıbeler, örnek alınamayacak uçuklukta örnek hayatlar anlatılacak yine. Neyin orucu bozduğu, neyin bozmadığı tüm fıkhi delilleriyle uzun uzun anlatılacak; ama telefonlarda ve televizyon başlarında yapılan dedikoduların orucu ifsat ettiği konuşulmayacak. Sahura kalkmanın faziletinden bahsedilecek belki ama İslam dünyasında bırakın sahuru iftarı bile zor bulan Müslüman coğrafyalar konuşulmayacak. Açlığın ve susuzluğun dudakları çatlattığı konu olacak ama susuzluktan ve açlıktan kuruyan bedenler, kanla beslenen canavarların yürek çatlatacak muameleleri belki pek de hatırlanmayacaktır. İslam dünyasının içerisinde bulunduğu hale bigane kalmanın oruca zararları üzerinde durulmayacak. Toplarla ve bombalarla öldürülen çocukların çığlıklarına iftar topuna olduğu kadar kulak kabartılmayacak.
Reklamlarımız İslami(!) kisveye büründürülecek ve coca cola, zem zem suyuymuş gibi lanse edilecek. Çünkü iftar sofrası coca cola’sız olmaz. Evlerde, iş yerlerinde genel bir temizlik olacak; fakat ruhların temizlenmesi için acaba kaç kişimiz tedbir alacak?
Bir de başta başka bir dert var. Karşı cenahın hürriyetperver, laik, halkçı televizyon ve diğer medya organları ile demokrat (!) sosyal medya kullanıcıları. Avının peşindeki aç kurtlar gibi “oruç tutmadığı için dayak yiyen insanların” haberinin peşinde koşacaklar. Niçin dayak yemiş olursa olsun, o dayak İslam’a mal edilecek ve bu argümanlarıyla İslam’a saldıracak, “inanca saygı” demogojisi üzerinden inanca en büyük saygısızlıklar da yapılacak. Az olan kesim çok olan kesimden “inanca saygı” bekleyecek fakat kendisi hürriyetinin dibini yaşayacak. İstediği yerde yemeğini yiyebilecek, suyunu, çayını, sigarasını içebilecek; kimsenin inancına karışmamasını da bekleyecektir.
Ramazan’ın ilk teravihlerinde camilerde ve cami avlularında yer bulmak imkansız olacak; fakat ikinci on beş günden sonra saflar giderek azalacak ve cemaat sayısı hızla irtifa kaybedecek. Ta ki Kadir Gecesi’ne kadar. Biz, ibadetleri de kabuktan ibaret hale getirdik ya. İşte Kadir Gecesi’nin ihyası da ne yazık ki bu minvaldendir. Halbuki Kadir Gecesi “bin aydan daha hayırlı” bir gecedir. Bin aydan daha değerli olan bir gecenin aşikar bir şekilde belirlenmiş olması kabule şayan mıdır? Gel gelelim bizim Kadir Gecemiz bellidir. Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi! Hani “Ramazan’ın son on gününde arayın” emri, hani “son on günün tekli gecelerinde arayın” emrini yerine getirme anlayışı? Hem Kadir Gecesi’nin ihyası da manidardır. Ya bir televizyon programının karşısında vaaz, ilahi ve mevlitleri dinleyerek ihya ederiz ya bir camide mevlit ve tesbih namazıyla ihya ederiz ya da konu komşuya lokum ve şeker dağıtarak, telefon rehberindeki kişilere afili bir mesaj göndererek bin aydan kıymetli gecemizi ihya etmiş oluruz. Bu şekilde geceyi ihya ederek cennetin biletini cebimize koymanın verdiği rahatlık ve huzur ile geriye kalan üç yüz altmış beş gün altı saatlik hayatımızın dilimini istediğimiz gibi yaşama hakkına kavuşmuş olacağız. “Kadir gecesini, fazilet ve kudsiyetine inanarak ve sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek ibâdet ve tâatle geçiren kimsenin -kul hakkı hâriç- geçmiş günâhları bağışlanır.”1 diyen kutlu Peygamberin kastettiği ibadet ve taat bu olmasa gerek. Bu ay, kerim kitabımız Kur’an ile önem kazanmış ve Kadir gecesi de bundan kadr u kıymet kazanmışken geceyi Kur’an ile geçirmek geleneksel yaşayan toplumumuzun aklına bile gelmeyecektir. Meleklerle Ruh o gece Rabblerinin izniyle her iş için iner de iner. Tam bir esenliktir o gece, tâ tan yeri ağarıncaya kadar.”2 diyor Allah (c.c); fakat çoğunluğun gecesi programla beraber bitmektedir.
İftara saatler kala tiryakiler –eğer sigarayı veya doktor tavsiyesini bahane ederek tutmamazlık yapmıyorlarsa- sigara sarmaya başlayacak. Hatta kimisi iftarın yaklaşma vaktine doğru ağzında sigara elinde çakmak ile bekleyecek. Elinden gelse iftar topunun ateşiyle sigarasını yakacak. Sigarasızlığın ve gönülsüz orucun oluşturduğu halsizlik gün içinde fevri davranışlara neden olacak, belki kimilerinin kalbini kırarak orucuna zarar verecek. “Oruçlu iken çirkin konuşmayın! Birisi size sataşırsa, “Ben oruçluyum” emrini hiç hatırlamayacak. Gecesini oyun masasında, sahurunu oyun arkadaşlarıyla yapacakları ve orucu uykuya tutturacakları da gündemimize almıyoruz. Çünkü bu tür insanlar için de ramazan bir fırsattır(!); oyun ve uyku fırsatı.
Bu ayın “nefisleri terbiye etme ayı” olması hususu unutulacak ve nefsin istediği, önceden eve alınmayan envai çeşit yiyeceğin alınması için alışveriş çılgınlığı başlayacak. Bu arada gizli zamlar da gelecek; fakat kendisini pek belli etmeyecek. Çünkü Müslümanlar bolluk, bereket ayına değil de kıtlık ayına giriyormuşçasına yiyecek ve içeceklere dadanacak. İftar sofralarının ihtişamına ve israfına girmeyelim, çok su alacak cinstendir. Hanımların iftar sofrası hazırlığı için öğleden sonra yemek programlarını izlemelerini, ikindiden sonra da iftar hazırlığını da anlatmayalım, bunun içinden çıkamayız.
Oruç tutup namaz kılmayanlar yine türeyecek. Hatta bu sıcak günlerde oruç tuttuğu için Allah’ı minnet altında bırakan (haşa) türedi insanlar da görülecek. Oruç tutacak ama oruç kendisinde herhangi bir değişiklik yapmayacak. Bu konuda Rasulullah (sav) şöyle buyuruyor: “Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.3 Bununla birlikte kalbi temizle de türeyecek ve “oruç tutmuyorum ama kalbim temiz” kendini tatmin edeceklere de rastlayacağız.
Hep madalyonun karanlık tarafını mı göreceğiz? Hayır! Bu gece ve günlerde öyle mü’minler var ki Ramazan ayını kendisine nimet bilip tüm saatlerini anbean takvimlendirecektir. Hatta öyle insanlar biliyorum ki bu mübarek gün ve gecelerini hakkıyla yaşamak için ya ücretsiz izne çıkıyor ya da işinden ayrılıyor. Kendisinde manevi devrimi oluşturacak günlerin bu sayılı günler olduğunun bilincinde az görünen ve bilinen Müslümanlar da olacak. Gündüzlerini oruç ve Kur’an tilavetiyle, gecelerini teheccüd ile geçirecek nice görünmez Allah eri vardır. Ramazan’ın son on gününü Efendimiz (sav)’in sünneti olan itikafı tekrar toplum içinde canlandırmak için ve özelikle Allah rızası için itikafla geçirecek. Ramazan ve orucun faziletine vakıf nice Allah dostları var; fakat bunlar pek görünür olmayacak. O Allah dostları şu ayet ve hadislerin künhüne vakıftırlar: “Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”4 “Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri,orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir.”5 “Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün Ben yanında zikredildiğim zaman bana salat okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün!”6 Bu ayet ve hadisleri ve bunlar gibi nice ayet ve hadisi de yaşayan görmediğimiz, bilmediğimiz kullar vardır. Biz, belki sadece fotoğrafın görünen kısmını biraz da karamsar bir bakış açısıyla yansıttık. İnşallah söylediklerimizde yanılıyoruzdur. İnşallah durum çizdiğimiz kadar vahim değildir.
Bizi Kur’an ayına kavuşturan Rabbimize hamd olsun. Bizi Müslümanlar olarak yaratan Allah’a hamd olsun. Ramazan ayını hakkıyla idrak etme temennisyle.
Kaynakça
Müslim, Müsâfirîn, 175
Kadîr, 4-5
Buhari, Savm, 8
Al-i İmran, 191
Buhari, Savm, 2
Tirmizi, Daavat 1

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?