İnsan dünyaya karşı hevesli ve istekli bir şekilde yaratılmıştır. Bu, insan için öylesi bir heves ve istektir ki, dünyanın azına rağbet etmeyip çoğuna kanaat da etmez. Dünyanın ne azı ne de çoğu insan için yeterli değildir.

Dünya ve içindekiler bizzat insan için bir imtihandır. Yokluk, imtihan olduğu gibi varlık da imtihandır. Allah kullarından dileğinin rızkını artırırken dileğinin rızkını daraltmaktadır. Kimimiz bir lokmayla imtihan edilirken kimimiz bin lokmayla imtihan ediliriz. Kimimiz çeşitli nimetler içinde varlıkla yaşarken kimimiz az olanla yetinmeye çalışırız.

İmtihan dünyası dediğimiz şu hayatta esas imtihanın fakirlik olduğunu zanneder, bu fakirlikle birlikte istediğimiz şeyleri elde edememeyi, hayatta istediğimiz gibi yaşayamamayı imtihan biliriz. Bize göre dünyanın imtihanı fakirliktir. Oysa imtihan denilen şey nimetlerin az ya da çok olup kiminin zengin kiminin yoksul olarak yaşaması değil, kişinin bu nimetler içinde Allah’ı hatırlaması ve O’na kulluk etmesidir. İmtihan, kulun nimetlerin çokluğunda şükür, azlığında sabır göstermesidir. Yani nimet var iken onu paylaşmak, yok iken kanaat etmektir.

Kur’ân’da geçen Kârûn, hadîs-i şerîfte geçen Salebe kıssası mülk ve nimetle imtihan konusunda bu ümmet için çarpıcı olan iki örnektir. Kârûn’un ve Salebe’nin malları çok idi. Kârûn hazinelerini kendi bilgisiyle kazandığını zannederek mülk ve rızık verenin Allah olduğunu unuttu, şımardı ve bir başkasına Allah’ın kendisine verdiklerinden vermedi. Resûlullah’ın (sav) ashabından olan Salebe, az malı içinde Allah’a ibadet ederken çok malı içinde Allah’a ibadet etmeyi bıraktı. Bir zamanlar “mescit kuşu” iken mülkünden sonra mürted kişi oldu. Az malı içinde sabrederken çok malı içinde şükredemedi. Kârûn ve Salebe, ikisi de mülkün imtihan olduğu gerçeğini bilemediler. Mülk ve nimetleri verenin Allah olduğunu unuttular, Allah’a ibadetten uzaklaştılar. Sonunda her ikisi de dünyanın fitnesine kapılarak mallarıyla birlikte helak olup gittiler.

Mülkün varlığı ve yokluğu insan için birebir imtihandır. Varlığı meşguliyet, yokluğu gocunmadır. Dolayısıyla mülk bu ümmet için büyük bir imtihandır. Mal, mülk ve servete gönül koymak, gönülleri mal ile mülk ile meşgul etmek Resûlullah’ın (sav) ümmeti için en çok korktuğu şeydir. O (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Benden sonra size dünya nimetlerinin ve ziynetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü kaptırmanızdan korkuyorum.” (1)

Resûlullah’ın (sav) korktuğu şey, bugün bizim başımıza gelmiş olup dünya ve çeşitli nimetleri bizlere açılmış durumdadır. Gönüllerimiz ise dünyadan paye edinmek için daha da çok çalışmayı şiar edinmiş bir haldedir.

Günümüz dünyasında yeme, içme, giyim, kuşam, rahat, konfor, lüks yaşantı artık temel yaşam gereksinimleri olarak bizlere sunulmaktadır. Zenginlerin rahat imkânlarıyla elde edeceği nimetler, günümüzde fakir, yoksul kişilerin ve ailelerin de elde edebileceği nimetler olarak lanse edilmektedir. Görsel ve sosyal medyada yapılan reklamlar; sokaklarda ve caddelerde yer alan ilanlar, afişler, bilboardlar, her yaştan ve her kesimden insanı zenginliğine ve fakirliğine bakmadan şiddetle ve hırsla dünyalığa çağırmaktadır. “Zenginsen yaşarsın, fakirsen perişan olursun” mantığıyla şükürden ve sabırdan uzak bir hayata doğru hepimiz sürüklenmekteyiz.

“Paran çoksa mülkün varsa mutluluk senden yana, hayatın tadını çıkar. Paran yoksa mülkün yoksa hırslan, azmet, çalış, elde edemiyorsan isyan et” durumuna doğru itilmekteyiz. İçinde bulunduğumuz koşullar içinde ne şükür ne de sabır bize tavsiye edilmektedir.

İmtihan dünyasında zenginlik de fakirlik de imtihandır; şükür de imtihan sabır da imtihandır. Önemli olan hangi hal içinde olursak olalım Allah’a kulluk etmektir. Verilen mal da mülk de kulun imtihanı yaşaması içindir. Ne güzel söylemişler: “Mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan.”

İmtihan dünyasında mülkümüz olsa da imtihandayız, mülkümüz olmasa da imtihandayız. Bu nedenle insan için esas imtihan mal, mülk değil, kulun göstereceği şükür ve sabır olmaktadır. Hadîs-i şerîfte buyurulduğu gibi “İmanın yarısı sabır, diğer yarısı şükürdür.” (2)

Şükreden zengin, sabreden fakir bu imtihanın galibidir. Son olarak şu dua ile yazımızı bitirelim: Allah’ım sana hakkıyla ibadet etmeyi, çok verdiğin nimetler için şükretmeyi, az verdiğin nimetler için de sabretmeyi bizlere nasip eyle!

Yeşim MEYDAN

Kaynakça:

1) Buhârî, Zekât, 47; Cihâd, 37; Müslim, Zekât, 121-123. 2) Beyhakî, Hâkim.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?