Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözlerine, fiillerine, takrirlerine ve fiziki-ahlaki yönüne değinen her türlü söze Hadis denir. Hadis kelimesi günlük hayatta kullanılan “söz, konuşma ve yeni” anlamında kullanılırken daha sonra ıstılah haline gelmiştir. Kur’an’ı Kerim’de “Hadis” kelimesi geçmekte olup sözlük anlamında kullanılmıştır. ولا يكتمون الله حديثا “Onlar Allah’tan hiçbir sözü gizleyemezler!” فما لهؤلاء القوم لا يكادون يفقهون حديثا “Bunlara ne oldu ki, hiçbir sözden anladıkları yok!” ومن أصدق من الله حديثا “Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır?” فبأي حديث بعده يؤمنون “Kur’an’dan başka hangi söze inanıyorlar?” فلعلك باخع نفسك على آثارهم إن لم يؤمنوا بهذا الحديث أسفا “Bu söze inanmadılar diye neredeyse kendini onların peşinden üzüntüden mahvedeceksin!”
Dikkat edilirse Kur’an’da geçen “Hadis” kelimesi sözlük anlamında kullanılmışken, bazı hadis münkirleri ayetlerin manasını tahrif etme pahasına Kur’an’ın anlamıyla oynamışlardır. Mesela Mürselat Suresi 50. Ayette geçen manayı şöyle çevirmişlerdir: “Artık bundan sonra hangi hadise iman edecekler?” Bu anlamı kasıtlı olarak vermektedirler. Zira meal okuyan kişi bu anlamı gördüğünde zihninde hadislere karşı bir önyargı beslemiş olacaktır.
Hadis’in Önemi
Hadis direk olarak Resûlullah (s.a.v) ile ilgili bir ilimdir. Hassasiyet ve dikkat gerektiren bir ilimdir. İlk dönemden beri Sahabe, Tabiin ve sonraki nesiller içerisinde hadis ilmine kendisini vakfetmiş kimseler gelmiştir. Tek dertleri hadis diye dolaşan, söylenen ve yazılan sözlerin Resûlullah’a aidiyetini tespit etmek olmuştur. Nitekim kimi zaman bir sözün gerçekte Resûlullah’a ait olup olmadığını tespit etmek için uzun ve yorucu yolculuklar yapmışlardır. Resûlullah’a ait hadisler tespit edilmemiş olsaydı her isteyen istediği sözü ona isnat ederek keyfine göre bir din imal ederdi. Bu ilimle uğraşan değerli âlimler tarih boyu gelmiş ve bu ilmi muhafaza etmeyi yeni nesilden de istemişlerdir. Çünkü hadis uydurma işi günümüzde dahi devam etmektedir. Özellikle sanal âlemde güzel sözlerin altına hadis diye not yazıp paylaşmak ise başlı başına bir sorun oldu.
Kur’an’ın ahkâmla ilgili birçok ayeti mücmeldir. Yani kapalı ifadeler ile gelmiştir. Namaz, zekât, hac, faiz, evlilik ve diğer birçok ahkâmın şekil ve keyfiyeti Kur’an ile izah edilmemiştir. Tüm bunları Resûlullah (s.a.v) açıklamıştır. Resûlullah’ın açıklamaları da bize yazılı ve uygulamalı olarak gelmiştir. Sünnet’i bir bütün olarak inkâr edenler Namaz, oruç, hac, kurban, zekât, faiz gibi meselelerde kendi görüşlerine önem veriyorlar. İşin garip olan kısmı da kendi görüşlerinin doğru olduğunu ispat etmek için de çoğu zaman hadislerden örnek getiriyorlar. Yani bir hadisi inkâr etmek için başka bir hadisi kullanmaktan çekinmiyorlar. İşin daha da vahim olan kısmı ise tarih, menkıbe, vaaz, fıkıh gibi hadis ilminde kaynak sayılmayan eserlerde geçen bazı zayıf hadisleri; birinci derecede kaynak özelliği taşıyan hadis eserlerinde geçen sahih hadisleri inkâr etmede kullanmalarıdır. Yani zayıf veya münker hadis ile sahih ve makbul hadisleri bertaraf etmeye çalışıyorlar. Bu ilimden pek de haberi olmayan dinleyici ve okuyucu kitlesi de bu oyunlara çabucak gelmektedir. Hâlbuki hadis ilminin kendisine ait bazı kıstasları vardır. Bu kıstaslara mutlaka dikkat edilmesi gerekir.
Aslında Kur’an’ın da kendisine ait kıstasları vardır. Mesela Mekki ve Medeni sure ve ayetlerin durumuna dikkat etmeden yapılan tefsirler yanlış sonuçlar verir. Ama hiç kimse yapılan yanlış tefsir yüzünden Kur’an’ı suçlamazken, her ne hikmetse hadis ilminin de kendisine ait kıstaslarına dikkat etmeden yapılan yanlış şerhler yüzünden hadisleri suçlu göstermeye çalışıyorlar.
Hadis, Kur’an’ın tefsiridir. Bu tefsiri beğenmeyenler kendi görüşlerini hadislerin önüne geçiriyorlar. Hadisleri inkâr edenlerin hepsini aynı ayette buluştursak hiçbiri aynı tefsiri yapmamaktadır. Bu da ilke olmadığı zaman ne kadar ilkesizliğin olacağını göstermektedir.
Günümüz hadis inkârcılarını öncelikle birkaç grupta toplayabiliriz:
1.Hadisleri toptan inkâr edenler
Türkiye’de etkileri yok denecek kadar az olmasına rağmen, yazılı veya sözlü hiçbir hadisi kabul etmeyen kimselerdir. Bunlara göre namaz, oruç, zekât gibi temel ibadetlerle ilgili hadisler dâhil hepsi uydurmadır ve bunlara itibar etmemek gerekmektedir. Bu kimseler Kur’an’ı yeterli görüp Kur’an’ı zorlama tevillerle tahrif ederler. Kimi zaman namaza gönül temizliği, zekâta da vergi diyecek kadar ileri gitmektedirler.
2.Kendi düşüncelerine uygun hadisleri kabul edip diğerlerini inkâr edenler
Türkiye’nin hadis konusundaki en önemli sorunu bu düşüncede olan kimselerdir. Hadisler konusundaki tutumlarını belirlemek zordur. Samsun İlahiyat fakültesinde Prof. Olarak görev yapan Tefsirci bir hocanın şu misali meseleyi tam olarak izah etmeye yeterlidir: “Namazların yolculuklarda ve gezilerde kısaltılması meselesiyle ilgili rivayetler uydurmadır. Peygamberin böyle deme yetkisi yoktur. Zira Kur’an’a göre namazların kısaltılması sadece savaş durumunda caizdir. Allah tam kılın diyecek, peygamber de onu kısaltacak! Olamaz böyle bir şey…!” Bu şekilde konuşmasını sürdüren Profesör Kur’an’da namazların vakitlerini, rekât sayısını ve kılınış şekillerini bulamadığı halde tüm bunları kabul ediyor. Bunların peygamber efendimiz tarafından tespit edilebileceğini kabul ediyor. Ama aynı peygamberin Öğle, İkindi ve Yatsı namazlarını yolculukta kısa tutmasını kabul etmiyor. Hâlbuki namazların rekât ve kılınışı ile ilgili rivayetler ne kadar sahih ise namazların yolculukta kısa tutulmasıyla ilgili hadisler de bir o kadar sahihtir. Bu kimselerin tam ilkesi yoktur. İlke olmadığı için de hangi hadisleri kabul hangi hadisleri ret ettiklerini bilmek imkânsızdır.
3.Hadis ilminin ıstılahlarını bilmediğinden dolayı bazı hadisleri inkâr edenler
Bu gruba genelde araştırma yeteneğine sahip olmayan yeni nesil gençler dâhil olmaktadır. Zira hadis ilminde yalancı ravilerden alınan hadisler için “Tedbir” konulmuş olup, onların rivayet ettikleri hadisler de mevzu hadis içerisinde yer almıştır. Ancak yalancı da olsa bazen doğru söylediği için bazı rivayetleri sahih kaynaklarda da vardır. Bunu bilmeyen kişi bu kişinin rivayet ettiği bir hadisin dipnotunda bulunan “Bu hadis uydurmadır” sözüne istinaden hadisi inkâr etmektedir. Hâlbuki biraz dikkatlice okuma ve araştırma yapsa o hadisin sahih rivayetine de denk gelecekti. Hadis ilminde bir senet zinciri uydurma olduğu için o hadise uydurmadır derken aslında senedin uydurma olduğu anlatılmak istenmiştir. Yoksa “hadisin manası ve lafzı da uydurmadır” kast edilmemiştir.
4.Hadisleri Kur’an’a arz etmek gerekir deyip birçok hadisi inkâr edenler
Günümüzde en popüler hadis inkârcılığı örneğidir. Bu kimseler görünürde veya konuşmalarında açıktan açığa hadis inkârında bulunmazlar. Ancak ikide bir gündeme getirdikleri hadislerin Kur’an’a arz edilmesi söylemiyle istedikleri hadisi inkâr ederler. Bunu yaparken de: “Ben inkâr etmedim. Kur’an’a arz ettim. Uydurma olduğu ortaya çıktı” gibi söylemlerde bulunurlar. Bunların kendilerine ilke olarak aldıkları ise ne gariptir ki, yine bir hadistir. Yani ellerine bir hadisi silah olarak alıp istedikleri hadisi yok ediyorlar. Bu grupta olan kimseler hadis uydurma faaliyetine şiddetle karşı çıktıkları halde kendileri de maalesef uydurma hadisleri silah gibi kullanırlar. Örneğin: “Benden size bir hadis gelirse onu Kur’an’a arz edin. Eğer Kur’an’a uyarsa onu söylemişimdir. Eğer Kur’an’a uymazsa o söz bana ait değildir.”
Bu hadis, hadis otoritelerinin tamamına yakını tarafından uydurma olarak nakledilmiştir. Öyle ki, geçtiği kaynakta bile uydurma ve iftira olduğu söylenmiştir. Ama buna rağmen bu hadisi kullanarak Kur’an’a uymadığı gerekçesiyle Buhari, Müslim ve diğer Sahih kaynakların hadislerini inkar etmektedirler. Yine bir garabet ki, İmam Malik 179, İmam Şafi 204, Ahmed b. Hanbel 241, Buhari 256, Müslim 261, Davud Tayalisi 204, Ebu Hanife 150 tarihlerinde vefat etmiştir. Ama bu gruptaki kimselerin hadis konusunda sürekli olarak tekrarladıkları “Hadis 200 yıl sonra yazıldı. Bundan dolayı hadislerin sıhhati problemlidir…” gibi söylemleri anlamak da zor! Zira kendilerine kalkan yaptıkları uydurma hadisin ilk kaynağı 385 vefat tarihli Darekutni’dir.
Sonuç olarak Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisi yeterli olacak sanırım: “Bir zaman gelecek, o gün adam koltuğuna kurulmuş vaziyette iken ona benim yasak ettiğim ya da emrettiğim bir hadis gelince şöyle diyecek: Bilmiyorum! Ama Kur’an’da bulduğumuza uyarız. Bulmadığımıza da uymayız!”

Kaynaklar
1. Nisa 42
2. Nisa 78
3. Nisa 87
4. Mürselat 50
5. Kehf 6
6. Bknz. Edip Yüksel, Süleyman Ateş ve Y. Nuri Öztürk mealleri
7. El- İbanet’ul Kubra Li İbni Batte(v.387) 74 nolu hadis. Ta’likatu Darekutni (v.385) 166 nolu hadis
8. Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace, Müsned. Sahih olarak rivayet edilmiştir.

Murat Padak

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?