Cezerî nisbesiyle meşhur ve kitabının girişinde yazdıklarının dışında hayatına ilişkin çok fazla bilgiye sahip olmadığımız Bedî‘ûz-Zamân Ebû’l-‘İzz İsmâil bin er-Rezzâz el-Cezerî’nin doğum ve ölüm yılları başta olmak üzerebir çok bilgitahminidir. 1153 yılında bugün Şırnak ilimizin sınırları içinde bulunan Cizre ilçesinin Tor Mahallesinde dünyaya gelmiş ve yine aynı yerde 1233 yılında da vefat etmiştir. Kabri Nuh Peygamber Camiinin avlusunda bulunmakta ama ne yazık ki mezar taşı ve türbesinin kitabeleri 1960’larda çalınmıştır. Kaynaklar, Cezerî’nin Cizre’de doğduğunu ama hayatının büyük bir kısmının bölgenin en büyük şehri ve Artuklu Beyliğinin başkenti de olan, zamanının önde gelen ilim ve irfan merkezlerinden Amid’de geçirdiği hususunda ittifak etmektedirler.

Cezerî, İslam medeniyetinin zirvede olduğu, kültür faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir devirde Güneydoğu Anadolu’da ilim ve imar işlerinde bir hayli ilerleyen ve yönetim merkezi bugünkü Diyarbakır’da bulunan Hasankeyf Artuklu Beyliğinin sarayına 21 yaşında saray mühendisi olarak girmiş ve 30’lu yaşlarında sarayın başmühendisi olmuştur. 32 yıl Reisü’l-a‘mâl (başmühendis) olarak görev yapan Cezerî, 4 farklı hükümdarın dönemlerinde başta cami, medrese, köprü, sulama kanalları başta olmak üzere her türlü imar faaliyetinde büyük hizmetlerde bulunmuştur. Ardından Musul Zengî Hanedanı’na ve Eyyubiler Devleti Sultanı Selahaddin Eyyubi’ye hizmet ettiği bilinmektedir.

Zamanın ilmî ve dinî anlayışı gereği âlimlerin etnik kökenine ilişkin herhangi bir vurgu yapılmamasından dolayı Cezerî’nin milliyeti hakkında net bilgiler elimizde bulunmasa da doğduğu ve yaşadığı coğrafyanın yerlisi olduğu dikkate alındığında Kürt asıllı olduğu ihtimali ağır basar. İslam medeniyetinin altın çağında yaşayan Cezerî, artık her yönüyle kurumsallaşmış Camia Medresesinde eğitim almıştır ve zamanının önemli ilmi, edebi ve idari muhitlerinde kullanılan dillerden Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe’yi bilmektedir.

Zamanının en büyük dahi, mühendis ve mucitlerinden kabul edilen Cezerî, birçok modern doğulu ve batılı bilim tarihçisi tarafından robotiğin; bir haberleşme, kontrol, denge kurma ve ayarlama bilimi olarak sibernetiğin, otomasyonun, matrisin ve uygulamalı fiziğin üstadı olarak anılmakta ve yaptığı otomatik makinelerle günümüz mekanik ve sibernetik bilimlerinin temellerini attığı kabul edilmektedir. Çağının ilmi ve mühendislik geleneğine sıkı sıkıya bağlı olarak yetişen Cezerî’yi, bir mucitten daha çok bir mühendis, cihazların teknolojisinden ziyade işçiliğine ilgi duyan zanaatkâr, teorik hesaplamalar yerine deneysel çalışmalara dayanan bir uygulayıcı olarak değerlendirenler de olmuştur ancak Cezerî’nin eseri üzerinde 15 yıl çalışmış olan Merhum Durmuş Çalışkan 42 buluşunu ayrıntılarıyla anlatır.

50 mekanik cihazın (otomat) nasıl yapıldığını ve çalıştığını aşamalarıyla anlattığı ve kısaca Kitabü’l-Hiyel olarak maruf “el-Câmi’ beyne’l-‘ilm ve’l-‘ameli’n-nâfi’ fî ‘ınâ’ati’l-‘iyel” (Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçeren Kitap) adlı müstesna kitabında bu cihazların kullanım esaslarını, yararlanma biçim ve olanaklarını çizimlerle göstermiştir. Bu kitabın müellif nüshası kayıp olsa da günümüze ulaşmış 15’i Arapça, 1’i Farsça ve 1’i de Osmanlı Türkçesi olmak üzere, 17 farklı el yazması nüshasından en eskisi İstanbul Topkapı Sarayı’nda bulunmaktadır.

Kitabının mukaddimesinde yer alan Cezerî’nin şu görüşleri ilmi anlayışının özgünlüğünü ortaya koymaktadır: “Benden çok evvel gelen âlimlerin kitaplarını ve onları takip edenlerin sanatkârların çalışmalarını gözden geçirdim… Nihayet nakillerden kurtuldum, başkalarının yaptıklarından sıyrıldım ve problemlere kendi gözümle bakabildim… Uygulamaya dönüştürülemeyen her teknik ilmin doğru ile yanlış arasında muallakta kaldığını gördüm.” Bununla birlikte Cezerî, sadece merak ettiği bir şeyleri yapmak değil, bunları başkalarına da öğretmenin bilinci içinde bulunarak “Öğretmek istediği kişilerin de talebine uyarak, yaptıklarının yazılması arzusu için de doğru bir eser bırakmak istedim.” demektedir. Nihayetinde Batılı bilim tarihçileri, Cezerî’nin eserinde, önceki medeniyetlerde ortaya çıkmış olan bütün teknolojilerin daha da geliştirilmiş hallerinin bulunduğunu kabul etmektedirler.

Altı kategoriden oluşan kitabın ilk dört kategori onar, son iki kategori ise beşer düzenekten meydana gelmektedir. Birinci kategoride, su saati ile kandilli su saatinin sabit saatler ve güneş saatleri olarak nasıl yapılacağı hakkında 10 düzenek, ikinci kategoride ziyafetlerde kullanılan çeşitli kap ve sürahilerin yapılışı hakkında 10 düzenek, üçüncü kategoride kan alma (hacamat) ve abdestle ilgili ibrik ve tasların yapılması hakkında 10 düzenek, dördüncü kategoride havuz, çeşme ve fıskiyeler ile mekanik yollarla hareket eden müzik aletleri (otomatlar) hakkında 10 düzenek, beşinci kategoride çok derin olmayan bir kuyudan veya akarsudan suyu yükselten aletler ve su pompaları hakkında 5 düzenek, altıncı ve de son kategoride ise birbirine benzemeyen muhtelif aletlerin yapılışı hakkında 5 düzenek yer almaktadır. Ancak kitabın ilginç bir özelliği, Cezerî’nin çok çeşitli otomatik cihazlar yapması ve her bir cihazında ayrı bir denge durumu kurmuş olmasıdır. Çizdiği şekillere baktığımızda birinde, yalnızca hidro-mekanik etkilerle bir denge kurma ve hareket sistemine yönelmişken bir diğerinde, hem hidro-mekanik güçten yararlandığını hem de şamandıra ile palangalar arasında karşılıklı etkide bulunma yoluyla ilginç bir otomatik sistem kurduğunu görüyoruz.
Şekil ve süslemelerinin Diyarbakır’daki Artuklu sarayının sanatkârları tarafından yapıldığı düşünülen kitapta, her aletin şekli renkli mürekkeplerle çizilmiş ve çalışması ayrıntılı olarak izah edilmiştir; bu ayrıntılar da çeşitli renklerle gösterilmiştir. Metinde aletlerin genel açıklaması verildikten sonra imal sırasına göre parçaların teker teker yapımı anlatılarak bunların montaj usulü açıklanmış ve en sonunda da o aletin nasıl çalıştığı hakkında bilgi verilmiştir. Bütün bu özelliklerin dışında kitabın bazı nüshalarında sanat tarihçilerinin ilgisini çekecek düzeyde süsleme ve ayrıntılar vardır.

Cezerî, geometrik benzerlik kurallarından yararlanıp tasarlamış olduğu cihazların önce kâğıttan maketlerini yapmakta ve makilerine nihai şekli vermekteydi. İlk hesap makinesinden asırlar önce aynı sistemle çalışan benzer bir mekanizmayı geliştirdiği saatte kullanan Cezerî, sadece otomatik sistemler kurmakla kalmamış, otomatik olarak çalışan sistemler arasında denge kurmayı da başarmıştı.

Cezerî, otomatik kontrollü makinelerin ilki sayılan Fransız mekanikçi Jacquard’ın otomatik dokuma tezgâhından yaklaşık 600 yıl önce, değişik haznelerdeki suyun seviyesine göre ne zaman su dökeceğine, ne zaman meyve ve içecek sunacağına karar veren otomatik bir hizmetçiyi geliştirmiştir. Bazı makinelerinde ise hidromekanik etkilerle denge kurma ve harekette bulunma sistemine yönelen Cezerî, bazılarında da şamandıra ve palangalar arasında dişli çarklar kullanarak karşılıklı etkileme sistemini kurmaya çalışmıştır. Kendiliğinden çalışan otomatik sistemlerden sonra su gücü ve basınç etkisinden yararlanarak kendi kendine denge kuran ve ayarlama yapan dengeyi oluşturması, Cezerî’nin otomasyon konusundaki en önemli katkılarından birisidir. Cezerî tarafından yapılıp kullanılan ve modern mühendislik terminolojisine giren makine parçaları üzerine yaptığı çalışmalarının en önemlilerinden bir diğeri de konik vanalardır. Cezerî’nin eseri bilinmeden önce, bunların ilk defa Leonardo da Vinci tarafından 16. yüzyılda kullanıldığı söylenmekteydi. Kapalı kum kutularında pirinç ve bakır döküm, tekerleklerin balansı, su akıtan savakların ayarlanması, çarpılmayı en aza indirmek için ahşabın tabakalar halinde kullanılması, ahşaba aşınmasına sebep olan sürtünmeyi azaltan yağ yedirilmesi, gerçek anlamda emme borusunun kullanılması, suyunu belli bir zaman aralığı ile boşaltan kaplar ve daire sektörü dişlileri mühendislik literatürüne kazandıran Cezerî’dir.

Cezerî, İspanya’dan Çin’e kadar yayılan İslam’ın evrenselliğine duyduğu hayranlığını ve İslam’ın kadim Doğu ve Batı kültür ve medeniyetlerinin birikimini nasıl içselleştirdiğini göstermek için bunlara ait çok anlamlı sembolleri kullandığı Filli Su Saatini tasarlamıştır. Cezerî bu düzeneğinde, Yunan (Arşimet) su prensibiyle hareket eden, görsel olarak Hint su saati ve filini, Arap kıyafetleri sultan, kâtip, seyis gibi figürleri, Mısır Zümrüdüankasını, İran halısını ve Çin ejderlerini kullanmış ve sonuç olarak ancak İslam medeniyetinin başarabileceğine inandığı muazzam bir eser ortaya çıkarmıştır. Fil sembolünün sultanı ve asilliğini, halının tahtı ve iktidarı, Zümrüdüanka’nın yeniden doğuşu ve ebediliği, ejderin cesaret ve zaferi simgelediği ve son olarak düzenekteki kalenin üzerindeki şahsın ise, Haçlılar karşısındaki hezimetlere son verip Kudüs’ü yeniden İslam ile şereflendiren Selahaddin Eyyubi olduğu düşünülmektedir. Filli Su Saatinin ilki 1976’da Dünya İslâm Festivali için Londra Bilim Müzesi’nde, diğeri de 1/2 ölçeğinde İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yeniden yapılmış ve çalıştırılmıştır. Filli su saatinin Dubai’deki İbn Battûta Merkezi’nde bulunan orijinalinin yaklaşık üç katı büyüklüğünde olan modern bir modeli ise, 7 metrelik yüksekliğe, 4.5 metre uzunluğa, 1.7 metre ene ve 7.5 ton ağırlığa sahiptir.

Batılı bilim tarihçileri diğer katkılarını görmezden gelseler bile, Cezerî’nin makinelerinden birinin, su çarkı ile işleyen tulumbasının modern mühendisliğin gelişmesine doğrudan doğruya katkıda bulunduğunu kabul ederler. Su çarkında kullanmış olduğu “krank mili” günümüzde bütün motorlu vasıtalarda bulunmaktadır. Her ne kadar daha önce yapılmış bazı sistemlerde de bulunsa da, bunların hareketi elle sağlanıyordu. Hâlbuki Cezerî bu hareketi rüzgâr enerjisi ile sağlamayı başarmıştır. Krank milinin önemli kılan üç özelliği bulunmaktadır: Birincisi; bir hareketle iki yönde münavebeli ( gidip-gelmeli ) çalışan iki pistonun bir arada bulunması, ikincisi; dönüş hareketinin yani harmonik hareketin ileri geri yatay hareket haline dönüştürülmesi, üçüncüsü de; emme-basma tulumbasının en basit misalini teşkil etmesidir. Bu özelliklerinden dolayı Cezerî’nin bu çift tulumba sistemi, 19. yüzyılın başlarında icat edildiği bilinen buhar makinelerinin öncüsü ve ayrıca iki yönde hareket eden modern pompaların ilk örneğini temsil etmektedir.

Kaynakça
1001 İcat ve Sırlar Kütüphanesi: İslam’ın Altın Çağı, 2010 https://youtu.be/2QPhQ5lw2dM Erişim Tarihi: 10.10.2022
Akman, T. 1976. İlk Türk Sibernetik Bilgini Eb-Ül-İz. Bilim ve Teknik, 9(103), s. 1-4
Bir, A. 1998. Cizreli Bilgin İsmail Ebü’l İzz’in Mekanik Düzenleri. Hz. Nuh’tan Günümüze Cizre Sempozyumu, İstanbul, s. 137-159.
Cezerî, 2002. El-Câmi Beyne’l-İlm ve’l-Amel en-Nâfi Fî Sınaâti’l-Hiyel, Haz. Sevim Tekeli, Melek Dosay ve Yavuz Unat, Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Çakır, E. 2018. El-Cezerî’nin Hayatı ve İki Şamandıralı Değişken Fıskiye Adlı Çalışması, Y. Lisans tezi, Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Diyarbakır.
Çalışkan, D. 2015. Cezerî’nin Olağanüstü Makineleri: Kitab’ül Hiyel. Papersense, İstanbul.
Çalışkan, D. 2019. Cezerî’nin Olağanüstü Makineleri: Herkes İçin Cezerî. Babil Kitap, İstanbul.
Çeçen, K. 1981. El-Cezerî’nin Su Saatinin Rekonstrüksiyonu. I. Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi, 14-18 Eylül 1981. İTÜ, s. 321-337.
Göker, L. 1998. Fen Bilimleri Tarihi ve Türk-İslam Bilginlerinin Yeri, MEB, İstanbul.
İslam Dünyasındaki Mucitler Belgeseli 2009. https://www.dailymotion.com/video/xvjyqo Erişim Tarihi: 10.10.2022
Korkutata Y., 2012. El-Cezerî’nin Hayatı ve Sürekli Çalan Flüt Adlı Çalışması, Y. Lisans tezi, Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Diyarbakır.
Kuzu, A. 2013. El Cezerî-Dünyanın İlk Mühendisi, Paraf Yayınları, İstanbul.
Ökten, S. 1993. Cezerî, İsmâil b. Rezzâz. TDV İslam Ansiklopedisi, C. 7, s. 505-506, İstanbul.
Sezgin, F. 2008. İslam’da Bilim ve Teknik, V. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları.
Tez, Z. 2001. Bilim ve Teknikte Ortaçağ Müslümanları. Ankara.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?