Ne güzel söz, ne güzel ölüm şehidlik. En güzel tabiriyle cennet garantili ölümdür şehidlik. Ölüm acısı yok, kabir suali yok, kabir azabı yok, hesap yok, kitap yok, cehennem yok, yok, yok, yok. Ahiret açısından insanı sıkıntıya sokacak hiç bir şey yok. Tam aksine dünyada çektiğin sıkıntıya, acıya, zahmete karşı ölüm anından başlayarak tüm kolaylıklar, tüm güzellikler, tüm nimetler her şey, ama her şey vardır. Hatta bizim anlayamayacağımız ve bizlere açıklanmayan nice nimetler vardır.
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Onlar, Allah’tan gelen nimet ve keremin; Allah’ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler.” (Âl-i İmrân, 169-171)
Allah Rasulü (s.a.s) buyurur ki; “ Şehidin kanı kurumadan önce, onu, hurilerden ikisi, emzikli yavrularını çöl bir arazide kaybedip aniden bulan anne heyecanıyla, her birinin elinde (dünya ve içindekilerden daha değerli) birer takım elbise olduğu halde karşılar.” (İbn Mace)
Yine Allah Rasûlü (s.a.s) bir gün ashabına şöyle buyurur:
“Bu gece rüyamda iki adam gördüm. Yanıma gelip beni bir ağaca çıkardılar, sonra da bir eve götürdüler. O ev, şimdiye kadar benzerini görmediğim güzellik ve kıymette idi. Sonra o iki kişi bana, Bu eşsiz ev, ‘şehitlerin sarayıdır’ ’, dedi.” (Buhârî, Cihâd, 4; Cenâiz, 93)
Pekiyi, neden şehidlerin makamı bu kadar üstündür? Neden hiçbir makama verilmeyen Yüce Rabbimizin katında diri olmak nimeti şehidlere verilmiştir? Neden ahiret kolaylığının tamamı şehid olanlara verilmiştir?
Çünkü paha biçilmez değerli şeyler ancak bedelini ödeyenlere verilir. Hem de öyle bir bedel öderler ki, hayatlarının bir kısmında değil, bu dünyada kendilerine bahşedilen nimetlerin bir kısmıyla değil, her şeyleri ile bu bedeli öderler ve ebedi nimete kavuşurlar.
Şehidlerimizin hayatlarına baktığımız zaman mallarını, zamanlarını, rahatlarını, hayatlarını ve yeri geldiği zaman da canlarını seve seve Allah yolunda verdiklerini görüyoruz. Hem de acaba demeden, nasıl demeden, neden demeden, benden sonra ne olur demeden, çok çalıştım, yoruldum biraz dinleneyim demeden, biraz da başkaları koştursun demeden. Onlar öyle bir hayat yaşadılar ki, hayatlarının her anını seve seve bu bedel uğruna feda ettiler.
Tıpkı Hasan el-Benna gibi, çocukluğundan beri ümmetin derdi ile dertlenip, gözyaşları döken, çareler arayıp bu uğurda gece gündüz demeyip koşturan, uykusunu, rahatını, zamanını feda eden, Şeyh Ahmed Yasin gibi gençliğinden beri Rasulullah’ın emaneti olan Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı korumak için tekerlekli sandalyede olmasına rağmen yıllarca Siyonist hapishanelerinde yatan ve özgürlüğünü feda eden, Muhammed Mursi ve arkadaşları gibi işkenceler altında sağlığını feda eden, Ali Haydar Bengi gibi rahatını ve geride bıraktığı sevdiklerini, Furkan Doğan ve Esma Biltacı gibi gençliklerini feda eden ve daha nicelerini… Canlarını feda eden şehidleri görüyoruz.
Onlar, hayatlarındaki tüm maddi-manevi varlıklarını yüce Rablerinin istediği doğrultuda feda ettikleri için yüce Rabbimiz de bu fedakarlıklarını böylesine büyük mükafat ile taçlandırmıştır. “Şüphesiz Allah müminlerden canlarını ve mallarını kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır…” (Tevbe, 111) hal böyle iken Yüce Rabbimiz cenneti, şehidlik makamını ancak bedelini ödeyenlere verirken, bizler ne kadar da kolay sahip oluyoruz bu makamlara ya da sahip olduğumuzu zannediyoruz.
Bazen hayatlarında İslam’ın adından başka hiçbir alameti görülmeyen insanların, trafik kazasında öldüğü zaman trafik şehidi diye adlandırılması, bazen Allah’ın haram kıldığı bir fiili işlerken, bazen İslam’ın hükümleri hakim olmasın diye mücadele ederken ölen insanların farklı isimlerle şehid diye adlandırılması ne yazık ki en değerli makam olan şehidlik kavramının içinin boşaltılmasıdır. Ebedi kurtuluş yolunda rehberimiz olan Allah Rasulü (s.a.s) bakın ne buyuruyor: “…Allah yolun da ölen şehiddir…” (Müslim, İbni Mace, Beyhaki) Demek ki ona karşı savaş açanlar şehid değildir.
Ya da bizden önceki şehid kardeşlerimizin hayatına bakmadan hayatının bir bölümünü veya hayatında yalnızca bir ibadeti ile öne çıkan kardeşlerimizi şehid diye isimlendirebiliyoruz. Keşke o makama ulaşabilmek bu kadar kolay olsa, ama maalesef kolay değil…
Şehid demek, şahid demektir, o şehid kardeşlerimiz ki hepsi önce hayatları boyu Allah’ın rızası doğrultusunda bir hayat yaşayarak şahid oldular, sonra şehid oldular. Şehid olmak için illaki bir zalimin, bir kafirin kurşununa, bombasına hedef olmak gerekmez. , çünkü Efendimiz (s.a.s) buyuruyor ki; “Şehid olmayı Yüce Allah’tan samimi olarak dileyen kimseyi, Allah, rahat yatağında vefat etse bile, şehidlerin derecesine eriştirir.” (Müslim, İmâre, 156, 157; Ebû Davud, İstigfâr, 26; Neseî, Cihâd, 36; ibn Mâce, Cihâd, 15).
Tıpkı bu gün Mısır zindanlarında tedavi edilmediği için ölen Muhammed Mehdi Akifler gibi, tıpkı bu gün Siyonist hapishanelerinde işkenceden, açlık grevinden rahatsızlanıp ölen kardeşlerimiz gibi, tıpkı bu gün yeryüzünde zalimlerin, kafirlerin açlık ve susuzluğa terk ettiği, onların türlü işkence ve suikastları sonucu ölen kardeşlerimiz gibi.
Şimdi biraz düşünelim bizler ne kadar da kolay şehidlik istiyoruz?
O yüce makama ermenin biraz rahatımızdan, biraz malımızdan fedakarlık yaparak, biraz mücadele ederek şehidlik elde edilebilir mi?Bazen de namazsız mücahidler olarak elde edilebileceğini düşünerek ne de çabuk ve basit bir şekilde hepimiz şehid olmayı arzu ediyoruz.? Bu mümkün değildir. Bu makam o kadar basit bir makam değildir.
Şunu iyice anlayalım ki birilerinin bizi veya başkalarını şehid diye adlandırmasıyla şehid olunmuyor. Bu dünyadan birilerinin bizi nasıl uğurladığı değil, ahiret alemindekilerin bizi nasıl karşıladığıdır önemli olan. İşte şimdi şunu düşünme vaktidir: Gerçekten bizler bizden önceki şehid kardeşlerimiz gibi hayatımızın tamamını Allah’a adıyor ve şehadet makamına ulaşıncaya kadar bu uğurda her şeyimizi feda edebiliyor muyuz?
“İnananlardan Allah’a verdiği ahdi yerine getiren erler vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahidlerini hiç değiştirmemişler.” (Ahzab, 23)
Sırasını bekleyenlerden olmak dileğiyle…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?