“Hazret-i Eyyüb (a.s.)’ın zahirî yara ve hastalıklarının mukabili bizim bâtıni, ruhî ve kalbî hastalıklarımız var. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyüb’den daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz.”¹
Bahsi edilen, bizi bu derece yaralı gösterecek olan iç hastalıklarımız nelerdir?
Zahirî ve batınî olmak üzere hastalıklar iki farklı küme etrafında toplanabilir. Zevahirde var olan hastalıklarımız, kişinin bedenine gösterdiği ilgisizlikten, tembellikten ve hareketsiz kalma hâllerinden oluşabileceği gibi çevre ve iklim kaynaklı da olabilir pek tabi. Batınî hastalıklardan kasıt ise; kalbimizi, ruhumuzu, düşüncelerimizi bizden sebep ile ele geçirmiş olan bozulmalardır. Nasıl ki yanlış kullanılan ilaçlarla, âni yapılan hareketlerle, içeriği belirsiz gıdalarla bedenimize zarar verebiliyorsak; kalbimizi de su-i zan, gıybet, kibir ve daha sayabileceğimiz ahirete fayda vermeyip ve dahi ondan eksiltecek malayani düşünce ve işlerle de bozabiliriz. Ayet-i şeriflere baktığımızda ise kalbinde hastalık olanlar, “Münafıklar” olarak geçiyor. Yani kalpleri ele geçiren bu hastalık münafıklık ile beraber zikrediliyor. Tehlikesi çok açık değil mi?
Kalp diye zikrettiğimiz şey ise kişinin yumruğu kadar olarak tasvir edilen o organ değildir; bilakis daha derin bir anlamdır burada bahse konu olan. Bu bozulmanın ilk kaynağı nefistir. İnsan bedeni aç kalınca nasıl ki canı her türlü yiyeceği isterse, nefis aç kaldığında da kişinin kalbini ele geçirmek ister. Üstelik o, eline ne verilirse verilsin sürekli doyumsuzdur. Nefsin kalbe bıraktığı o ilk kıvılcım kibirdir. Fıtrattan dolayı bir pohpohlama yeterlidir kibir meşalesinin yanmasına. Alay, nispet, haset ve gıybet ile ateşi harlandıkça da alevlenir ve kalp tümüyle hastalığa düşer.
İnsan, bedeninde tespit ettiği rahatsızlık için deva bulmak için yahut tetkik edilip rahatsızlığının tespiti için uzmanlara başvurur, reçetesini onlarda arar. Öyleyse kalbî rahatsızlığımız yani manevi hastalığımız için reçeteyi nerede aramalıyız?
Resûlullah (s.a.v.) “Mümin kul günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer pişman olarak bağışlanmasını dilerse, nokta silinip kalbi cilalanır. Günah işlemeye devam ederse, siyahlık kalbini sarar.” diye buyurmuştur.² Tövbe, kul ile Rabbi arasında cereyan eden manevi bir haldir. O halde tövbe, kalbî hastalıklardan arındırmada bir tedavi yoludur.
Yine başka bir hadiste “ Ölümü çok hatırlayanın kalbi ihya olur, ölümü de kolaylaşır.”³ diye geçmektedir.
Beyhaki ise “Kalplerin cilası ölümü çok hatırlamak ve Kur’ân-ı Kerim okumaktır.” diye aktarmaktadır.
Kul genellikle ölümden gafil bir hayat sürer lakin ölümü sıkça hatırlamak günahlardan alıkoyar ve kalbi pak tutar. Her kul muhakkak acizdir ve bu acizliğinin farkında olmalıdır. Tevazu ve ihlas ile ibadetlerine sarılarak kalbini temizlemelidir.
Velhasıl;
Kalplerimize daha dikkatli bakalım. Onu yaralayabilecek her türlü mikroptan koruyalım. Bu hastalığın reçetesini biz takip ediyoruz. O hâlde her birimiz, kendi kalbimizin uzmanıyız.

1. Lem’alar/ İkinci Bölüm.
2. Müsned, II, 297; Tirmizi, Tefsir 83/1.
3. Deylemi.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?