Viranşehir’de Hakka Şehâdetle Yürüyen Kardeşimiz: Mella Halil
İslâm davası şehitlerin kanıyla daha da yücelere yükselmiştir. Şehitler İslâm davasının harcı ve o binanın çimentosu gibidirler. Davanın daha da sağlam ve daha da sarsılmaz bir hal alması yolunda kanlarını akıtan, gözü pek, korkusuz yiğitlerdir.
İşte Viranşehir’in yiğit evlatları böyle bir yiğidi 31 Aralık 1996’da bağrından çıkardı ve Allah’a uğurladı. Cennete uğurladı… İslâm’ın bu yiğit genci Seyda Mella Halil Erbaş idi.
Doksanlı yıllar Müslümanların alınıp götürüldüğü yıllardı. Faili meçhul öldürmelerin had safhalarda olduğu bir dönemdi. İşte böyle bir dönemde Halil Hocamız aramızdan ayrıldı. Cennetlere yürümek üzere ayrıldı.
Aralık 2016’da Viranşehir’deki kardeşlerimiz onun aziz hatırasına bir şehâdet programı düzenlediler. Bu programın, şehâdet bilincinin daha da güçlenmesine ve Viranşehir halkının genç dimağlarında şehâdet arzusunun daha da parlatılmasına vesile olduğu muhakkaktır. Çünkü sahneye çıkan her genç “Ben Hasan el-Benna’yım, ben Şeyh Ahmet Yasin’im, ben Seyyid Kutub’um, ben Mella Halil’im” diyordu.
Mella Halil, dava arkadaşlarının anlatımıyla İslâm davasının cesur ve gözü pek yiğidi, sahip olduğu kıt imkânlara rağmen davasını Viranşehir’de yayma kararlılığında olan bir mücahit, modern asrın insanına ilmi geleneği aktarmak için medrese kuran bir âlim idi. İslâm için çıktığı bu güzel yolda Allah (cc) onu şehâdet gibi bir üstün mertebeyle mükâfatlandırdı. O, Viranşehirli gençlere şehâdeti emanet etti. İşte bu yolda Allah’ın izniyle daha nice gençler harekete geçecek ve onun miras bıraktığı İslâm davasını kanlarıyla daha da yüceltmek için seferber olacaklardır.
Halil Hoca geride İslâm’a hizmet edecek erler bıraktı. Onlarla ilgilenmişti. İslâm’a dair bildiği hakikatleri onlara aktarmıştı. Gece ve gündüzlerini “Allah’ın sözü yücelsin” diye harcamıştı. Bu sayede çok sayıda İslâm davetçisi yetiştirdi. Şimdi geride bıraktığı erler İslâm’a hizmet bayrağını devraldı. İşte o erlerin,
Gayeleri Allah
Önderleri Resûlullah
Anayasaları Kur’ân
Allah yolunda ölmek en büyük arzularıdır.
Diyarbakır’a Şehit Olarak Dönen Kardeşimiz: Ali Haydar Bengi
Şehit, İslâm davasının harcıdır. Bu harç, tuğlaların yükselmesine vesile olur. Ali Haydar kardeşimizin şehâdeti de Diyarbakır’da İslâm davasının yücelmesine çok ciddi bir katkı yapmıştır. Gazze’ye yol alan Mavi Marmara gemisinde şehit olup da naaşı Diyarbakır istasyon meydanına getirilince mahşeri bir kalabalık toplanmıştı. Kimi kardeşleri ağlıyor, kimisi tekbir getiriyordu. Onu sevenler mikrofonu ellerine alıp hatıralarını paylaşıyorlardı. Fakat bir şehâdet yıldönümü anma programında Filistinli bir gencin onun hakkında söyledikleri daha farklıydı. Onunla gemide tanışmış, sohbet etme imkânını elde etmiş ve kısa süreliğine de olsa beraber olmuşlardı. Filistinli kardeşimiz onun samimiyetinden bahsetmişti. İhlâslı duruşunu dile getirmişti. Hatta bu genç, Ali Haydar kardeşimizin şehâdetinden bir yıl sonra Diyarbakır’a davet edilince Ali Haydar kardeşimizin şehâdeti sırasında üzerinde bulunan yeleğini beraberinde getirmişti. Onu bir hatıra olarak saklamıştı ve bunu orada bulunanlardan birine hediye etmek için getirdiğini söylemişti. Güzel bir şey yaptı. Gençler arasında şehâdet özlemini canlı tutmayı arzu etmişti ve bunu başardı.
Şehit Ali Haydar, geride şehâdete aday erler bıraktı. Geride kalan kardeşlerine mesajı şu ayet oldu:
“Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzab; 23)
Bu kervan durmayacak. Derslerimizde şehit ve şehâdet işlendikçe daha nicelerimiz Allah yolunda şehit olacaktır. Bizler Allah’tan bunu samimi bir şekilde isteyelim ki Allah bize nasip etsin. Bizler Allah yolunda ölelim ki ümmet yaşasın. Bizler canımızı feda edelim ki istikbalde İslâm’ı müdafaa edecek olan nesiller hayatta kalsın. Bu sebeple hayatı iman, cihad ve şehâdet şuuruyla yaşamak gerekir..

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?