Herkesi celbeden bir cümle vardır. O cümleyi görür görmez bir hikâyenin ardına düşersiniz. Kimdir bu sözün sahibi, kime ithafen söylendi dersiniz. Acaba kendisine söylenen kişi, bu dikkat çekici cümleye dair özellikleri üzerinde taşıyor mu, diye merak edersiniz.
Benim de onu tanımama bir cümle vesile oldu. Yıllardır onu tanımamış olmanın hüznünü taşıdım. “Hangisine sevineceğimi bilmiyorum, Hayber’in fethine mi, yoksa Ca’fer’in gelişine mi?” evet işte o cümle buydu. İlk duyduğumda sanki daha önce hiç Ca’fer b. Ebû Tâlib hakkında bilgim yokmuş gibi hissettim kendimi. Kimdir bir Fetih sevincine eşdeğer olan adam? Evet Efendimiz’in (sav) amcası olan Ebû Talib’in oğluydu.
Kıtlık yıllarında kalabalık bir ailede doğduğu için bakımını amcası Abbas üstlendi. Kardeşi Ali ise Efendimizin yanında büyümüştü. Günler hızla geçmiş ve İslâm’la şereflenmişti bu yiğit. Baskılar artmış O da diğer kardeşleri gibi birçok bedel ödemiş ve Habeşistan’a hicret etmek zorunda kalmıştı. İşte burada onu tanıyacaksınız. Hani Efendimiz (sav) onu kafile başkanı seçmişti. Sonra Habeşistan Kralı Necaşi ile konuşmuştu. Aslında, hepimiz buradan tanıyoruz onu. Güçlü hitabı ile biliyoruz o yiğidi. Meryem suresinin ilk ayetlerini okuyarak nasıl Necaşi’nin gözyaşlarına sebep olduğunu biliyoruz. Böylece Habeşistan’da güven içinde yaşamışlardı. Fakat buradaki görev bitmiş Ca’fer de yeni bir hicrete hazırlanmıştı. Mekke’ye yani vatanı bildiği yere uğramadan içindeki özlem ile Medine yoluna düşmüştü. Bu yüzden de kendisine “Zül-hicreteyn” iki hicret sahibi denmişti. İşte burada o cümle söylendi Medine’ye vardığında bir Fetih ile dönüyordu müslümanlar. Fakat Ca’fer de bir Hayber kadar sevindirdi. Çünkü Efendimiz’e (sav.) ahlâk ve görünüş bakımından en çok benzeyenlerdendi. Hatta bir gün Ca’fer’in oğlu ile Ebûbekir (ra)’in oğlu kibirlendi, herbiri diğerine: “Benim babam senin babandan daha hayırlıdır.” diyerek gurur duydular. Orada bulunan Esma aralarını bularak şöyle dedi: “Ben Araplar arasında Ca’fer’den daha hayırlı bir genç, Ebûbekir’den daha hayırlı bir yaşlı görmedim.” Belki de bu yüzden Hayber kadar mutlu etti. Rabbim hepsinden razı olsun.
“Her canlı ölümü tadacaktır” sünnetullah gereği Ca’fer de ölümü tadacaktı, ama şehit olarak… Mûte savaşında bize, “Şu güzel kokulara ve soğuk içeceklere sahip olan Cennete yaklaşmak ne güzel.” sözlerini söyleyerek, sanki Cennete yaklaştığını hissediyordu.
İki kolu kesilmişti, bu sebeple cennette ona Tayyâr (uçan) ve Zül-Cenâheyn (iki kanatlı) lakapları verilmişti.
İşte onun hikayesi. Bu yiğidi henüz tanımayan var mı? Ebül-mesâkin daima fakirleri gözeten ve şehit olduğunda belki de daha 40 yaşını bulmayan bu yiğidin yaşamını bilmeyen var mı?
Giderken ardında sadece üç yetim bırakmadı; yiğitliği, cesareti, hitabı, ikna ediciliği ve hicret adabını öğretti. Rabbim bizleri Firdevs’inde bir araya getirsin. Âmin!

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?