Hepimiz aynı yerden kanıyoruz. Her şey hakkında bilgi sahibi olduk(!) ama yine de göğsümüzdeki yaraları iyileştirebilmenin yollarına vakıf olamadık. İçimizdeki tufanın Nuh’u da kayıp, gemisi de… İçimiz, Kenan’ın koştuğu dağlara bile güven vermiyor artık! İnançlı yüreklerin ellerini geri çevirmekten haya etmez olduk. Her günü tufan olan bu ümmetin evlatlarını görmez olduk. “Niye yazıyorsun?” diyorlar. İçimdeki sesi susturabilsem, ben de yazmazdım!

Zaman ilerledikçe ilerlemiş olmuyoruz. Vadesi azalan bir esnaf gibi, buz satan bir çocuk gibi, sınava giren bir öğrenci gibi olduğumuzu neden unutuyoruz? Niye cennetten yalnızca insan ve taş çıktı biliyor musunuz? ‘Yakıtı insanlar ve taşlar olan’ o dehşetli yere bir imtihan vesilesi olmak için! Ya tüm dünyamızı inancımıza hibe ederek geldiğimiz yere geri döneceğiz ya da ahiretimizi heba ederek taşlarla beraber taşlaştırdığımız kalbimizle cehenneme sürüleceğiz!

Ölümün ilk ciddi belirtisi doğumdur. Bu gerçeği ihmal etmemeli ve her günümüz ölümle iç içe olmalı… Bizi diri tutan, bizi var kılan; inandıklarımızdır. ‘Vücuttaki et parçası’ bozulduktan sonra yaşıyor olduğumuzu iddia etmek tamamıyla yalandır. Günahların yağmur gibi üzerimize aktığı bu çağın dağdağasından kurtulmak, avucumuzda tuttuğumuz o kor ateşi muhafaza edebilmek kolay değil, biliyorum. Fakat biliyor ve inanıyorum ki bunu başarmaktan başka bir çaremiz de yok! Bu dünya daralma dünyası değil, dayanma dünyasıdır. Maskesi suratına küçük gelen, yıkmaktan binaları olan; entelektüel mütekebbirlerden uzak durarak, bileni değil; yapabileni severek, duymak istediklerini söyleyenlerin değil; doğruları söyleyenlerin peşinden giderek bunu gerçekleştirmek zorundayız.

İnsanlar ikiye ayrılır; Yûsuf ve kardeşleri diye. Yûsuf tek bir kuyudaydı, kardeşleri binlercesinde… Yûsuf (a.s) onları tüm kuyulardan çıkardı. Yalnızca kardeşlerini değil, Züleyha’yı da kurtardı. Züleyha onu sevdiğini zannediyordu; hâlbuki sevmek, sevdiğine benzemekti. Ona benzediğinde, iffet sahibi olduğunda, onun sevdiğini sevdiğinde hem Yûsuf’a kavuşmuştu hem de gerçek bir imana sahip olmuştu Züleyha. Etrafımız birbirlerini kuyulara atanlarla, gömlekleri önden/arkadan yırtılanlarla doldu. Kardeşlerimizi kurtarmalıyız; inanmanın, var olmanın bir gereği de budur.

Mazeret çok, fakat başka çaremiz de yok! İnsanlarla uğraşmak zaten zor, insan olmayanlarla uğraşmak daha da zor. Yağmuru sevdiklerini söylüyorlar, şemsiye açıyorlar. Güneşi sevdiklerini söylüyorlar, gölgeye kaçıyorlar.

  • Abi kimin kanadını iyileştirdiysek, uçup gitti.
  • Neden iyileştirmek istedin ki?
  • Uçabilsin diye!
  • O zaman derdin ne?

Mesela bir kuş, kanadı kırıldı diye ölmez. Kanadı kırıldı diye kahrından ölür!

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?