Hiç dikkat ettiniz mi? Üyesi olmakla iftihar ettiğimiz ‘Âdem-i Mahlûkat’, başımızın göğe ermesine vesile olan ‘Eşref-i Mahlûkat’ unvanına sahip olan biz insanların, bir an durup tefekkür ettiğimizde özellikle son yüzyılı müteakip yıllarda ne denli gaflet ve delalet içinde bulunduğumuz, vicdanı ölmemiş herkesin derinden hissedeceği bir gerçektir. Allah’ın (c.c.) bütün varlıkları emrine amade edip “halife-i ruy-i zemin” unvanıyla kendisine muhatap kabul eden ey insan! Zalimliğin bir gün seni de yok etme noktasına gelecek. Bu mükemmel düzene ve onun içindeki nazenin varlıklara böyle pervasızca saldırma ve tecavüz etme hakkını nereden alıyorsun?

İnsanoğlu daha çok kazanmak için, para için, güç için, iktidar için bu ihtiyar dünyada gün geçtikçe çirkinleşiyor. Karunvari isteklerle Firavun gibi her şeye hâkim ve sahip olmak istiyor. İsraf ve tüketim çılgınlığının bütün vahşetiyle yaşandığı çağımızda insanoğlunun gözü dönmüş durumda, önüne gelen her şeyi yutacak kadar vahşileşmiş bir ejderha suretine bürünmüş adeta. Oysaki ilahi adalet ve İslam ahlakı bize elimizdekine kanaat etmemizi emretmiş ve israfı da haram kılmıştır. Çağdaş denilen bu asrın medeniyeti ise; ‘Ben tok olayım başkası açlıktan ölse bana ne!’ mantığında hareket ediyor. Bu düşünce ve anlayıştaki bir toplumun, insan haklarını gözetmezken bitki, hayvan ve doğayı korumasını beklemek saflık olur. Vahşi kapitalist sistemin, bu temiz, Allah’ın güzel sanat sergisi olan küremizi yakıp yıkmaktan başka beşere verebileceği pek bir şey yok gibi. Hayatı boyunca beslendiği besin kaynağını kurutmaya, bindiği ağacı kesmeye, solduğu oksijeni kirletmeye çalışan İnsan, neslini tehlikelere ve ölümlere atma pahasına da olsa günümüzde yaşam alanını tüm çirkinliğiyle yok etmeye devam ediyor.

Denizler kirletiliyor, metropollerde hava solunamayacak derecede kötü, fabrikaların saldığı karbonmonoksit nedeniyle iklimler dengesini bozmuş, seller, hortumlar, kar fırtınaları, tsunamiler, ani hava soğumaları, aşırı sıcaklar, aşırı yağışlar ve kaçınılmaz felaketler… Her kış hava durumunun gündemi belli: Avrupa ve ABD aşırı soğuklar ve karla mücadelede acizliğini görüyoruz. Uzak Doğudaki muson yağmurlarıyla birlikte heyelan ve sellerle oluşan on binlerce ölüm ve kayıplar artık sıradan haberler olmuş. Yine mevsim değişikliğine bağlı olarak balinaların kıyıya vurarak intihar etmeleri, kutup buzullarının önlenemez erimesi sonucu yaşam alanlarının erimesiyle beraber kutup ayıları ile penguenlerin neslinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya gelecek kadar trajik bir hâl alması. Ne acı ki tüm bunların sorumlusu İnsanoğlu. Doğayı yok ederken kendi sonunu da hazırlıyor!

Çevreyi kirletme sorumsuzluğumuzu bizzat yaşadık. Bu hafta başında sabah saatlerinde can havliyle okulumuza sığınan bir kuşu öğrenciler idareye getirdiler. Sevindik, sevimli bir dostumuz oldu diye. Sevincimiz yarıda kaldı. Çünkü kuş yaralıydı, kanadından iki büyük yarası vardı. Yarayı irdelediğimizde son günlerin tartışmalı konusu naylon belası onu da sarmıştı. Naylon bir ip kolunu kesmiş adeta kangrene dönüştürmüştü. İpi kestik, yem ve su verdik. Hâlsiz ve yorgundu. Belli ki günlerce kan kaybetmiş, artık yaşama tutunma direncini yitirmişti. Hemen yarasının fotoğrafını çekip veterinere attım. Sonrasında Bismil’in yolunu tuttuk. Veteriner’e vardığımızda artık çok geçti. Bir can daha göçüp gitmişti bu dünyadan. Sorumlusu yine insan!
İnsanoğlunun sadece son yüzyılda yaptığı marifetlerin belki de onda birini hatırlayacak olursak:
Daha fazla petrol ve kömür için yüz milyon üzerinde insan savaşlarda hayatını kaybetmiş.
Deepwater Horizon Patlaması (2010) : 15 milyon litre ham petrol Meksika Körfezine yayılmıştır, 85 gün sonra ancak kuyu kapatılabilmiş, yüzbinlerce canlı feci şekilde telef olmuştu.

Oppau Patlaması (Almanya): 4500 ton amonyum nitrat vesülfat karışımı patladı.
ExxonValdez Kazası (California-Alaska 1989): Yeryüzünün başına insan eliyle açılmış en büyük felaket diye kayıtlara geçmiştir. 11 ila 38 milyon galon petrol denizde yayıldı. Felakette 250 bin deniz kuşu, 2800 su samuru, 300 fok, 247 kartal ve 22 balina telef olmuştur. Hâlâ o bölgede kum ve topraktan petrol çıkmaya devam ediyor.

Minamata Felaketi (Japonya 1932): Felakete bağlı binlerce felç, koma ve acı içinde ölüm!
Kuveyt Petrol Yangını (1991): Irak askerlerinin çıkardığı yangında 700 petrol kuyusu ateşe verildi. Yangın 7 ay sürdü. Kuzey yarım kürede asit yüklü yağışlar yıl boyunca sürdü ve binlerce hayvanın ölümü!

Çernobil Faciası (1986): Ruslar bu felaketi uzun süre dünya kamuoyundan sakladı. İskandinav ülkelerindeki anormal radyasyon olayı ortaya çıkardı. Patlamaya bağlı binlerce ölüm ve kanser vakaları tespit edildi. Hâlâ Karadeniz’deki kanser vakaları bu patlamaya bağlanıyor. (Not: İlkokul çağımıza denk gelen bu olaydan sonra fındık ihracatının durması üzerine iç piyasada tüketilmek üzere okullarda öğrencilere fındık kuru üzüm dağıtılıyordu.)
Hiroşima (Japonya 1945): 129 bin kişi öldü. Günümüzde bir o kadarda kanserli ölümler devam ediyor.
Nagazaki… İnsanoğlunun saymakla bitmeyen vukuatları var bu dünyada. (tsunami, hortum sel, kar fırtınaları, aşırı sıcaklar gündelik felaketler olduğu için sıralamaya gerek duymadım.)
Petrolün ortaya çıkmasıyla etkisi belki de yukarıda sıraladıklarımızdan daha fazla olan son günlerin popüler konusu hayatımızdaki ‘naylon’ gerçeğini unutmayalım. Bir plastiğin bin yıl boyunca doğada kaybolmadığı realitesinin yanında günde milyarlarca plastiğin tüketildiği ve doğaya terk edildiği gerçeği ise insanlığı derinden derine düşünmeye sevk etmeli. Bu plastiklerle topraklarımız verimsiz hâle gelip sularımız kirleniyor. Naylonlar artık okyanusları dahi kirletiyor. Okyanusların en ücra köşelerinde avlanan balıkların karnında naylon bulunuyorsa ciddi anlamda hayatımız tehlikededir.

Yıllar evvel naylonların kanserojen madde ürettiklerini bilimsel olarak ispatlayan Dicle Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. Hamdi TEMEL hocamızın buluşuna insanlık minnettar olmalı. Prof. Dr. Hamdi TEMEL hocamızın bilimsel çalışmaları sonucu Amerika’nın San Francisco eyaletinde plastik pet şişe yasaklandı. Bu buluş Türkiye’de bulunmasına rağmen Türkiye’nin değil de San Francisco’nun buluşa sahip çıkması ve gereğini yapması insanı üzüyor doğrusu. Hamdi Hocamın 1 Nisan 2016 yılında verdiği mülakatta: “Türkiye’de naylon poşet sorununu 10 kuruşa çözeriz” sözünü ise yıllar sonra hükümetin uygulamaya koyduğunu görüyoruz. Bu gelişme sağlıklı yaşam için toplumun naylondan kurtulması adına gayet olumlu bir adım.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.): “Yarın kıyamet kopacağını bilsen bir fidan dik’’ hadis-i şerifi doğaya ne denli sahip çıkmamız gerektiğini ve oksijen değerinin hayati önemini, abdest alan birisinin bol su kullandığını gören Hz. Peygamber (s.a.s.): “Akarsuyun kenarında da olsan suyu israf etme” diye uyarması, kaynaklarımızın önemini vurgulamaktadır. Yine çoğumuzun Hz. Peygamber (s.a.s.)’den nakledilen, “Günahkâr birinin, susuzluktan uluyan bir köpeğe, susuzluğunu giderinceye kadar su vermesi, bu olaya istinaden Cenab-ı Allah’ın o günahkârı affedip cennetine koyması” olayını yakinen biliyoruz. Bizler hayvanlar ve doğa karşısında son derece saygın muazzam bir dinin mensubuyken doğaya karşı sorumsuz davranabilir veya onu yok etme gibi bir cürette bulunabilir miyiz?

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?