“Asra yemin ederim, insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.” (Asr, 103/3)
Bu surenin ilk ayetinde zamana yemin edilerek, onun insan hayatındaki yerine ve önemine dikkat çekilmektedir.
Çünkü “Mutlak Zaman” hayatın tüm imkân ve fırsatlar alanıdır.
Yüce Allah (c.c) kıymetli bir gerçeklik üzerine yemin ederek bize zamanın önemini dikkat çekmiş, onu iyi değerlendiremeyen insanın sonunun ziyan olacağını ayette belirtmiştir. Bu hüsrandan (ziyan) ancak şu dört özelliğe sahip olanlar kurtulabilir.
1 -Samimi bir şekilde iman etmek.
2-İyi işler yapmak (sâlih amel), iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak.
3-Hakkı tavsiye etmek.
4-Sabrı tavsiye etmek.
Yüce Allah’ın dağlara ağır gelen emanetini yüklenen insanın, işinin vaktinden çok olmasıyla; vaktinin işinden çok olması arasında ne büyük uçurumlar vardır.
Vakti işinden çok olan ve vakti işinden çok olmayanların bıraktığı izler bir olmaz.
Geride iz bırakanlar farklıdır.
Nice insan vardır ki hayatının her alanını doldurup ömürlerine bereket koyarak bu fani dünyadan ayrılmışlardır.
Bazı insanlar da ne dünyadan ne de ahiretten nasibini almadan unutulup gitmişlerdir.
Zamanı en iyi şekilde değerlendiren ve bize zamanımızı nasıl geçireceğimizi öğreten peygamberler ve sahabeler vardır.
En güzel örneklerden biri;
Musap bin Umeyr, Medine’ye giden ilk öğretmen, elinde sadece henüz tamamı inmemiş Kur’ân vardı. Medine halkına Kur’ân’dan ayetler okudu, dinleyenlerin kalpleri ısındı ve Medine kılıç görmeden Kur’ân ile fethedildi. Biz iman ettik, “yeter bu kadar” diyerek kenara çekilip dinlenmediler.
Onlar için bir kişinin hidayetine vesile olmak, bir dünya (hayat) kurmaktan önemliydi. Bir ayeti öğrenip hayatlarına geçirmeden başka bir ayete geçmezlerdi. Elleri ve ayakları ağızlarından çıkanlara uyardı.
Allah’ın dinini herkese ulaştırmak (davet) için çok çalıştılar. Zamanlarını Allah’ın dinine hizmete adadılar. Hayatları gerçek bir hayata dönüşsün diye gayret üstüne gayret ettiler.
Ve yine doksan yıl öncesine baktığımız zaman, sesi duyulan, nefesi duyulan, Kahire’de kahvehaneleri dolaşan, uyuyan bir ümmeti uyandırmaya çalışan ve “işimiz vaktimizden çoktur” diyen Hasan el-Benna var.
Selahaddinler,
Ahmed Yasinler
Abdulaziz Rantisiler,
Muhammed Mursiler,
Zeynep Gazaliler,
Ve daha niceleri…
Az yaşadılar fakat ömürlerine ömür kattılar.
Aynı anda âlim, âbid, mücahit, hatip, zâhid olabildiler.
Onlar şu iki ayeti kendilerine şiar edindiler:
“O halde bir işi bitirince başka bir işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.” (İnşirâh, 7-8)
Dünyada yaşamaları ahiret için yaptıklarına mâni olmadı.
Namazları cemaatle kılmaları evlerini ihmal ettirmedi. Gece teheccüde kalktılar, gündüz maişetle uğraştılar. Yaptıkları ticaret cemaat faaliyetine katılmalarının önüne geçmedi. Yeri geldi gözü yaşlı oldular. Yeri geldi bakışlarıyla kâfirleri ürküttüler.
Herkes yaşadığı gibi ölmeye, öldüğü gibi dirilmeye, dirildiği gibi Rabbinin huzuruna çıkmaya mahkûmdur.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?