Ramazan ve İslam Dünyası

Bilindiği üzere Ramazan bir dayanışma ve kardeşlik bilincini güçlendirme ayıdır. Oruç en başta Allah’a karşı bir kulluk sorumluluğu ve ibadet olmakla birlikte hikmetlerinden biri aç ve ihtiyaç içindeki mü’minlerin sıkıntılarını hissetmek ve anlamaktır. Bu hikmet iman kardeşliğinin ve ümmet bilincinin önemine biraz daha dikkatimizi çekmektedir.

Ramazan ayı hayır ve bereket ayıdır. Senenin bütün aylarının en hayırlısı olan bu mübarek ayda yapılan iyiliklerin karşılığı kat kat fazlasıyla verilir. Bu ay her yıl büyük bereket ve hayırlarla gelir. Ramazan ayı aynı zamanda insanın salih amellerini ve hayırlarını artırması için bir fırsattır. Bu fırsatı iyi değerlendirerek, bu ayda salih amellerini ve hayırlarını artıranlar Ramazan’ın getirdiği bereketlerden ve hayırlardan daha çok yararlanmış olacaklardır mutlaka. Böylece -Resulullah’ın (sav) da müjdelediği üzere- rahmet, mağfiret ve cehennemden kurtuluş mükâfatına kavuşacaklardır.

Her yıl mübarek Ramazan ayında tüm İslam dünyasında büyük bir hareketlilik hissedilir. Ancak ne yazık ki bu yılın Ramazan ayında aynı zamanda tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınıyla savaşın devam etmesi Ramazan ayının hareketliliğini de etkilemektedir. Söz konusu salgın sebebiyle İslam ülkelerinin çoğunda camiler kapalı durumda. Cemaatle namazlar kılınmıyor. Her yıl Ramazan ayında umre ziyaretlerinde büyük bir artış gözleniyordu. Ancak bu yıl bu ziyaretlerin de önü kapalı. Ayrıca koronavirüs sebebiyle alınan tedbirler tüm İslam âleminde yeni bir ihtiyaçlılar kitlesi oluşturdu. Bu durum da yardım potansiyelinin önemli bir kısmının bu yeni ihtiyaçlılar kitlesine tahsis edilmesini zorunlu kıldı. O yüzden başka sebeplerden dolayı yoksul ve ihtiyaçlı durumda olan kalabalıklara yapılacak yardımlarda azalma olacağı anlaşılıyor.

Irak’ta Yeni Hükümet Kurma Çalışmaları

Irak’ta birtakım ekonomik sıkıntılar sebebiyle başlayan gösteriler karşısında İran’ı örnek alarak şiddete başvuran Başbakan Adil Abdülmehdi’nin olayların önüne geçme konusunda başarılı olamaması sebebiyle 30 Kasım 2019 tarihinde istifa etmesi ülkede bir hükümet krizinin ortaya çıkmasına neden olmuştu. Cumhurbaşkanı Berhem Salih hükümeti kurmak için önce Muhammed Tevfik Allavi’yi görevlendirdi. Ancak o, güvenoyu almak için Meclis’i toplayamaması üzerine görevi iade etmek zorunda kaldı. Sonra cumhurbaşkanı, Necef Valisi Adnan Ez-Zurfi’yi hükümeti kurmakla görevlendirdi. Ama o da başarılı olamadı ve görevi iade etme yoluna gitti. Bunun üzerine farklı siyasi kesimlerin desteğini aldığı düşünülen İstihbarat Dairesi Başkanı Mustafa El-Kazımi görevlendirildi.

Kazımi, 14 Nisan Salı akşamı Bağdat’ta, hükümet kurma çalışmalarıyla ve iktidara gelmeleri halinde öncelik verecekleri konularla ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda kuracağı hükümetin bakanlar kurulu listesini oluşturduğunu ancak liste üzerinde bir muvafakat sağlamak için değişik siyasi kesimlerin liderleriyle görüşmeler yapacağını çünkü yaptıkları çalışmanın farklı siyasi kesimler arasında bir ulusal diyalog sağlanılmasını gerektirdiğini dile getirdi. Dolayısıyla liste üzerinde bir muvafakat sağlanmasından ve farklı kesimlerin desteğinin alınmasından sonra güvenoyu için Meclis’e sunulacağını belirtti.

Yemen’de Tek Taraflı Ateşkesin Karşılık Bulmaması

Yemen’de Husi örgütüyle savaşan, ancak bu örgütün attığı füzeler karşısında iyice zorlanmaya başlayan Suudi Arabistan’ın liderliğindeki Körfez Koalisyonu 9 Nisan 2020 gecesinden itibaren tek taraflı ateşkes ilan etti.

Suudi yetkililer, ateşkesin Husileri Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğündeki barış görüşmeleri için müzakere masasına getirmeyi ve koronavirüsün Yemen’de yayılmasını engellemeyi amaçladığını bildirdi.

Suudi yetkililerin koronavirüs konusundaki iddialarının doğru olmadığı, asıl sebebin Husi militanlarının saldırıları karşısında artık iyice sıkışmaya başlamaları ve acze düşmeleri olduğu çok açıktı. Suudi Arabistan, ABD’ye yüz milyarlarca dolar ödeyerek yeni ve modern silahlar satın almasına rağmen Husi militanlarının saldırıları karşısında çaresiz kalmıştı ve bu yüzden ateşkes sağlanmasını istiyordu.

Ancak Husi örgütü Suud yönetiminin içine düştüğü durumu bildiği için onun aslında ilan ettiği ateşkese riayet etmediğini ve saldırıları devam ettirdiğini iddia ederek kendi tarafından saldırılarını sürdürdü. Bu yüzden Suud liderliğindeki Körfez Koalisyonu’nun tek taraflı ateşkes ilanı bir karşılık bulmadı.

Aslında Suud yönetimi ateşkesin uygulanmasını istiyordu ve Husi örgütünün yapılan girişime karşılık vermesi durumunda saldırılarını durdurmaya niyetliydi. Ancak Husi örgütü onun zorlandığını gördüğü için saldırılarını devam ettirmeyi tercih etti ve bu konuda kendini haklı çıkarmak için de Suud yönetiminin kendisinin ilan ettiği ateşkese riayet etmediğini ileri sürdü.

Hafter Milisleri Saldırmaya Devam Ediyor

Suudi Arabistan yönetiminin Yemen’de tek taraflı ateşkes ilan ederken bu ülkede koronavirüsün yayılmasını önleme gibi bir amaçları olduğu iddiasında samimi ve gerçekçi olmadığı Libya’da sergilediği tavırdan anlaşılıyordu. Koronavirüs tehlikesi Libya için de geçerli olduğu ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres bu salgının yayıldığı dönemde çatışmaların olduğu bölgelerde ateşkese gidilmesi çağrısında bulunduğu halde Libya’daki fitne örgütünün lideri Halife Hafter bütün çağrılara kulak tıkayarak saldırılarını sürdürmeyi tercih etti. Çünkü arkasında duran Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır gibi ülkeler onu saldırılarını sürdürmeye teşvik ediyor ve bu arada ihtiyaç duyduğu askeri teçhizatı, silahı ve parayı da temin etmeye devam ediyorlardı. Ancak bu arada Türkiye’nin fiili olarak desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) bağlı askeri güçler Hafter milislerine karada önemli darbeler vurarak bazı stratejik noktaları kurtarmayı başardılar. Bunun üzerine Hafter’in militanları yine saydığı dikta rejimlerinin temin ettiği uçakları ve roketleri kullanarak sivil hedeflere yönelik saldırılar düzenlediler. Saldırılarında özellikle koronavirüsle mücadele için tahsis edilen hastaneleri hedef almaları ise dikkat çekiyordu.

Gazze’ye Abluka Devam Ediyor

Koronavirüs tehlikesinin Gazze halkını da ciddi şekilde endişelendirmesine ve burada bu salgınla mücadele için gerekli tıbbi malzemelerin ve ilaçların mevcut olmamasına rağmen siyonist işgal rejimi bu bölgeye uyguladığı insanlık dışı ablukayı yumuşatma çağrılarına hiçbir şekilde olumlu karşılık vermedi. Tabii işgal rejiminin ablukası yüzünden hem hastalıkların teşhisinde kullanılacak malzemelerin son derece yetersiz olması hem de tedavide kullanılacak tıbbi malzemelerin ve ilaçların bulunmaması bu bölgede sağlık hizmetlerinden sorumlu yetkilileri ve bu alanda çalışanları ciddi şekilde endişelendirdi.

İşgal rejimi Kudüs ve Batı Yaka bölgesinde de koronavirüsün salgınının etkisini göstermesine rağmen evlere baskınlarını ve tutuklamaları da durdurmadı. İşgal rejiminin bir yandan da dünya kamuoyunun koronavirüs gündemine kilitlenmesini yahudileştirme faaliyetlerini hızlandırmak, bu amaçla yeni projeleri onaylamak ve yeni gasp işlemleri gerçekleştirmek için değerlendirdi.

Suudi Arabistan Siyasi Tutukluları Serbest Bırakmamakta Israrlı

Koronavirüs salgınından dolayı dünyada muhtelif ülkeler cezaevlerini en azından kısmen boşaltarak buralardaki yoğunluğu azaltmaya çalışıyor. Suudi Arabistan’daki dikta rejimine de hiçbir hukuki gerekçe olmaksızın sırf düşüncelerini açıklamalarından dolayı hapse atılan siyasi mahkumları serbest bırakması için çağrılar yapıldı. Ancak Suud diktası bu çağrılara hiçbir şekilde karşılık vermediği gibi yine siyasi sebeplerle yeni tutuklamalar gerçekleştirdi.

Suud rejimi aynı zamanda onlarca Filistinliyi yine tamamen siyasi sebeplerle, Suud yasalarına göre herhangi bir suç işlememiş olmalarına rağmen sırf işgalci siyonist rejimi memnun etmek amacıyla hapiste tutuyor. Bunların arasında Hamas’ın yıllardan beri Suudi Arabistan’la bağlantılı işlerini yürüten 81 yaşındaki Dr. Muhammed Salih El-Hudari ile onun oğlu Hani de var. Suud rejimi Filistinli tutukluların serbest bırakılması çağrılarına da hiçbir şekilde karşılık vermedi.

Suud rejiminin bu tutumu da Yemen’deki tek taraflı ateşkes ilanında bu ülkede koronavirüsün yayılmasını önlemeyi amaçladığını iddia etmesinde ne kadar samimiyetsiz olduğunu ortaya koyması açısından dikkat çekicidir.

Hindistan’ın Cammu-Keşmir’e Nüfus Kaydırma Oyunu

Hindistan’daki ırkçı yönetim, bu ülkede uzun süreden beri kalmalarından dolayı ülkenin nüfusuna geçirileceklerden Müslümanları müstesna tutmasına yani yeni vatandaşlık yasasında Müslümanlara karşı çok belirgin bir şekilde ayrımcılık yapmasına rağmen Cammu Keşmir’de 15 yıldan fazla kalanların oranın kalıcı sakinleri olarak kabul edilmesine dair karar aldı. Böyle bir karar almasının amacı ise tabii ki Cammu Keşmir’in demografik yapısını değiştirmek, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bu eyalette Müslümanların sayısını azaltmak. Hindistan yönetimi yıllardan beri buraya bir nüfus kaydırması yapmaya çalıştığı için Müslümanların oranlarında zaten bir azalma oldu. Şimdi 15 yıldan fazla süredir bu eyalette yaşayanları buranın nüfusuna dahil etmek suretiyle demografik yapıyı kalıcı bir şekilde değiştirmeyi hedefliyor.

Koronavirüsle Savaşın Arka Planındaki Petrol Savaşı

Koronavirüs sebebiyle özellikle turizm alanındaki çalışmaların durması, ülkeler arası ve şehirler arası yolculukların son derece azalması, uluslararası uçak seferlerinin tamamına yakın bir kısmının iptal edilmesi, petrolle çalışan bazı sanayi kurumlarının çalışmalarına ara vermesi ve benzeri sebeplerden dolayı petrole ihtiyaç ciddi şekilde azaldı. Bu da arka planda bir petrol savaşının ortaya çıkmasına neden oldu. Petrol ihraç eden ülkeler müşterilerini kaybetmemek için fiyat yarışına girdiler ve satış fiyatlarını aşağı çektiler. Fiyatların son derece düşürülmesine rağmen yine üretilen petrolün tamamının satılması için gerekli sözleşmelerin yapılamaması üzerine ülkeler müşterilerini ileri dönemlerde koruyabilmek amacıyla eksiye düşürdüler. Bu durum da ekonomilerinde büyük ölçüde petrole bağımlı olan ülkelerin ciddi şekilde zorlanmasına neden oldu.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?