“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa, 135)
Günümüz şartları içerisinde Müslümanın konumunu şeffaf bir şekilde belirleyemediği ve net bir tavır sergileyemediği alanlardan biri de siyaset ve partiler konusudur. Müslümanın siyaseti ve belli bir tarafa meyletmesi, bir siyasi parti gibi davranmak veya siyasi bir partiyi sınırsızca desteklemek ve bir diğerine karşı körü körüne çıkmak şeklinde olmamalıdır. Siyaset, ümmetin/milletin dertleriyle dertlenmek anlamındadır. İktidar gücüne ve milli bir iradeye sahip olmak, İslam’ın temel esaslarından biridir. Milletin bağımsızlığını ve özgürlüğünü gerçekleştirmek için yürütme organının ıslah edilmesi için çaba sarf etmek çok önemlidir. Bundan dolayı hikmet sahibi bir Müslüman, sü- rekli pusulayı hakka çevirmek ve her daim yelkeni İslam’ın rüzgarına doğru açmak için çaba göstermesi ve uğraşması gerekmektedir. “Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki, Allah muhsinlerle beraberdir.” (Ankebût, 69)
Körü körüne yapılan particiliğin etkisiyle hem yönetenlerin hem de yönetilenlerin içini düşmanlık ve kin ateşi bürümüş durumdadır. Siyasi fikir ayrılıklarının insanlar arasındaki sevgiyi yok etmeyeceği söylense de particilik hiçbir zaman bu şekilde anlaşılmadı ve böyle uygulanmadı. Bilakis, insanların hem şahsi hem de genel meselelerde aralarındaki bağları koparmasına varacak kadar ileri derecede bir düşmanlık ve kin sebebi olarak anlaşıldı. Bu kör partizanlık, karşıt görüşteki tarafın/partinin savunduğu doğruları yanlış, kendi taraf ve partisinin savunduğu yanlışları ise doğru olarak görmesine kadar vardı. Ülkenin geleceği ile ilgili en önemli meselelerde bile milli bir birlik sağlanamıyor. Köklü bir düşmanlığa dönüşen bu kindarlığın ve particilik anlayışının bazı neticeleri ise; muhalifini yok etmek/yıpratmak ve onların tuzaklarından korunmak şeklinde bir gerginlik atmosferi oluşturmaktadır. İktidara gelen partiler de bütün dikkat ve gayretlerini bu iki hususa odaklamakta, muhalefetteki partiler de bu hususta onlardan aşağı kalmamaktadırlar. Böylesi bir gerginlik ortamında ise, dostlar ağlamakta, düş- manlar ise sevinmektedirler.
Müslümanları bir devlet hayalinden uzaklaştıranlar, siyasetin kötü ve ihtilafı körüklediği konusunda ikna edenler, Müslümanları devlet ve siyasetin silahlarıyla vurmaktadırlar. Din ve devletin birbirinden ayrı olması gerektiğini söyleyerek ‘laiklik’ putunu elimize sıkıştıranlar, acaba gerçek anlamda bir laikliği uygulayabilmişler midir? Onların anlayışında siyaset dine hizmet eder, bizde ise siyaset dini düşman görmektedir. Ne yazık ki böyle bir trajediyle Müslümanların ellerinde, kabuk mesabesinde işe yaramayan bir güç, hiçbir anlam ifade etmeyen şekil ve isimler kaldı. Gayrimüslimler, İslam’ın ayrı, sosyal hayatın ayrı şeyler olduğunu, İslam’ın ayrı ve kanunların ayrı şeyler olduğunu, iktisadi meselelerin İslam’la hiçbir ilgisinin olmadığını, İslâm’la kültürün farklı şeyler olduğunu ve İslam’ın siyasetten de uzak olması gerektiğini Müslümanlara kabul ettirdiler. Üstad Hasan el-Benna konuyla bu ilgili şöyle söylemektedir: “Eğer İslam siyaset değilse, sosyal hayat değilse, ekonomi değilse, kültür de değilse, peki, ya nedir o zaman İslâm? Şuursuz kalplerle eğilip kalkmalarımız mı? Ya da Râbiatü’l Adeviyye’nin “Tevbelerimiz bile tevbeye muhtaç!” sözündeki gibi bilinçsizce, dil ucuyla söyleyip durduğumuz, ağzımızda gevelediğimiz birtakım sözcükler midir İslâm? Kardeşlerim, Kur’an böyle bir din anlayışı için mi mükemmel, sapasağ- lam ve ayrıntılı bir hayat düzeni olarak indirildi? “Ayrıca bu Kitab’ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” (Nahl, 89)
İslam düşmanları, işte böylesine basit ve anlamı son derece daraltılmış sınırlı bir İslam anlayışını Müslümanlara empoze etmek istemektedirler. Belli alanlarda göstermelik özgürlükler sunarken, diğer bir taraftan atom bombası etkisi yapacak stratejik hamleler yapmakta ve bizi söz söylememiz gereken sahalardan uzak tutmaktadırlar. Derin ve geniş sulara inmemize engel olmakta ve bizleri siyasetten uzak tutarak, particiliğin kindar ve ahlaksız alanına çekmektedirler. Müslümanın en büyük siyaseti; kardeşliktir, adalettir ve karşılıksız sevgidir. Bunun gerçekleşmesi için de fedakarlık, ciddiyet ve mertlik duygularının güçlü tutulması gerekmektedir. Gayrimüslimler menfaatleri gereği birleşip ittifaklar kurarken, neden Mü’minler ayrık ve dağınıktır? Hangi önemli düşünce ve yaklaşım Mü’minlerin birliğinden ve birbirlerini sevmelerinden önemli olabilir? Ülkelerimizdeki asıl düşmanlar ve piyonlara dikkat edilmeli, kurban ettiğimiz onca cana ve kaybettiğimiz değerlere acımalıyız. Aksi takdirde elimizde tuttuğumuz ve kendimizi oyaladığımız her ne ise, kendimizle beraber onları da kaybedeceğiz. “Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkarcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onları, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir.” (Fetih, 29)
Recep SONGÜL
Davet ve Kardeşlik Vakfı Yön. Kur. Başk