Hamd ü senâ âlemlerin rabbi olan Allah’a (c.c) aittir. Allah’ın salât ve selamı kulu ve elçisi Muhammed’in (sav), ailesinin, sahabesinin ve onun izinden gidenlerin üzerine olsun. Âmin… Bu makalede Eğitim Risalesi fehm rüknünün 16. Maddesini açıklamaya çalışacağız.

Fehm-Anlamak: Madde 16: Hatalı örf ve gelenekler, dinî nassların hakikatini (gerçek manasını) değiştirmez. Lafız ve tabirlerle amaçlanan manadan emin olmak için iyi çalışılmalı, mananın sınırları net bir şekilde ortaya konmalı ve nerede durulacağı iyice belirlenmelidir. Aynı zamanda dinî ve dünyevî hususlarda kelime oyunlarından şiddetle kaçınılma­lıdır. Önemli olan (itibar edilecek) lafızlar-söylemler değil, amaçlanan manalardır.”

Bizim için bağlayıcı olan İslâmî öğretilerdir, Müslümanların zamanla edinmiş oldukları gelenekler değildir. Duyarlı bir Müslüman, sahada ve günlük hayatta gördüklerini doğru bir şekilde tanımlamalı ve hangi kategoriye girdiğini belirlemelidir. Gerek bireysel ve gerek toplumsal düzeyde Müslümanlarda hüküm süren söylem, davranış, adet ve geleneklerin dayanağını, tarih içerisinde onlarda meydana gelen değişimi, anlam kaymalarını, bazı sözcük/kavramların bilinçli olarak ilgisiz alanlarda kullanılmasını irdelemelidir.

İslâmîöğreti ve prensipler bazen bir toplumda tam veya tama yakın bir uygulama fırsatını yakalayabilir. Böylece o toplumun uygulamalarına ‘İslâmîuygulamalar’ mührünü vurabiliriz. İslâm’ın ilk asır uygulamalarının ezici çoğunluğunu bu kapsamda değerlendirebiliriz. Bu nedenle biz Müslümanlar, İslâm’ın teorik kısmını anlattığımızda hemen onu dört halife ve sahabe uygulamaları ile taçlandırırız. Yüce Allah’ın adaleti, doğruluğu, cihadı, namazı, infakı vs. emrettiğini söyler, en başta Allah Resûlü (sav) ve sahabe olmak üzere örnek Müslümanların bunu nasıl uyguladıklarını örneklerle açıklarız. İslâm’ın ilk üç neslinin (sahabe, tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn) uygulamalarını genel bir şekilde bu kapsamda değerlendirebilir ve bunları izleyen Müslümanların İslâm’a uygun uygulamalarının kıyamete kadar devam edeceğini söyleyebiliriz.

Fakat bunu ne kadar genelleyebiliriz? Tarih boyunca Müslüman şahıs, devlet ve toplulukların uygulamalarına nasıl bakmalıyız? Bunların söylem, davranış ve uygulamalarını İslâmî uygulamalar olarak görebilir miyiz? Bunları İslâm’a mal edebilir miyiz? Emevî, Abbasî, Osmanlı uygulamalarını nasıl okumalıyız? Maalesef bazı şahıs ve dönemlerin uygulamaları İslâm’ın ruhundan ve şer’i amaç ve hedeflerden son derece uzaktır.

Yukarıdaki ve diğer bazı nedenlerden dolayı Müslüman birey ve topluluklarda görülen ve İslâm’a mal edilen söylem ve uygulamaları titiz bir elekle ayıklama yoluna gitmeliyiz. Müslümanlara mal edilen söylem ve uygulamalar İslâmî naslar kaynaklı mı yoksa adet ve görenekler kaynaklı mı? Bu hususta uyanık olmalıyız.

Örf, toplumda genel kabul gören, sürekli veya baskın uygulaması bulunan sosyal davranış biçimlerine, ilke ve kurallara denir. Örfün muteber sayılması için şer‘î delillere aykırı olmaması gerekir.  Bu yönü ile örf ikiye ayrılır: a) Sahih (muteber) örf:Şer’î nasslara aykırı olmayıp maslahatla çatışmayan ve kötülüğe sebep olmayan örf demektir. b) Fâsit (geçersiz) örf:Nasslara aykırı veya maslahatla çatışan yahut kötülüğe yol açan örf anlamına gelir.

“Lafız ve tabirlerle amaçlanan manadan emin olmak için iyi çalışılmalı, mananın sınırları net bir şekilde ortaya konmalı ve nerede durulacağı iyice belirlenmelidir.” İmâm Hasan el-Bennâ bu cümle ile şer’î nassların yorumlanmasında ictihad titizliğine dikkat çekmiştir. Şer’î nasslar yorumlanırken veya onlardan hükümler elde edilirken önyargılardan sıyrılmalı, çağın ve şartların tesiri imkân dâhilinde en aza indirgenmelidir.

“Aynı zamanda dinî ve dünyevi hususlarda kelime oyunlarından şiddetle kaçınılma­lıdır. Önemli olan (itibar edilecek) lafızlar-söylemler değil, amaçlanan manalardır.”İmâm el-Bennâ bu ifadelerle Müslümanların kelime oyunları hususunda uyanık olmaları gerektiğini vurgulamıştır. Söylemden ziyade içeriğe; isimden ziyade müsemmaya; zarftan ziyade mazrufa odaklanmalıyız. İyinin kötü ifade ve kılıflarda, kötünün de iyi tabir ve sunumlarda arz edildiği çağımızda bu konudaki uyanıklık daha fazla önem arz etmektedir. Nice kötülükler ve haramlar tatil, düğün, dinlenmek, sanat, medeniyet, ilericilik vb. süslü ve iyi isimlerle normalleştirilmeye çalışılmış ve nice iyilikler ve şer’î farizalar da gericilik, çağdışılık, aşırılık vb. ifadelerle kötü gösterilmeye çalışılmıştır. Faizin kredi olarak ifade edilmesi onu Allah’ın lanetinden kurtarmaz. Keza, cihadın terör olarak nitelendirilmesi onun Allah katındaki değerini, sevabını ve Müslüman zihinlerdeki zirve amel oluşunu değiştirmez.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?