Son yıllarda İslam dünyasının -Ortadoğu merkezli- bir kaos ve şiddet ortamına sürüklenmek istendiğine şahit olduk. Söz konusu kaosu ve şiddeti körükleyenlerin başında bulunan Batı, bunun Müslümanlar içerisinde kalıcı bir iç probleme dönüşmesi için hayli uğraştı ve sonunda başarılı oldu diyebiliriz. Artık günümüzde İslam dünyası ve özellikle Ortadoğu, dış tehdidin yanı sıra, uluslararası mihrakların müdahil olduğu bir iç tehdit ve şiddetle karşı karşıyadır.

Ortadoğu’da Ehl-i Sünnet dışı bazı grupların –Şia’nın bazı kolları gibi- son yıllarda özellikle Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de -emperyalist güçlerin doğrudan ya da dolaylı destekleriyle- şiddete yönelmelerinin yanı sıra, kendisini Ehl-i Sünnet’e ve Selef-i Salihin’e nispet eden, Hâricî zihniyetli bir akımın Irak ve Suriye merkezli şiddet ve terör eylemlerine bütün dünya tanıklık etti. Şiddet yanlısı bu tür akımlar anlayışlarıyla ve eylemleriyle sadece Müslümanların can ve mal güvenliğine kastetmekle kalmadı, onların geleceklerini de etkileyerek zulüm, kahır ve işgalleri devam ettiren rejimlerin ömürlerinin uzamasına sebep oldular.

Bu tür akımların, özellikle İslamî alt yapısı zayıf, temel hak ve hürriyetleri kısıtlanan ve İslamî çalışmalardan dolayı rejimler tarafından koğuşturma ve hakarete maruz kalan çevreleri etkiledikleri bilinmektedir. İçinde bulunduğumuz coğrafyadaki inanç ve fikir hürriyetinden istifade ederek, düşünce ve zihin dünyalarını yansıtan kitaplarını tercüme ederek yayınladıklarına da şahit olmaktayız. Ayrıca internet ortamı başta olmak üzere sosyal medyayı ve kitle iletişim araçlarını kullanarak kendi fikirlerini yaydıkları ve özellikle genç kitleleri etkiledikleri bilinmektedir.

Afgan-Rus savaşı nedeniyle 1990’lı yıllarda Afganistan’da temerküz eden akım, 2 Ekim 2001’de Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan’a hava operasyonu başlatmasıyla Afganistan’ı terk ederek, 2000’li yılların ortalarına doğru büyük oranda Irak’ta toplanmaya başladı. İslam Dünyası’nın başka bölgelerinde de varlık göstermesine rağmen en yoğun olduğu yer Irak ve Suriye olmuştur. Irak’ta işgalcilere karşı mücadele etmek üzere kurulduğunu iddia eden bu grup kısa sürede kendi dışındaki direniş gruplarını ve bölge Müslümanlarını hedef aldı.

Söz konusu akımın düşmanlarının kalbine korku salmak ve muhaliflerinin gözünü korkutmak için yoğun şekilde uyguladığı kafa kesme, kurşuna dizme ve topluca katletme gibi şiddet eylemleri, Irak’ta Zerkâvî döneminde başlamıştır. Rehinelerin başını, kameralar karşısında kesme eylemini ilk olarak bizzat Zerkâvî gerçekleştirmiştir. Zerkâvî ve grubu tarafından gerçekleştirilen bu vahşi eylemler sadece işgalcileri ve işbirlikçi addettikleri Şiîleri değil, aynı zamanda kendilerine muhalif olan Sünnî cemaatleri ve direniş gruplarını da kapsamıştır. Kâfir ve mürted ilan ettikleri Müslümanlara yönelik gerçekleştirdikleri silahlı eylemlerde yüzlerce masum hayatını kaybetmiştir. Akım, Zerkâvî sonrası hâkim olduğu Sünnî bölgelerde İslam şeriatını tatbik etme adına gerçekleştirdiği vahşi eylemlerde devamlı olarak Zerkâvî’nin anlayışını ve yolunu takip etmiştir.

Zerkâvî kameralar karşısına geçerek, ellerinde esir olan ABD vatandaşı Nikolos Berg’in kafasını bizzat kendisi keserek, daha önce benzeri görülmemiş vahşi bir eyleme imza attı. Bu eylemden sonra şiddet yanlısı bu akım, düşmanlarına karşı sert ve acımasız olacaklarını göstermek için kameralar karşısında esirlerin kafasını kesmeyi âdet haline getirdi. Hatta o kadar ileriye gittiler ki işbirlikçilikle suçladıkları Müslümanların dahi kafalarını kameralar karşısında kesmek onlar için sıradanlaştı. Bu yaptıklarıyla sadece düşmanlarının ve muhaliflerinin kalbine korku salmayı değil, aynı zamanda kendilerini güçlü göstererek Afganistan döneminde yetişmiş ve dünyanın değişik yerlerine dağılmış eski savaşçı arkadaşlarını Irak’ta toplamayı amaçlamışlardı.

Irak işgalinden sonra Amerikan Ordusu’nun kendilerine sağladığı serbestlikle hareket eden Şiîlerin saldırgan tavırlarına karşı Sünnîlerin rahatsızlıklarını fırsat bilen söz konusu akım, Sünnîlerin desteğini almak için kâfir saydıkları Şiîlere karşı topyekûn savaş ilan ettiler. Irak’ın kırılgan dinî ve mezhebî yapısını bilen Sünnî âlimlerin ve liderlerin, “Sünnîlerle Şiîlerin bu derece kamplaşmasının Irak’ta bir iç savaşı beraberinde getireceği” uyarısını, Selefî Hâricî akım, korkaklık ve zulme karşı sessiz kalmak olarak değerlendirdi. Iraklı direniş gruplarını destekleyen Irak Müslüman Âlimler Heyeti Genel Sekreteri Haris ed-Dârî, bu akımın Müslüman halkın aleyhine olan davranışlarına tepki gösterdiğinde, Zerkâvî onu, “Acizliğinden ve utancından kabir kazıp içine girmesi gereken kişi” olarak nitelendirdi ve onu ağır ifadelerle kınadı.

9 Kasım 2006’da Ürdün’ün başkenti Amman’da bir günde üç intihar saldırısı düzenlendi ve bu saldırılarda altmış kişi öldü ve yüzlerce kişi yaralandı. Ölenlerin yarısına yakını düğün merasiminde bulunan sıradan insanlardı. Ayrıca düşmanlarıyla iş birliği yaptıkları iddiasıyla asker ve polis toplama merkezleri, karakollar ve devlet müesseslerine yönelik intihar eylemlerinin ardı arkası kesilmez oldu. Düzenledikleri intihar eylemlerinde, devletin yeni yapılanmasında görev almak için oralarda toplanan yüzlerce insan öldü ve binlercesi yaralandı. Bu tür eylemler, bu akıma Sünnîler tarafından verilen desteğin zamanla azalmasına neden oldu.

Bağdâdî lider olunca hâkimiyetini tesis etme yolunda devlet refleksiyle hareket etmeye, kendisini eleştirenleri ve karşı gelenleri çeşitli cezalarla cezalandırmaya başladı. Kafa kesme, topluca kurşuna dizme, kent merkezlerinde insanların gözü önünde idam etme, ateşte yakma, suda boğma, yüksek binaların üzerinden aşağıya atma gibi çeşitli vahşi uygulamalarla muhaliflerini cezalandırıyordu. Bölgede âdeta bir korku imparatorluğu kuruldu. Geçmiş dönemlerde görülmeyen vahşi uygulamalara imza atıldı. Çocuk yaştaki insanların ellerine silahlar tutuşturularak onlara infaz seansları uygulatıldı. Sırf kendi liderlerine (sözde halifeye) biat etmediği için mürted sayılarak infazına karar verilen Müslümanların, âlimlerin ve hatta diğer direniş gruplarından mücahitlerin son kez namaz kılma isteklerine bile olumlu cevap verilmedi.

Kutsal cihat olarak isimlendirdikleri ve sonunu düşünmeden hareket ettikleri vahşi saldırılar neticesinde Irak, Suriye vd. bölgelerdeki Müslüman halkların başına büyük sıkıntılar açtılar. Girdikleri bölgelerde, mürted oldukları gerekçesiyle halkın öncüsü olan âlimleri ve aşiret liderlerini öldürdüler. Bölgeyi ellerinde tutamayıp çekilince sivil halk, çoluk-çocuk ve aileler savunmasız bir şekilde ortada kaldı. Onların çekilmesinin akabinde işgalciler, Şiî milisler ve rejim güçleri, onlara yardım ettikleri gerekçesiyle halka eziyet ettiler, öldürdüler ve birçoğunu sürgün ettiler.

Es’ad el-Azzûnî’nin dediği gibi, “İsrail’e bir taş dahi atmayan bu akım, Batılı birçok istihbarat örgütü tarafından kullanıldı. Ortadoğu’daki İslamî birikim vuruldu, İslam dünyasında tam olarak ele geçirilemeyen kaynaklar ele geçirilerek sömürüldü ve İsrail’in bölgedeki nüfuzu artırılarak ömrü uzatıldı.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?