İbn Ömer’den (r.a) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “İslâm dini beş temel üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak.”1

Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne göre ‘temel’; “Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü” ve “Bu bölümleri yapmak için kazılan çukur”dur. Yani temel; üzerine konan tüm yükü taşıyan, onu ayakta tutan en önemli unsurdur. Bir binanın sağlamlığı, dayanıklılığı o temelin sağlam olmasıyla orantılıdır. Eğer temelin malzemelerinde eksiklik varsa o bina en ufak sarsıntıda dökülür, yıkılır ve çok büyük kayıplara sebebiyet verir.

Tıpkı İslâm binasının temelinin sağlam olmasının gerekliliği gibi. Baktığımız zaman Kelime-i Şehadet İslâm dininin temeli, İslâm’a giriş kapısıdır. Olmazsa olmazı, tüm kulluğun geçerli olmasının yegâne şartıdır. Peşinden gelen ibadetler ise İslâm’ın yalnızca Kelime-i Şehadetten ibaret olmayıp ibadetlerle bir bütün olduğunun en güzel göstergesidir.

Özellikle ibadetlere baktığımız zaman, bu temelin oluşumunu hem ferdi (namaz ve oruç) hem de toplumsal (zekât ve hac) ibadetlerin oluşturduğunu ve bu ibadetlerin her birinin yerine getirilmesinde yüce Rabbimizin birçok hikmetlerinin olduğunu müşahede etmekteyiz.

Belki günümüzde bu ibadetlerin Asr-ı Saadet dönemindeki gibi tam bir şekilde fonksiyonunu yerine getirmediğini görsek de tıpkı bir binanın temeli atılırken eksik malzeme kullanıldığı gibi, temelsiz binadan daha iyi olduğunu ve bu temeli sağlamlaştırma imkanını bulacağımızı düşünerek ümidimizi koruyoruz.

Mesela namaz; belki bizler Hz. Ali gibi namaza durduğumuz zaman ayağımızdan çıkarılan oku hissetmeyecek durumda değiliz ama tüm olumsuzluklara rağmen Rabbimizin huzurunda durmanın huşu ve huzurunu hissediyoruz. Tarlada, fabrikada, hasta yatağında yani en zor şartlarda dahi namazlarını eda etmek için çaba ve gayret sarf eden kardeşlerimizi gördüğümüz zaman, gerçek manadaki namazın mahiyetinden uzaklaştırılsak da namazsız (temelsiz) insanlardan daha iyi seviyede olduğumuzun farkına varıp bu temeli sağlamlaştırmak için elimizden gelen çaba ve gayreti göstereceğimize inanıyoruz.

Oruçlarımızın mahiyetini de tam bir şekilde yerine getiremesek de Rabbimizin emrine boyun eğdiğimizi gösteriyoruz. Tüm zenginlerimiz hakkı ile zekatlarını vermese de hiçbir zorlama olmadan titizlikle zekatlarını hesaplayan kardeşlerimizi gördükçe bu temellerin gün geçtikçe daha da sağlamlaştığını görüp mesrur oluyoruz.

Aynı şekilde toplumsal açıdan fayda ve menfaati çok büyük olan, İslâm dininin temellerinden biri olan Hac ibadeti içinde gerçek manada mesajlar tam olarak alınmasa da biz Müslümanların birlik ve beraberliğinin olmazsa olmazlarından olduğunu bir kez daha hatırlayıp, unutmuyoruz.

Hac ibadeti ile bir kez daha hatırlıyoruz ki; dil, ırk, renk farkı gözetmeksizin Müslümanlar Allah katında kardeştir, eşittir. “Muhakkak ki Müslümanlar kardeştir…” (Hucurât, 10)

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için kavimlere ve kabilelere ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah’ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdârdır.” (Hucurât, 13) yani diliniz, ırkınız, renginiz, makam ve mevkiiniz ne olursa olsun hepiniz benim katımda eşitsiniz mesajını Haccın şiarlarıyla bir kez daha yaşayarak anlıyoruz.

Bundan dolayıdır ki; ihrama girmekle, aynı safta yan yana durmakla makam-mevki farkını ortadan kaldırıp, her insanı aynı hükümlerle yükümlü kılarak eşit olduklarını, her Müslümanı aynı mekânda bir araya getirip bir ve beraber olmaları gerektiğini, bunun da ötesinde kardeş olmaları gerektiğinin mesajını büyük bir kongre olan Hac ibadetinde, neden İslâm’ın temeli olduğunun farkına varıyoruz.

“Hac ayları bilinen aylardır. Kim o aylarda Hac’ca başlarsa artık ona Hac’da cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmeden sakınma) dır. Ey akıl sahipleri bana karşı gelmekten sakının.” (Bakara, 197)

Bu emre boyun eğmekten dolayıdır ki, milyonlarca insan Hac da bir araya geldikleri halde büyük kavgalar olmaz, izdihamlar yaşanmaz. Hem de aynı ırktan olmasan, aynı dili konuşmasan, makam ve mevkide eşit olmasan da saygı duymak, sevgi duymak, hoşgörü sahibi olmak nedir, nasıl yapılır, nasıl yaşanır bizlere bir kez daha gösterir. İşte bunun mükafatıdır ki Allah Resulü (sav) şöyle buyurur. “Haccedip, kötü söz söylemeyen ve doğruluktan ayrılmayan, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur.”2

Yine Haccın mesajlarındandır ki, Arafat’ta vakfeye durmak bizlere bir kez daha dünya hayatında ne kadar yaşarsak yaşayalım dönüşümüzün Allah’a olduğunu, O’nun huzurunda toplanacağımızı hem de o gün dilimizin, ırkımızın, rengimizin bizlere hiçbir fayda sağlamayacağını fiili olarak gösterir.

Haceru’l Esved’i selamladığımız zaman ise ne yaparsak yapalım yüce Allah’ın ilahi kameralarının varlığını hatırlayıp tüm insanların bir gün ahirette yaptıkları şeylerin huzura getirileceğini anlayarak kendimize çeki düzen vermemiz sağlanır.

Zemzem suyundan içerken de Hz. Hacer annemizin çaba ve gayretini hatırlamamak ise mümkün değildir. Teslimiyetin, tevekkülün, gayretin sonunda zemzeme ulaşıldığı gibi ahirette Kevser’e ulaşmanın da bu dünya hayatımızdaki teslimiyet, tevekkül ve gayretimizin sonucu olacağını bilmek azmimize azim katacaktır.

Hacıların kurbanlıklarını kurban ettiği zamana gelindiğinde ise İsmail (a.s) hatırlanıp feda etmek nedir, nasıl ve neler feda edilir, feda etmeden, feda edilmeden Allah’ın lütfuna erilmeyeceğinin fiili provası yapılır.

Haccın tüm şiarları bizlere Asr-ı Saadet dönemindeki gibi olmasa da İslâm’ın temel yapısının neler olduğunu her yıl bütün Müslümanları bir araya getirerek tekrar tekrar hatırlatır. Kurtuluşun tüm Müslümanların birliğinde, beraberliğinde olduğunu, tüm Müslümanların eşit olduğunu, takvaya erebilmek için neler yapmamız gerektiğini anlatır. Ve İslâm’ın temelini sağlamlaştırıp, İslâm binasını en sağlam yapısına ulaştırma sorumluluğumuzu her yıl bir kez daha hatırlatıp kurtuluşa çağırır.

Kurtuluşa erebilmek için İslâm’ı en sağlam temellere kavuşturup, kurtuluşa kavuşanlardan olmak dileğiyle.

Kaynakça:

1) Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî 2) Buhârî

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?