Giriş

Aile insanlık tarihi kadar eski ve bir o kadar da ihtiyaç duyulan önemli bir kurumdur. Allah (c.c) Hz. Adem’i (a.s) yarattıktan hemen sonra Havva annemizi yarattı. Ve onları aile kıldı. Bu da bize insan fıtratında aile kurumunun önemini mesaj vermektedir.

Son iki yüz yıldır fitneciler toplumun ve medeniyetin genlerini bozmaya çalışmaktadırlar. Toplumsal genleri bozmak ise ancak aileyi dağıtmakla mümkündür. İşte bu yüzdendir ki gerek yurt içinde gerekse uluslararası alanda aileye yönelik operasyonlar başlatılmıştır. Ancak bu operasyonlar algı ve manipülasyon ile yapılarak, çeşitli yöntemler ve projelerle (kadın hakları, özgürlük, feminizm, toplumsal cinsiyet eşitliği…) asıl amaç gizlenerek gerçekleştirildiğinden dolayı birçok insanın aldanmasına sebep olmaktadır. Özellikle batıda kapitalist sistem ve pozitivist/seküler/materyalist eğitim sistemi, his ve duyguları diğer bir tabirle akla yönelip kalp ve ruhu, nihai sonuçta ise irfan ve hikmeti bertaraf etmesiyle önce gençlik sonra da aile darmadağın edildi.

1924 yılında İsviçre’den alınan Medeni Kanun, Müslüman ümmetin şer’î inanç ve yaşantısına pek uymuyordu. Aile ve toplumsal değişim buradan başladı denebilir. Ardından Birleşmiş Milletler tarafından 1979’da kabul edilen ve Türkiye’nin 1985’ten günümüze taraf olduğu “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” (CEDAW) kadını ön plana çıkartmaya çalışırken, aileye ciddi zarar verdi. Nihayette İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Yasa ve kadının beyanı esastır ile aile sistemi bir daha toparlanması zor bir sürece girmiştir.

 İstanbul Sözleşmesinde Taraf Devletlerin Tavrı

11 Mayıs 2011’de İstanbul’da Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” kabul edildi. Sözleşme İstanbul’da imzalanması nedeniyle “İstanbul Sözleşmesi” adını aldı. İstanbul Sözleşmesini ilk imzalayan ülke Türkiye, ilk onaylayan ülke ise yine Türkiye olmuştur. Sözleşme 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Türkiye’den sonra “Avusturya, Almanya, Yunanistan, İzlanda, Karadağ, Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya, İsveç, Slovakya ve Lüksemburg” ülkeleri sözleşmeyi imzalamıştır.

Avrupa Konseyi üyelerinden sözleşmeyi 47 ülke imzalamış, 34 ülke imzalayıp onaylamış, 11 ülke çekince koymuş.

Ukrayna, İngiltere, Moldova, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Macaristan, Ermenistan, Lihtenştayn, Letonya, Litvanya ve Slovakya sözleşmeyi imzalamasına rağmen onaylamamıştır.

Andora, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Ermenistan, Almanya, Finlandiya, Gürcistan, Hırvatistan, Fransa, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, , Kıbrıs, Letonya, Makedonya, İzlanda, Monako, Malta, Romanya, Polonya, Sırbistan, Slovenya, Yunanistan  sözleşmeyi imzalayıp onaylamasına rağmen çekince koymuştur.

 Avusturya, Hollanda, Finlandiya, İsveç, Norveç, İsviçre, sözleşmenin bazı maddelerine itiraz etmiş, İspanya, Hırvatistan, Litvanya, Letonya, Polonya şerh koymuştur.

Rusya, Azerbaycan, gözlemci ülke statüsünde katılan ABD, Japonya, Kanada, Meksika ve Vatikan sözleşmeyi imzalamayan ülkelerdendir.

 

İstanbul Sözleşmesi Maddeleri ve Aileye Etkisi

İstanbul Sözleşmesi öncesi 1985 yılında Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Türkiye tarafından imzalandı. Bu sözleşmenin 5. Maddesinde “Her iki cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrine veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı ön yargıların, geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek,” olarak açıklamakta ve kadın erkek fıtratlarını ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Oysa Allah (c.c) yüce kitabında şöyle der: “Allah’ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından sarf etmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler” (Nisa, 34)

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi, 6284 sayılı Aileyi Koruma Yasası, 2011 İstanbul Sözleşmesi, CEDAW’ı referans almıştır. “Ailenin reisi kocadır” hükmü 4721 sayılı TMK kaldırılınca aile çöküşü hızlandı. Ayrıca dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından 2009-2014 yıllarında yayınlanan araştırmada “ailenin kadın için güvensiz ortam olduğu” tespitinde bulunmuştur. 1

2011 tarihinde “İstanbul Sözleşmesi asıl adıyla “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” hiçbir şerh ve çekince koymadan imzalanmıştır. Bu da beraberinde 2012’de kabul edilen “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 numaralı Kanun’’ getirildi. En son “kadının beyanı esastır” söz konusu olunca gerek aile gerekse toplumsal alanda çok ciddi mağduriyetlerin yaşanmasına, şiddetin artmasına ve içtimai anlamda bunalımlara sebep olunmuştur.

Genel anlamda İstanbul Sözleşmesi’nin bazı maddelerini ele alacak olursak;

Madde 3 a “kadına karşı şiddetten”, kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde
kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır; Bu madde ile eşi tarafından “beni ilişkiye zorladı” diye şikayet edilen kocaya 18 yıl hapis cezası verildi. Allah’ın caiz gördüğü nikahlı karısıyla ilişki tecavüz konumuna giriyor.

Madde 4: “3. Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci
statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.”

 Cinsel yönelim meşru gösterilmektedir. Nitekim son zamanlarda kızların erkek, erkeklerin kız kimliğine bürünmesi, erkeklerin erkeklere, kızların kızlara ilgi duyması vakaları artmıştır.

Madde 12: “1. Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.”

  1. Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların bu sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.

Madde 42: Sözde “namus” adına işlenen suçlar da dâhil olmak üzere, işlenen suçlar için gerekçelerin kabul edilmemesi; Bu maddeler ile namus, töre, gelenek diğer deyimle dini prensipler etkisizleştirilerek ortadan kaldırılmak istenmektedir.

Sonuç

İstanbul Sözleşmesi evvela İstanbul’un ümmetin başkenti olması hasebiyle ismiyle İstanbul’u itibarsızlaştırarak bir nevi İstanbul’un fethinin intikamını alıyor. Bu sözleşmeden çekilmek söz konusu olmakla beraber sadece bazı maddelerinin uygulanmasını kabul etmemektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin devamı olarak 6284 sayılı yasa ve kadının beyanı esastır ile yaklaşık 2 milyon erkek ceza almış ve birçoğu boşanma yoluna gitmesiyle aileler yıkılmış ve toplumsal bunalıma sebep olmuştur. Bu sözleşme devam ederse okulda eğitimciler, hastanede sağlıkçılar, işyerlerinde ve sosyal ortamlarda erkekler, evde koca ve babalar tecavüzcü olarak yaftalanacak ve medeniyetin bunalımı artarak toplumsal/sosyal çöküşe sebep olacaktır. Erkek arkadaşıyla çıkmasına müsaade etmeyen babasına beni taciz etti diye hapse atan kız çocuğu, kocam bana şiddet uyguluyor diyerek kocasını evden uzaklaştırıp sevgilisiyle kendi evinde zina yapan kadın, markette çarptığı erkekten şantaj yoluyla para isteyen ve vermeyince şikâyet edip hapse atan kadın, müdürüm beni taciz etti diyerek müdürü mesleğinden eden kız öğrenci, yediği yemeğin kaşığını, çatalını yere atıp anne babaya köle muamelesi yapan çocuk ve daha nice vakaların sebebi bu sözleşmedir.

Gerek dini gerek kültürel gerekse medeniyet açısından bir an önce bu sözleşmeden vazgeçilmelidir. Nitekim devam ederse yetişecek nesil bu medeniyetin kökünü kazıyacaktır. Son söz olarak, aile yapımızı korumak için kendinde aile yapısı kalmayan batıdan ithal edilen sözleşme ve kanunlarla değil, İslam’ın 1400 yıldır taptaze kalan hayat kanunlarıyla koruyabiliriz.

Kaynakça

  1. kadininstatusu aile gov tr/data/58528516369dc524d057a5fe/Kad%C4%B1na%20y%C3%B6nelik%20%C5%9Fiddet%20ara%C5%9Ft%C4%B1rmas%C4%B1%20ana%20rapor.pdf

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?