Sayfalarca şiir yazabilirim,
içimdeki her sızının karşılığını harf harf doğuruşundaki ahenge… Ruhumun bâm teli, ellerimin eli, her şeyden geriye kalanım:
Mühimsin tüm hâdiselerden. Âh benim yegâne dostum, varlığımın ispatı.
Hiçbir şey uzak değilmiş, vurulduğumuz hiçbir şeyi almadan vermiyormuşuz son nefesimizi.
Henüz on yedimdeydim…
Baharat kokularının esir aldığı çarşıda;
Bastığım toprağa, attığım her adıma mânâ yüklemiş.
Üç yüz gram kestane satmak için ses tellerinden olan soluk yüzlü çocuğa tebessüm ediyorum.
Öyle güzel gülmüştü ki unutamıyorum.
Ön dişlerinden biri düşmüştü. İri gözleri ve minik elleri vardı. Okul ne biliyor muydu, elleri kalem görmüş müydü ki?
Kim koydu beni bu uçurumun yanına?
Kalemim!
Sahi sen benim her yerde en’im.
Uçurumlaştırdıysan acziyetimi, vardır bir hesabın.
Ki sen; hüznümü dipsiz kuyularda yaşatanım, sevincimi göklere çıkaranım. Taşlara bakıyorum; hangi renk olduklarına, neye benzediklerine.
Duruşlarına mânâ biçiyor ve giydiriyorum kaftansız ummanıma. Acaba hangisi daha katıydı, kalbim mi onlar mı, hangisini fırlatsam daha çok can yakardı?
Belki de yoruldum kaç dalganın hangi şiddetle kayaları dövüşünü izlemekten.
Denizi sevişim önce deyip sonra acımasız vuruşlarını görmezden gelişlerim miydi?
Âh benim canıma değenim!
Yâreler mi beni bu denli uçurumlaştıran?
Kalbimin kuyularından göz göz odalarından alıverenim. Bıraksam seni bir daha tutamayacağım sanki.
Git demedin, gecenin kör vakti kapına gelene.
Bahaneler sürmedin ellerime. Tutuverdin ellerimden ağaçların yüreğine nakşettin.
Âh benim nakkaşım!
Pişmanlıkları telafi edecek vaktimizin olmadığını bile bile ne çok pişman olduk.
Yalnızlığın ucunda, beni koydukları uçurumun başında, verilen sözlerin umursamazlığında; her şeyi sırtıma set yapmış; geri dönüşü olmayan harflerle doğuyorum sana.
Dışarıda bıraktığım dünyaya söyle kalemim!
Söyle bakmasın ardımdan.
Âh benim ev sahibim!
Mavi nurdan ırmağım; hangi ecel alacak bizi bu dünyadan, bulutların üstüne mi göçeceğiz yanardağlara alev mi?
Belki dürüst olursak kaside-i Bûrde’ ye şifalı bir harf olacağız.
Kalemim!
Sen değince ellerime çocukluğumu işitiyorum. Gözüme uyku girmiş geceden; kırmızı çiçekli perdemi açıyorum güneş girsin içeri. Babam! Yine yok. Bir yudum çay içer içmez badem ağacımızın dibinde kâğıt kalem tek meşgalem…
Oyun bilmiyorum.
Kalem biliyorum.
Çiğdem Hatun SOYALP

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?