“Hayatta birçok şeyi yanlış anladığımız gibi maalesef tatili de yanlış anladık. Bizler tatil günleri olan yaz aylarında tatil yapmayalım demiyoruz ama o yaptığımız tatille birlikte ibadetlerimizi de, İslami çalışmalarımızı da tatile çıkarmayalım diyoruz”.

Elhamdülillah yaz aylarına girdik, nam-ı diğer tatil ayları. Aslında çalışmaya ara verilen süredir tatil. Kanuna göre bazı resmi kurum ve kuruluşların faaliyetlerini dinlenme ve benzeri sebeplerle geçici olarak durdurmasıdır. Ama nasıl bu hale geldik bilinmez bazı kurumların çalışmasını durdurması gerekirken bizler hayatı durdurma noktasına getirdik. Özellikle de kulluğumuzun gereği olan ibadetlerimizi ve İslami çalışmalarımızı. Kışın, günlerin kısa ve soğuk olmasından şikâyet ederek günlerin biraz uzamasını ve ısınmasını beklerken yaz ayları geldiği zaman maalesef, okullar tatil oldu, biraz ara verelim, biraz dinlenelim deyip tüm İslami çalışmalarımızı da kısmen ibadetlerimizi de adeta tatile çıkardık. Halbuki rehberimiz olan yüce kitabımız birçok defa zamana dikkat çekip zamanın iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurgularken, alemlere rahmet olan Efendimiz (s.a.s) de “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır.” buyurarak zamanın dolayısıyla da ömrümüzün değerini bilmemizi ve onu çok iyi
değerlendirmemizi emrederken bizler adeta biraz dinlenmek adına kendimizle birlikte kulluğumuzu da tatile çıkardık. Hayatta birçok şeyi yanlış anladığımız gibi maalesef tatili de yanlış anladık. Bizler tatil günleri olan yaz aylarında tatil yapmayalım demiyoruz ama o yaptığımız tatille birlikte ibadetlerimizi de, İslami çalışmalarımızı da tatile çıkarmayalım diyoruz. Birkaç günlük veya 1-2 haftalık şifa bulalım diye gittiğimiz kaplıcalar veya biraz dinlenip huzur bulalım diye gittiğimiz tatil köyleri kulluğumuzu da ibadetlerimizi de geçici olarak durdurduğumuz zamanlar olmamalıdır. Giymiş olduğumuz tesettürümüz, kıldığımız namazlarımız, okuduğumuz Kur’anlarımız bizimle birlikte tatile girmemelidir tam aksine yüce kitabımızın da buyurduğu gibi yeryüzüne ibret nazarıyla bakıp tatilimizi ibadete dönüştürmeliyiz. Yüce Rabbimiz; “Yeryüzün de gezip, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve yerde Allah’ı aciz bırakabilecek yoktur. Şüphesiz O bilendir, Kadir olandır.” (Fatır, 44)

“Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi? Onları, sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve arkalarından başka bir nesil yerleştirdik.” (En’am, 6) buyurarak alemlere ibret nazarıyla bakıp ibadetlerimizi, kulluğumuzu daha güzel bir şekilde yerine getirmemizi istemiştir. O kaplıca sularındaki koku, tat, sıcaklık, o uçsuz bucaksız deniz ki, Adem (as) dan Kıyamete kadar gelecek insanlar Rabbimden bir şey istese ve herkesin isteği verilse yüce Allah (cc) ın mülkünden yalnızca iğnenin denizden eksilttiği kadar eksileceği gerçeği karşısında yüce Allah (cc) ın kudretini anlama ve tefekkür etme “ Ben, böyle kudret sahibi bir yaratıcının huzuruna çıkacağım ve O’nun benim için vaad ettiği nimete veya azaba mazhar olacağım.”
diyebilme ve kulluğumuzun gereği ibadetlerimizi hakkıyla yerine getirme, işte tatilin ibadete dönüştürülebilme gerçeği budur. “O halde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol. Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr, 98-99) emri gereği Resûlullah (sav) efendimiz ve o güzide ashabı farzlar bir yana nafile ibadetlerine dahi tatil yaptırmamışlardı. Cabir b. Abdullah (ra) dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s) Secde ve Mülk surelerini okumadan uyumazdı. (Tirmizi), yine Hz. Ali (ra) efendimiz en şiddetli savaş gününde dahi Rasulullah efendimizin tavsiyesi üzerine yatarken okumasını söylediği tesbihatları (Subhanallah, Elhamdulillah, Allahu Ekber) ihmal etmemişti. Örneğimiz olan Efendilerimiz şartlar ve durum ne olursa olsun hiçbir zaman ibadetlerden geri kalmamışlardı. Bizler de Rasulullah (s.a.s) in “Ümmetimin alimi” dediği Muaz b. Cebel’in sözlerine kulak verip bir an dahi şartlar ve durum ne olursa olsun bildiklerimizle amel edip hiçbir zaman kulluğumuzu tatile çıkarmayalım ki yüce Allah (cc) da bizi sevaplandırarak rızasına kavuştursun. “Ne kadar bilgi sahibi olursanız olun, onunla amel etmedikçe, Allah sizi bildiklerinizle sevaplandıracak değildir.” Bildiğimiz bir gerçek daha var ki, rahmet ve lütuf sahibi olan yüce Allah kendisi de hiçbir zaman bize olan nimet ve rahmetini tatil etmedi. Havamızı, suyumuzu, rızkımızı, güneşimizi, ay’ımızı kısacası yaşam kaynağımız olan tüm nimetlerini. Eğer bu nimetleri bir haftalığına, bir aylığına tatil etseydi acaba halimiz nice olurdu? Rabbimizin hiçbir zaman tatil etmediği tüm bu nimetlerine, lütuflarına karşı bizim de hiçbir zaman kulluğumuzu tatil etme hakkımız yoktur. Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, biraz dinlenmek, biraz rahatlamak adına tatil etmek güzeldir ama hayatta tek şeyin tatili olmaz oda kulluğumuzdur.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?