En ağır yükleri sırtında değil, içinde taşırsın. Dünyadaki en büyük marifet, bu yükü hafifletmek için gösterdiğin çabadır. Kalbinin nüfus sayımını yaparsın… Kaç tane Firavun, kaç tane köhnemiş put… Kaç tane Karun, kaç tane Nemrut… Saydıkça üzülürsün. Kaç tane Musa, kaç tane İbrahim… Kaç tane Harun, kaç tane İsmail… Saydıkça sevinirsin.
İnsan yarasından bakar dünyaya… Firavunlar, Nemrutlar, kalbinin içindeki cam kırıklarıdır. İçini kanatır, yüreğini kanatır, aklını kanatır… Aynaya baktığında orada kimseyi göremeyeceğim diye korkarsın! Hayatı ters tutarsın! Halbuki alman gereken yaralar değildir bunlar… Bu sahte yaralardan kurtulmak için çırpınıp durursun! Başka yaralar ararsın… Görmeyi öğrenirsin! Kaybolanlar, tüm yolları öğrenmek zorunda kalır. Sorular sorarsın kendine; neyi değiştirmek için uyandım bu sabah? Birinin yüzündeki gülümsemenin sebebi oldum mu? Genç iken havuza, yaşlı iken kaplıcaya gitmek için mi tüm çabalarım? Birikmiş midir korkularımız apansız çalan bir telefonda? Alıştığım bir şey mi oldu yaşamak?
Belki birbirimize çarparak durabiliriz. Sürü gibi yürüyenlerden olmamak için… Belki bir gün İsmail olabiliriz. Bıçak kesmesin diye… Belki bir gün İbrahim olabiliriz. Ateş yakmasın diye… Hacer oluruz belki bir gün… Susuzluğumuzu unutarak, sevdiklerimiz için çırpınarak… Yaralarımızı en sevdiğimize teslim ederek… Sevdiklerimizi, en sevdiğimize kurban ederek…
Teslimiyete bıçağın çaresiz kalışıdır ‘Kurban’… Kurban, çok sevdiğini en sevdiğine feda edebilmektir. Firavunlaşmış benliğimizi, Nemrutlaşmış bakış açımızı, Karunlaşmış nefsimizi, Hamanlaşmış hayatımızı terk etmektir. Kurban; yaralanmaktır, yaralanması gerekenlere… Bıçağı da tutmaktır, boynu da uzatmaktır…
Kurban; her gün İsmail olduğumuz bu yolda bir gün İbrahimleşmektir. Suriye’deki bir çocuğun, daha yürümeyi öğrenemeden kopan ayaklarına bir çift ayak olabilmektir. Filistin’de bir annenin gözyaşını silebilmektir. Mısır’daki kardeşlerine geçmiş olsun değil, gelecek olsun diyebilmektir. Dünyayı dışardan bitirenlerin zulmüne engel olmaktır. Yarayla alay edenleri korkutmaktır. Hiç yaralanmamış olanlara seslenebilmektir. Afrika’daki bir açı doyurabilmektir. Jüri üyesi hayatlarımızı gözden geçirebilmektir. Kurban; ‘Bir gün dünyada bütün saatler dursa bile, tüm doğruları yine zaman gösterecek!’ ferasetine sahip olmaktır.
Biz, ölümü yenilgi defterine yazmayız… Biz, kurban ettiklerimize de yanmayız… Bizi asıl öldürecek olan, feda edebilecek bir şeyimizin kalmaması, söyleyecek bir şeyimizin olmamasıdır. Susma hakkımız da kalmadı… Söyleyecek bir şeyi olmayanlar değil, susacak bir şeyi olanlar susabilir ancak!
Nefisleri büyüttük,
Şehirler urban oldu.
Kaç zamandır uyuduk,
Bu ümmet kurban oldu!

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?