1990-2000 yılları arasında Kürt gençliği bir fetret dönemi yaşadı. Bu dönemde Kürt gençliğine yönelik türlü türlü tuzaklar, planlar ve oyunlar tezgâhlandı. Hicrete zorlandılar; okullarından, camilerinden, medreselerinden, yerlerinden yurtlarından edildiler. Üç ateş arasına mahkûm edildiler. Üç koldan kendilerine saldırılar yapılıyordu. Tutuklandılar, en aşağılık işkencelere maruz kaldılar. Onlara üç seçenek tanınıyordu; ‘koruculuk’, ‘örgüt mensubu olmak’ veya ‘sürgün’. Tüm bunlarla tek bir şey amaçlanıyordu; Kürt gençliğini tarihinden, kültüründen, inancından, ahlâkından ve onun can damarı olan dininden uzaklaştırmak. Kürt halkına karşı uygulanan şiddet politikaları, tuzak ve planların zeminini oluşturuyordu ve maalesef bu istenilenler bir bir gerçekleştirildi. Kürt gençliği, büyük ekonomik sıkıntılardan, aile ve mahalle baskısından, koruculuk sisteminden, PKK ve değişik örgütlerin baskı ve zulümlerinden, Kürdistan’dan batıya göç etmek zorunda kaldı. Göç ettikleri yerlerde geleneklerini, ahlaklarını ve insani yapılarını bilmedikleri bir toplumla, yabancısı oldukları farklı bir ‘medeniyet’le karşılaştılar.
1990 ve 2000 yılları arasında Kürdistan’dan büyük bir göç dalgası yaşandı. On binlerce aile, yüz binlerce genç göç etmek zorunda kaldı; ancak bu göç çok farklıydı. Çünkü göç ettikleri yerlerde onları kucaklayacak, barındıracak; onlarla mallarını paylaşacak; onlara evlerini ve iş yerlerini açacak ‘ensar’ kardeşleri yoktu. Kürt gençleri kendilerini boşlukta, güvensiz bir ortamda ve itibarı olmayan birtakım arkadaş ve çevrede buldular. Bir zaman sonra Kürt gençliği bu ortamlara uymaya başladı. Kimileri kendilerini otel köşelerinde turistlerin hizmetinde buldu; kimileri alkollü mekânlarda çalıştı; kimileri de mafya, hırsız ve azgın ateist çemberlerinin içine düştü. Çünkü inandığı gibi yaşamayan yaşadığı gibi inanmaya başlardı.
2000’li yıllara gelene kadar gençlerin tertemiz fıtratlarından ve düşüncelerinden eser kalmadı; ciddi bozulmalar yaşandı. Ahlaki yozlaşmayla beraber, onlar için madde manadan daha öncelikli hale geldi. Dönemin iktidar ve yöneticilerinin, tüm bunlara göz yumduğu, hatta zemin hazırladığı gerçeği inkâr edilemez. Doksanlı yıllarda yaşayan gençlerimiz ve çocuklarımız -Allah’ın (cc) korudukları hariç- tam olarak düşmanın istediği bir gençliğe dönüştü. Namazsız, ahlâksız ve inançsız bir nesil yetişti. Tüm bunlarla beraber, -her zaman olduğu gibi- istisnalar olmuştur ve olacaktır.
2002 yılında siyasi ortamın değişmesiyle, Kürtler ve Kürt gençliği için yepyeni bir dönem başladı. Kürt gençleri artık okuyup üniversitelere daha rahat gidebileceklerdi. Eski dönemler kısmen geride kalmıştı; bu dönem, yepyeni bir dönemin başlangıcıydı. Baskılar, şiddet politikaları, tehcir, kin ve nefret mesajları ortadan kalkmaya başlamıştı. Dönemin idarecileri tüm vatandaşlarına, özellikle de geçmiş dönemlerde büyük eziyet, işkence ve dışlamalara maruz kalmış olan Kürt halkına ve İslami kesime büyük bir ümit vaat ediyordu. 2002 yılından itibaren Kürt gençliği ve Kürt halkının ümidi haline gelen yeni iktidar; Kürt dilinin, Kürt kültürünün ve Kürt medyasının önünden birçok engeli kaldırırken, Kürt gençliğini İslam’a yakınlaştırma ve İslam’ı onlara sevdirme politikasında maalesef başarılı olamadı. Kardeşliğe birçok kez vurgu yapılmış olsa bile İslami düşünceyi ve İslam’ın onlar için nasıl bir kurtarıcı ruha sahip olduğunu gençlerin anlayacağı bir üslupla anlatmayı başaramadı. Doğunun her ilinde önemli açılımlar, üniversiteler ve kültür merkezlerinin yanı sıra İslam adına birçok okul, dershane, kütüphane ve okuma salonları açıldı; ancak bunlar yetersiz kaldı. Kürt gençleri, var olan İslami hassasiyetlerini; okul, dershane ve üniversitelerde artırmak yerine daha da yitirdiler. Siyasi iktidarın eksikleri yanında, İslami STK’lar da yeterince çalışmadılar; hükûmetten yararlanma derdine düştüler ve gençliğin sorunlarıyla ilgilenmediler. Kürt sorununa İslami bir perspektifle yaklaşıp gençlerin diline tercüman olamadılar. Rehavete kapılıp bir nevi dünyevileştiler. Koskoca vakıflar, yurtlar ve cemaatler, azıcık bir kemiyetle yetindiler ve çok büyük maddi imkânlarla ancak küçücük hizmetlere imza attılar.
İslami camialar, medreseler, âlimler ve İslami kurumlar, Kürt gençliğine doksanlı yıllarda olduğu gibi İslami bir bilinçle yaklaşmadılar; onları anlamaya çalışmadılar. Bu camialar çoğu zaman eski inanç ruhunu, İslami dava kavramını ve İslami cihat mefhumunu bıraktılar. İyiliği emredip kötülüğü engellemediler. Kötülüklerden hoşnut oldular; hoşnut olmasalar bile ciddi manada tepkilerini ortaya koyamadılar. Çünkü ‘sende olmayanı başkasına veremezsin’. Böylece fetret döneminden sonra Kürt gençlerinin İslamileşmesi ve İslam davetiyle bütünleşmesi gerekirken, günümüzde Kürt gençliğinin önemli bir kesimi adeta İslam’a yabancılaştı ve imani hassasiyetini yitirdi. Cami cemaati, namaz, oruç ve zekât gibi en temel İslami ilkelerden koptu. Sonuçta Kur’ani bir hayattan cahili bir hayata geçiş yapan bir gençlikle karşı karşıya kaldık. Sakın ola suçu başka yerde aramayalım. Suçu hayatını Firavuni bir hayata çeviren, derdi sadece şehvetini tatmin etmek olan, İslami hizmet adına hiçbir derdi olmayan İslami camialarda arayalım.
Kürt gençliği 1990-2000 yılları arasında bir arayış içindeydi. Ancak bugün o arayıştan yepyeni bir âleme girdi. Kürt kimliği, Kürt milleti ve Kürt oluşumu; Kürt gençliği için en önemli unsur haline geldi. Yani Kürt gençliği için öncelikli mesele; İslami kimlik ve değerler olması gerekirken, onun ırkının/ulusunun varlığı, kimliği ve devlet oluşu öncelikli meselesi haline geldi.
Burada bize düşen en büyük görev; Kürt gençliğinin haklı davasını ve sahiplendiği değerleri korumak ve sahip çıkmakla beraber, Kürt gençliğini İslamileştirmek için çalışıp çaba göstermektir… Onları düşman değil dost olarak görmektir… Onları kendimizden ve İslam’dan uzaklaştırmak değil, aksine İslami bilinci onlara kazandırabilmek için var gücümüzle çalışıp onları kendimize yakınlaştırmaktır… Bunu başardığımız zaman, fıtratı bozulmamış ve ailevi değerlerini yitirmemiş, fakat başka yerlere sempatiyle bakan nice Kürt gençlerini bir daha İslami değerlerle tanıştırabilir, buluşturabilir ve yepyeni bir İslami Kürt kimliğine kavuşturabiliriz…
Çalışma bizden başarı Allah’tandır. (cc)

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?