Mao Zedong, 1949 yılında komünist devrimi gerçekleştirerek Çin’in başına geçer. Zedong, ülkedeki ekonomik gelişimi hızlandırmayı ve Çin’i 15 yıl içerisinde Batılı devletlerin endüstriyel seviyesine taşımayı hedefleyerek “İleriye Doğru Büyük Sıçrama” politikasını uygulamaya koyma kararı verir. Mao’nun ülkede zayıf gördüğü önemli noktalardan biri de tarımdır. Bu nedenle tarımla ilgili çalışmalar da yürütmek ister. Hükümet, tarımın gelişimine engel olan, tarlaları talan eden dört zararlı tür belirlemiştir. Bu türlerin ortadan kaldırılmasıyla tarımda büyük yol kat edileceğine inanılmıştır. Belirlenen bu dört tür; serçe, karasinek, sivrisinek, faredir.

Devlet, bu zararlı türlerin, özellikle de serçelerin soyunu tüketmeye çabalayan halkı ödüllendireceğini bildirir. Bu bilginin ardından halk, seferberlik ilan eder ve bütün serçeleri katletmeye başlar. İki yılın sonunda ülkedeki serçelerin büyük çoğunluğu katledilmiştir. Fakat 1960 yılının bahar aylarında tarlaları ve bahçeleri böceklerin istila ettiğini gören ülke halkı büyük şoka uğrar. Ülkede Mao dâhil herkes bu serçelerin aslında bahçelere giren böcekleri yiyerek böcek istilalarına engel olduğunu, dolayısıyla faydalı bir tür olduğunu fark ederler ama artık çok geçtir. Çünkü bu sırada ülkede neredeyse hiç serçe kalmamıştır.

Ekoloji zarar görmüştür ve ülkedeki bütün tarlalar, üretim yapılamaz hale gelmiştir. Bunun sonucu olarak da ülkede yaklaşık olarak üç yıl süren Büyük Kıtlık başlar. Bu kıtlık, yaklaşık olarak 20 milyon insanın hayatını kaybetmesine neden olur. Mao Zedong, yaptığı hatanın telafisini Rusya’dan serçe ithal etmekle kapatmaya çalıştı; fakat ülkedeki serçelerin eski ekolojik düzendeki dengeyi sağlaması çok uzun yıllar aldı.

Bu noktada anlamamız ve ders almamız gereken önemli bir nokta var. Önemli kararlar verirken, başkalarının ve kendi hayatının yıkıma uğraması riskini yok etmelisiniz. Çokça araştırma, karşılaştırma, sentez, tespit ve deneyler sonucu uygulamaya gitmek bu riski ortadan kaldırır. Mao, ekolojik denge hakkında, serçeler hakkında biraz fikir sahibi olsaydı ya da bu uygulamayı hayata geçirmeden önce ölçüp tartsaydı serçe katliamı olmayacaktı ve daha sonrasında da insanlığa zararı olmayacaktı.

Hayvanlara karşı son derece şefkatli ve merhametli davranmamız gerektiğini öğütleyen dinimizde Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Hayvana yumuşak davran! Çünkü yumuşaklık nerede bulunursa orayı güzelleştirir. Yumuşaklığın bulunmadığı her davranış çirkindir” buyurmaktadır. Hayvanlar, bu dünyada hem bizlere dost olmuşlardır hem de hayatta kalabilmemiz için Allah’ın (c.c.) emri ile insanlara birçok kaynak sunmuşlardır. Eti, sütü, derisi ve dostluklarıyla bizimle bu dünyayı paylaşan hayvanların hakları Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerle korunmuştur. Öyle ki Allah (c.c.) Enam Sûresi 36. Ayette; “Yeryüzünde yürüyen bütün hayvanlar ve kanatlarıyla uçan bütün kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettir.” buyurmaktadır. Ancak hayvanların akılları ve şuurları olmadığı için insanlar gibi birtakım sorumluluklarla yükümlü değildirler. Biz akıllı ve şuurlu kullar olarak, yükümlü olduğumuz mesuliyetlerden birisi hayvanları korumak ve onlara merhamet göstermektir.

Günümüzde özellikle de son zamanlarda ne yazık ki yaygın olarak karşılaşmaya başladığımız ‘hayvana karşı şiddet haberleri’ her ne kadar içimizi parçalasa da hayvan dostlarımıza yapılan şiddet mutlaka ahirette karşılığını bulacaktır. Bu durumu en güzel Sevgili Peygamber Efendimizin (s.a.s.) hadisinde şöyle görebiliriz: “Bir kadın, ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden azâba uğradı ve bu sebeple cehenneme girdi. Hayvanı hapsettiğinde ona bir şey yedirmemiş, içirmemiş, yerdeki haşereleri yemesine bile izin ve imkân vermemişti.” (Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Selâm, 151).

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?