Medeniyet tasavvuru Batı Medeniyetiyle paralel olanlar, üye ülke sınıfına dâhil ediliyordu. Ona göre Mısır, İslam Medeniyetine üye; İtalya, Batı Medeniyetine üye bir ülkeydi.

Nisan sayımızda “Medeniyetler Savaşı -1- “başlıklı yazımıza bu ay da kaldığımız yerden devam edeceğiz. Yazımızın Nisan sayısını okumayan okurlarımıza öncelikle “Medeniyetler Savaşı 1” i okumalarını tavsiye ederiz.

Samuel HUNTİNGTON ve “Medeniyetler Çatışması” Tezi Üzerine

Harvard Üniversitesi’nde görev yapan siyasal bilimler profesörü Samuel HUNTİNGTON’ün, 1993 senesinde Foreign Affairs mecmuasında yayınladığı ‘medeniyetlerin çatışması’ konulu makalesi oldukça yoğun bir ilgi gördü.Bu nedenle makalesi üzerine bu çalışma yapılarak, 1996 yılında ‘Medeniyetlerin Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Yapılması’ adıyla kitaplaştırdı. 11 Eylül (2001) saldırılarının ardından tekrar gündeme oturan kitap, pek çok sosyal bilimci tarafından ele alınarak incelenmeye ve ilgi odağı haline gelmeye başladı. Bu eser çok ilginç tespitlerle doluydu. Kitabı merak konusu haline getiren de alışık olmadığımız ve okurken gözlerimize inanamayacağımız ilginç bilgilere yer veriyor olmasıdır.
Samuel Huntington, ‘medeniyetler çatışması’ kavramı ile yaşadığımız süreçte uluslararası ittifakların kurulmasında medeniyetlerin temel belirleyici olacağı, bundan dolayı çatışmanın da yine medeniyetler arasında gerçekleşeceğini anlatıyor. Kitap oldukça dikkat çekici. Huntington’ın kitabının ilk bölümünde yer verdiği üç haritanın kitapta ifade edilen düşüncelerin bir ilüstrasyonuna karşılık geldiğini ifade etmek ve 21. asırda beynelmilel politik sahada neden medeniyet öğelerinin önem kazanacağını, dünyayı etkileme noktasında oluşturabileceği etki alanını, haritalar kanalıyla ortaya koymakta. 1920’li yıllara ait olan ilk harita, Batı tarafından kolonileştirilen dünyayı gözler önüne seriyor. Dünyayı iki şekilde ele alıyor. Birincisi; ‘Batı tarafından yönetilenler’ diğeri; ‘Batıdan bağımsız olanlar’ şeklinde. 1920’lerde Batının dünyaya ne denli hakim olduğunu gösterdiği kadar, dönemin politik ekonomisini şekillendiren öğenin kolonileşme olduğunu da açıkça bir biçimde ortaya koyuyor Samuel Huntington’ın dikkate aldığı başlıca dünya medeniyetleri olan Batı, Latin Amerika, Afrika, İslam, Çin, Hindu, Ortodoks ve Japon uygarlıklarına kimlerin mensup olduğunu incelemek, yeni birliktelikleri algılama adına yeterli değildi. Basit bir medeniyet anlayışına göre kategorize etmek yetmiyordu. Çünkü dünyanın gittiği yönü daha iyi anlayabilmek için, her ülkenin mensup olduğu medeniyetle ilişkisini ve o medeniyet içerisindeki nüfuzunu da dikkate almak gerekiyordu. Bunu gerçekleştirebilme amacıyla, Huntington beş ayrı kategori ortaya koydu: Üye ülke, yalnız ülke,
merkez ülke, bölünmüş ülke, kararsız ülke.

Mevcut ülkeleri bu beş madde içerisinde tanımlayarak amaca ulaşmaya çalıştı. Medeniyet tasavvuru Batı Medeniyetiyle paralel olanlar, üye ülke sınıfına dâhil ediliyordu. Ona göre Mısır, İslam Medeniyetine üye; İtalya, Batı Medeniyetine üye bir ülkeydi. Samuel Huntington’ın kararsız ülkeler için verdiği örnekler ise; Türkiye, Meksika, Rusya ve Avustralya’dır. Türkiye kararsız bil ülkedir çünkü ne tam İslam medeniyetine bağlanmış ve ne de Batı medeniyetine üye olmuştur. Samuelin kitabında belirttiği savına göre Türkiye’nin bu kararsız tutumu nedeniyledir ki, Avrupa Birliğine üye olamamıştır. Osmanlının yıkılışı ile hazırlanan zeminde Batılılaşma Hareketlerinin beraberinde getirdiği değişiklikler yani devrimler, Türkiye’yi tam manada Batılılaştıramadığından dolayı ortaya çıkan kararsızlık durur, Batı Medeniyetinin ciddi anlamda rahatsızlık duymasına da neden olmuştur. Japonya örneğinde Samuel Huntington, Japonya’nın kendi medeniyetinden, alfabesi, örf ve adetlerinden kopmadığı gibi Batı Medeniyetine de uyum sağlamayı bilmiş ve Karasız bir ülke durumuna düşmemiştir. Batı Medeniyeti, dünyanın diğer tüm medeniyetlerini yıkıp tekelleşme emeli vardır. Bunu organize eden güç ise Siyonizm’dir. Medeniyetler Savaşından söz ediyorsak, bu harbin temelinin Büyük İsrail Projesine dayandığını, tek merkezli bir güç oluşturma kaygılarının onları bu işe sevk ettiğini bilmeliyiz. Yine İsrail’in dünyayı yönetme arzusunun bu gidişatı sağladığını da hatırdan çıkarmamalıyız.
Siyonistlerinin “Dünya Krallığı” Hedefleri ve Gerçek Yüzleri Siyon Protokollerine yansıyan dünyayı ele geçirme fikirleri, korkutucu boyutta.

Bir kaçına göz atalım; 1. Protokol

• Yaratılışın kanununa göre hak, kuvvette yatar.

• Siyasetin ahlakla bağı yoktur. Ahlaklı hükümdar tahtında duramaz. Bu gibi vasıflar Yahudi olmayanların krallıklarına ait olmalıdır. Biz bu vasıflara göre hareket etmemeliyiz.

• Gayemiz uğruna rüşvetçilik, düzenbazlık ve hıyanetten çekinmemeliyiz.

• Hürriyet, eşitlik, kardeşlik gibi kelimeleri biz bağırdık, “budala papağanlar” bu oltamıza takıldı. Gerçekte eşitlik yoktur. Bu gibi sloganlar Yahudi olmayan hükümetleri mahvedici kurtçuklar oldular. Bu sayede Yahudi olmayanların aristokrasisini mahvetme imkânına kavuştuk.

3. Protokol

• Bütün halk, yoksulluk nedeni ile, ölesiye çalışma zorunluluğuyla zincirlenmiştir.

• Bütün dünyaya hükmedecek olan hükümdarlarımızın taç giyme zamanı geldiğinde, ona engel olmak isteyen her şey aynı eller tarafından ortadan kaldırılacaktır.

• Bilimin bu günkü durumu ve bizim yönlendirdiğimiz gelişimi sayesinde insanlar basılı şeylere körü körüne inanıyorlar.

• Fransız İhtilaline “Büyük” sıfatını biz verdik. O’nun hazırlanışındaki sırları gayet iyi biliyoruz. Zira o tamamı ile bizim eserimizdir. O vakitten beri daima, dünya için hazırladığımız Siyon Kanı’nın Despot Kralı için çalışıyoruz.

• Krallığımızı kurduğumuz zaman, “Özgürlük” kelimesini lügatlerden silmiş olacağız.

6, 7, 8. Protokol

• Tüm Avrupa kıtasında ve Avrupa ile ilişkisi olan diğer kıtalarda, anlaşmazlıklar ve düşmanlıklar yaratmalı ve böylece tüm ülkeleri kontrol altında tutmalıyız. Ayrıca, devletlerin hükümetlerinde entrikalar, ekonomik anlaşmalar ve borç yükümlülükleri ile bütün bağları bozmalıyız.
• Hükümetlerde sorumlu mevkilere, Yahudi kardeşlerimizi getirmemizde bir sakınca kalmadığı zamana kadar, halk arasında geçmişi ve şöhreti kötü olan kişilere teslim edeceğiz. Bu kişilerin etrafını siyaset yazarları, hukuk uygulayıcıları, diplomatlar ve özel okullarımızda süper eğitim sistemimiz çerçevesinde eğitilmiş kişiler ile kuşatacağız. Eğer bu kişiler ile kuşatacağız. Eğer bu kişiler emirlerimize karşı gelmeye yeltenirlerse cezai yaptırımlar ve ortadan kaybolmalar ile karşılaşacaklar. Amacımız, bu kişilerin son nefeslerine kadar çıkarlarımızı korumalarının sağlanmasıdır. Protokoller uzayıp gidiyor. Her madde insanın kanını donduracak nitelikte ve dehşet saçıyor. Siyon protokollerinde yer alanları olduğu gibi yazımıza aldık. İşte görüldüğü üzere dünya üzerinde biz küçük işlerle uğraşırken, dünyayı birileri yönetmekle meşgul… Elbette keser döner sap döner ve bir gün hesap döner. İnanıyoruz ki, Allah onların tuzaklarına karşı tuzak kurandır. Lakin Rabbimiz bizden uyanık olmayı, basiretle görmeyi ve tedbirli olmayı en önemlisi düşmanın silahıyla silahlanıp çalışmayı emrediyor. Oturup filmin sonunu beklemekle dünyaya bir katkı sağlamış olmayacağız. Hâlbuki dünya, ahretin tarlasıdır. Bu dünyada ne ekersek, ahrette karşımıza çıkacak olan odur. Harun ALANOĞLU: “Avrupa kim olduğumuzu bize unutturmuş, fakat kendisi unutmamıştır.” Der. Aslında pek de yerinde bir yaklaşım. Kimliğimizi bize unutturma çabası, Medeniyetler Savaşının bir taktiği. Zaten bu savaşta direkt silahlı bir müdahale yok. Tamamen soğuk savaş. Taktikler savaşı. Bu nedenle biz kim olduğumuzu unutsak da emin olun onlar unutmayacaklardır. Bir gün uyanacağımızı da hesaba katarak çalışacaklardır. Onlar bizi atalarında silsile yoluyla gelen bilgilerden öğrendiler. Çünkü bizi onlara o kadar iyi tanıtmışlardı ki, unutmaları kabil değil. Hatta onlara kendimizi o kadar iyi tanıtmıştık ki, biz unutsak onlar unutacak değil. Kuranı kerimde Allah Teala bizden şöyle söz eder; “Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan ve Allah’a iman eden hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli iman etmiş olsalardı, bu kendileri için daha hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla beraber, çoğu fasıklardır.” (Ali İmran, 110) Medeniyet kavramıyla izah etmekte zorlandığımız Batılı anlayış felsefesi, her türlü tahribata ve gayri insani muameleye rağmen Batı Medeniyeti etiketi taşıdığından ve üzerinde uzun süre misyonerlik faaliyeti yapıldığından, hala kabul görüyor ve o cenahta yer almak marifet olarak takdim ediliyor. Dolayısıyla onların mücadelesi kıyamete kadar sürecek. Taki bizi kendilerine benzetinceye kadar. Bizler onlar gibi iman etmediğimiz sürece de bizden hoşnut olmayacaklardır. “Kâfirler, ellerinden gelse sizi dininizden döndürünceye kadar savaşmaya devam ederler.” (Bakara, 217) “Sen Yahudilerin ve Hıristiyanların dinlerine girmedikçe onlar senden hiçbir zaman hoşnut olmazlar.” (Bakara, 120)

Avrupa Bloğunda Türkiye’ye karşı sergilenen olumsuz tutum ve davranışların çirkefliği, onların çizdiği rotadan çıkıp kendi varlığımızı yeniden gürleme tirendin girmiş olmamızdandır. Çünkü biz onların manipülasyonlarına dur dedik. Kendi özümüze dönmek üzere bir gayret içine girdik. Bu tutum onları çıldırtacak boyuta ulaştı. Terör olaylarını sayelerinde alevlendirdikleri FETÖ Terör örgütü ve türevleri kıskaç altına alınınca, PKK Terör örgütünün manevra alanı iyice daraltılınca Avrupa sancılanmaya başladı. Bu vesile ile ülkemizde çöreklenen piyonlarına mesajlar iletmekteler.” Bakın ipleriniz elimizde. Rolünüzü iyi oynayın” dercesine adı STK olan kimi mihraklara sinyaller gönderilmekte. Yurt dışında da Türkiye’ye karşı öfke kusmaktalar. Ayeti kerimede ifadesini bulan Sen “Yahudilerin ve Hristiyanların dinlerine girmedikçe” sözü, “eğer kızgınlıklarını üzerimize çektiysek, doğru yoldayız” mantıksal çıkarımına ulaşmamızı sağlar. İslam Medeniyeti huzur ve güvenin tesisidir. Adalettir. Kullara kulluktan kurtulmaktır. Sanat ve edebiyatta, İlim ve teknikte terakkidir. Halkların kardeşliğidir. Milletlerin dostluğu ve dünyanın cennete dönüşümüdür. Çünkü İslam’ın kuşattığı bir dünyada, bütün insanlar huzur bulacaktır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?