“Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (İsrâ, 17/1)
“Ey peygamber kokulu Kudüs’üm,
İsra ve Miraç şehri,
Müslümanların ilk kıblesi,
Rahman’ın bolluk bereket verdiği Mukaddes Aksâ!
Yeryüzünün ikinci mescidi,
Kılınan namazların diğerlerine göre beş yüz kat daha faziletli olan mescit!”1
Ey Aksâ’m! İşte sen tüm bunlara sahipsin. Tüm dünya Müslüman’larının ortak davasısın. Sen tevhid inancının mekânısın. Ancak biz seni kaybettik sahipsiz kaldın. Dârü’s-selâmın, huzurun şehriydin. Biz seni kaybettikten beridir; zulmün, savaşın şehri oldun. Sen bizi dört gözle bekliyorsun ama beklediğin Müslüman’lar sana kör, sana sağır. Her geçen gün sen zulme uğrarken zalim siyonistlerin elinde can çekişiyorsun. siyonistler her geçen gün Müslümanlara meydan okurken secdelerine ayak basarken kimseden çekinmeden düşmanlıklarını ortaya koymaya devam ediyor. Buna rağmen büyük İslâm coğrafyası buna sessiz kalmış, bu zulme karşılık verememektedir. Şöyle bir atasözü vardır ki adeta durumun özeti olmuştur:
Firavun’a seni bu denli azdıran şey neydi? diye sorulmuş, o da beni yaptığımdan alıkoyacak birinin çıkmamasıdır.” cevabını vermiştir.2
Yeniden dirilmeye, ayağa kalkmaya uyuyanları uyandırmaya, zaferi düstur edinmeye başlamalıyız. İçimizdeki Selahaddin’leri canlandırmalıyız. Kudüs’ün bir Filistin meselesi olmadığının farkında olmalıyız. Kudüs ne Doğu’nun ne Batı’nın ne Güney’in ne de Kuzey’in meselesidir.
“Kudüs Müslümanlarındır” diye bütün dünyaya bunu haykırmalıyız. Ne zaman ki Kudüs’ün derdiyle dertlenirsek ve ne zaman ki zulme başkaldırırsak işte o zaman Allah (c.c) tüm Müslümanlara o izzet ve gücü verecektir.
İbni Ömer ile Ebû Hureyre’den (Allah onlardan razı olsun) rivayet edilen bir hadiste Yüce Allah, peygamberi Muhammed’e (s.a.s.) bu kutsal şehrin düşmanlar tarafından işgal edilebileceğini ya da işgal yoluyla büyük bir tehdide maruz kalınacağını haber vermiş olmalı ki Peygamber (s.a.s.) sürekli olarak ümmetinin burayı korumalarını, düşman eline esir düşmemesi için uğrunda cihat etmelerini ve esir düşmesi halinde ise savaşıp onu özgürlüğüne kavuşturmalarını söylemiştir. Yine Hz. Peygamber Müslümanlarla Yahudi’ler arasında gerçekleşecek savaşı da haber vermiştir. Zaferin, Müslümanlara ait olacağını, öyle ki ağaç ve taşların bile Müslümanların safında durup düşmanın saklandığı yeri söyleyeceğini müjdelemiştir.3
Zalim siyonistlerin elbet yenilgisi yakındır. Kudüs sonsuza dek katil İsrail’in terör devletinin elinde olmayacaktır. Uyuyan Müslümanların uykusu da asla uzun sürmeyecektir. Kudüs bizler için, Selahaddin’in rüyası, Kanuni’nin mirası, Abdülhamid’in davasıdır.
Müslüman, asla “elimden ne gelir” diye düşünmemeli, iktisadi alanda İsrail’i boykot etmeli bu boykot tüm dünyada yankı uyandırmalı. Biz Müslümanların, İsrail’in ürettiği bir ürüne verdiğimiz her bir kuruşun bizlere kurşun olarak döndüğünü unutmamalıyız. Bizim büyük bir mücadele içinde olduğumuzu unutmamamız gerekir. Kudüs için tek yürek olmalı, ümmet bilinci oluşturulmalı ve İsrail’e karşı verilecek mücadelenin gücünü İslâm’dan almalıyız. Zira Allah’ın vaadinin İsrail’in silahlarından, entrikalarından, zulmünden çok daha büyük olduğunu bilmeliyiz. Kudüs bizler için, bir sınav kâğıdı… Her mümin kulun önünde.4 Şairin bu dizelerini okumak ve düşünmek gerekir:
“Gel anne ol
Çünkü anne
Bir çocuktan bir Kudüs yapar
Adam baba olunca
İçinde bir Kudüs canlanır
Yürü be kardeşim ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin.”5

1) Mecmau’z-zevâid, IV, 7; Umdetü’l-kâri, VI, 280.2) Yûsuf el-Karadâvî, Her Müslümanın Ortak Davası Kudüs, s. 21. 3) Sahîhü’l-câmiü’s-sağîr, Hadîs No: 7414, 7427, 2977. 4) Cahit Zarifoğlu.5) Nuri Pakdil, Kudüs şiiri.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?