Yatanı uyandırın, zamanı geçirmeden.
Küfür cehennem olmuş, tuttuğunu yemeden.
Her tarafı cehalet sarmış, kuyu karanlık.
Tek ışık, tek nur İslâm, görmez mi hiç insanlık?
Müslüman, yeryüzünde Allah’ın rızasını kazanmak için çalışan kişinin adıdır. Varlık sebebi Allah’a kulluktur. “Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.” (Enfâl, 39). Yeryüzünde fitne kalmayıncaya, din tamamen Allah’ın oluncaya kadar çalışmak, mücadele etmek ve bu yolda can, mal, zamanla fedakârlıkta bulunmak, Müslümanın asli görevlerindendir. Müslüman için hayat, iman ve cihattır.
Müslüman; Allah’ın varlığına, sıfatlarına, Esmâ’ü’l-Hüsnâ’sına, Peygamberlere ve Sünnetlerine, Kitaplara ve içindeki kurallara, kadere, ahirete ve oradaki haberlere, cennete ve cehenneme, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanandır.
Müslüman; imanını salih amellerle süsleyen, güzel ahlak ile ortaya koyan, cihat ile hayatın bütün karelerinde bulunan, adaletin tesisi için çalışan, zorluklara karşı sabırlı, Müslüman kardeşlerinin kıymetini bilen, kendisi için istediğini kardeşi için de isteyen, kınayıcının kınamasından korkmadan bunları yapan sevgi kahramanıdır.
Hayat devam ediyor. Kimisi doğuyor, kimisi ölüyor.
Kimi varlık içinde yaşarken, diğeri yokluklarla mücadele ediyor.
Kimi sağlıklı yaşarken, bazıları hasta yatağında inliyor.
Kimi zalim, kimi mazlum.
Kimileri imanla yaşarken, kimileri küfrün içinde yüzüyor.
Kimi hak, adalet diye bağırırken, kimileri zulme devam ediyor.
Kimilerinin adresi doğruluk, kimilerinin hayatı yalan üzerine kurulmuş,
Kimi güven peşinde, kimileri aldatmaya devam ediyor.
Kimileri izzet, iffet, şeref, derken kimileri iffetsizlikte diretiyor.
Kimi Allaha kul, kimileri Allah’tan başka her şeye kul.
Düşündürücü olan, bunların hepsini yapanın, sorsanız adı Müslüman! Peki, Müslüman ne iş yapar? Müslüman; olumsuzluklara karşı insanları uyandıran, küfrü, şirki, Allah’ın yasakladıklarını ortadan kaldıran, kulları kulların kulluklarından kurtaran, dünyanın cazibesinden çeken, şeytanın tuzaklarına karşı uyaran kişi iken bunları yaşayan olmuş. Neden? Ya bilmiyor. Ya unutmuştur. Ya da imanında samimi değildir.
Allah, Peygamber ve Kur’ân-ı Kerîm’i insanlar iman etsinler, getirdiklerini yaşasınlar, hayatlarının her karesinde ortaya koysunlar, dünya ve ahiret hayatında mutlu ve başarılı olsunlar diye göndermiştir. Müslüman, bunlara inanan ve hayatında uygulayan kişidir. İnsanlara da bu konuda örnektir. Modeldir. Yani insanların İslâm’a girmeleri için kapı misalidir. Duvar olmamalıdır. Müslüman görüldüğünde, Allah akla gelmelidir. Gelmiyorsa yapılacak iş, tekrar yeniden iman etmektir. İmanında samimi olmaktır.
“Ey müminler, Allah’a, peygamberine, peygamberine indirmiş olduğu kitaba ve daha önce indirilmiş kitaba inanmaya devam ediniz.” (Nisâ, 136)
Bu, ikinci bir çağrıdır. Bu çağrıda, görev ve sorumluluklar tekrar hatırlatılmaktadır. Müslümanın bu sorumluluklar karşısında güç ve yardım bekledikleri kaynak gösterilmektedir.
“Ey müminler, Allah’a, peygamberine, peygamberine indirilmiş kitaba ve daha önce indirilmiş kitaba inanmaya devam ediniz.”
Bu çağrı, müminlerin inançlarını gözden geçirmesi ve imanına geri dönmesi çağrısıdır. Bu çağrı mümin gönülleri, kendilerini yaratan ve kendilerine doğru yolu gösteren, peygamberi gönderen Rablerine bağlanma çağrısıdır. Bu, peygambere ve peygamberin Rabbinden getirdiği her şeyi doğrulama çağrısıdır.
Bu çağrı aynı zamanda Allah’ın Resulüne (sav) indirilen Kur’ân-ı Kerîm’dir. Allah’ın hayatları için seçtiği, açıkladığı sistemin bütününe bağlanma çağrısıdır. Kitapta bulunan her şeyi kabullenmedir. Bir kısmını alıp bir kısmını bırakmak gerçek manada iman etme göstergesi olamaz.
Durup düşünmek lazım. Ben ne yapıyorum? Kiminleyim? Sevgim, nefretlerim kimin için? Hedefim ne? Nereye varmak istiyorum? Sahi ben niye varım? Ne yapmak istiyorum? Ne yapmalıyım? Ne yapabilirim? Gerçek dost kim? Ya düşmanlarım! İmanımın gereği gibi mi yaşıyorum? Müslüman olmam neyi gerektirir? Evet, bu sorulara doğru cevaplar vermemiz lazım. Geç olmadan, imtihan bitmeden! Ya şu an imtihan bitti. Zil çalsa… Ey ölecek yaşta olan sen, ben, biz, hepimiz, hazır mıyız?
Unutmayalım, İslâm evrensel bir dindir. İslâm insanların yaşamını düzenleyen en iyi sistemdir. İnsanlara neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu en iyi belirleyendir. Çünkü Allah’ın nizamıdır. İnsanları özüne döndürecek, onlara parlak bir hayat verecek tek sistemdir. Müslüman, bu sisteme tabi olan ve onun tadına varandır.
İmanın Tadından Haberiniz Var mı?
Enes bin Mâlik radıyallahu anh’ten rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
“Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını alır. Allah ve Resulünü, herkesten fazla sevmek, sevdiğini Allah için sevmek, Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.”1
İmanın tadı, Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmededir. Sevginin sahibi ve kıblesi Allah’tır. Sevdiğini Allah için sevmek, imanın tadına vardırır. Mutlu eder. Küfürden, günahtan, yanlıştan vazgeçmek, imanın gereğidir. İman yolculuğunda sevgi güçtür. Kuvvettir. Azıktır. Hakkı tesis etmede adaletin uygulanmasında yardımcıdır.
Gayem Allah, önderim Resûllullah (sav), davam İslâm diyen kardeşler, daha ne bekliyoruz?
“İnananların kalplerinin huşu ile Allah’ı anmalarının ve Allah’tan inen gerçeğe sıkı sıkıya sarılmalarının zamanı gelmedi mi?” (Hadîd, 16) emri bize değil midir? İnananların sınıfından çıktık mı? Yoksa imanımızda, inancımızda, İddiamızda samimi değil miyiz? İnancımız sadece birtakım hareketlerden mi ibaret? Aklımızı mı kaybettik? Yoksa varlığımızın sebebini mi unuttuk?
“De ki; benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm tüm varlıkların Rabbi olan Allah içindir.” (En’âm, 162) Bu, kalpteki her atışta, hayattaki her karede, namazda, ibadette, hayatta, ölümde, kulluk davranışlarında, pratik hayatta ve onun ötesinde eksiksiz bir şekilde Allah için her şeyden soyutlanmadır. Bu, ihsan derecesinde ihlasla yaşamadır. Güzel sözlü olma ve gereği gibi harekettir.
Güzel Sözlü İnsanlara Selam Olsun!
“İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve “Ben Müslümanlardanım ” diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet, 33)
İman, Salih amel ve davet, Müslümanın olmazsa olmazlarındandır. Korona virüsünden korunmak için nasıl maske, mesafe ve temizlik söz konusuysa, İman, salih amel ve davet de hayatın virüslerine karşı mümin için öyledir. Onu sağlıklı yapan, güzelleştiren, güzel sözü ile öne çıkaran, önder, örnek, rehber yapan, güvenilir kılan bu üçlüdür.
Müslüman; imanını salih amel ve İslâm’a davetiyle ispatlamalıdır. Ben varım ve buradayım demelidir. İnsanların cahilliğine, alışkanlıklarını her şeyin üstünde tutma eğilimine, sapıklıkta olduğunu kendisine yediremeyecek kadar burnu havada olmasına, ihtiraslarına ve çıkarlarına düşkün oluşuna, toplumsal statüsüne, kişisel ayrıcalığına büyük önem vermesine karşı Allah’a daveti yürütmek kolay değildir. Ama aynı zamanda büyük ve saygın bir görevdir. Ücreti de az değildir. Şu hâlde yeryüzünde söylenen en güzel söz, Allah’ın dinine davet amacı ile sarf edilen sözdür. Allah her şeyden haberdardır ve dönüş O’nadır.
Yaptıklarınızdan Allah Habersiz Değildir
“Onlara de ki: “İstediğiniz gibi davranınız, yaptığınız işleri hem Allah hem Peygamber hem de müminler göreceklerdir. Sonra görünür görünmez her şeyi bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız da O size neler yaptığınızı haber verecektir.” (Tevbe, 105)
Neyi, nasıl, nerede, kiminle ne zaman ve ne yaparsanız yapın. Nasıl yaşarsanız yaşayın. Ne söylerseniz söyleyin. Birlikteliklerinizi, çalışmalarınızı, hatta niyetlerinizi bilen bir Allah vardır. Her şeyi bilen, duyan, gören, her şeyin sahibi, maliki, bir ve tek olan Allah. Ve yaptığınız işler ile huzura çıkacaksınız. Ve O, size neler yaptığınızı haber verecektir. Ve sonuç, ya ebedi hüsran veya mutlu son: Cennet.
Evet, sonuç olarak hayat devam ediyor. Hepsi imtihan! Yaptıklarımız, gördüklerimiz, bildiklerimiz, makam, şan, şöhret, para, güç, kuvvet, servet, araba, ev, aile ve evlatlar, sahip olduğumuz her şey imtihan. Ve imtihan bitmeden, zaman tükenmeden ve can bedenden ayrılmadan bir daha, bin daha düşünelim. Tercihimizi iyi yapalım.
Bedenimizi virüslerin, mikropların sardığı, tehdit ettiği, hastalandırdığı gibi imanımızı, amellerimizi, anlayışlarımızı da küfür, şirk, günahlar sarabilir. Fikirde, imanda, amelde, hedefte sapmalara sebep olabilir. Bedendeki virüs en nihayet hayatımıza son verebilir. Allah korusun iman, amel ve hedefteki sapmalar, dünya hayatıyla beraber ebedi hayatımızı cehenneme çevirir.
Müslüman güzel işler yapar.
Yeniden iman ilkelerine, ameli, ahlaki yapımıza dönme ümidiyle…

1) Buhârî, Îmân, 9, 14, İkrâh, 1, Edeb, 42; Müslim, Îmân, 67. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 10.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?