Yaşadığımız dönem itibariyle gençlerimiz ya amaçsız, hedefsiz; nefis ve arzularının her istediğini yerine getiren, gününü gün eden ya da ırkçılığın vermiş olduğu nefret duygularının pençesinde yaşıyor.

Bu iki vakıa da tarihte yaşanmış durumlardır. Amaçsız, hedefsiz; nefis ve arzularının her istediğini yerine getiren, gününü gün edenlerin örneklerini Kur’ân-ı Kerîm’deki kıssalarda bol miktarda görebiliriz. Örneğin Hz. Salih’in kavmi lüks evlerde, o zamanın lüks yaşamının içerisinde niçin yaratıldıklarını unutmuş bir şekilde, azgınca bir hayat sürüyorlardı. Öyle ki bu azgınlıkları Allah’ın onlara bir imtihan olarak gönderdikleri deveyi hiç çekinmeden katletmeye kadar götürdü. Ve Allah onları helak etti. Bugün de lüks evlerde, ev eşyalarının azgınlaştırdığı insanlar özellikle de gençler var. Bu evlerde Allah’ın verdiği bu nimete şükür ve zikrin eda edilmesi gerekirken her türlü günah sınırsız bir şekilde işleniyor.“Şunları hatırlayın: Allah sizi, Âd kavminden sonra onların yerine getirdi ve yeryüzüne yerleştirdi; orada ovalara saraylar kuruyor, dağları yontarak evler yapıyordunuz. Öyleyse Allah’ın verdiği nimetleri anın, fesat çıkarıp da memleketi birbirine katmayın.”(Araf,74)

Hz. Hûd (a.s) kavmi herkesin yokluk içerisinde olduğu bir zaman ve coğrafya da bol yiyecek ve içecek içerisinde azgınlaşmış ve Rablerini unutmuş, şeytana tabii olmuşlardı. Onlar bu nimetin bir gün ellerinden gideceğini hiç düşünmemişlerdi. Ama Allah (c.c) hem o nimetleri ellerinden aldı hem de onları helak etti. Günümüzde birçok fakirin ulaştığı yiyecek ve içecekler daha önce kralların, padişahların ulaşamadığı yiyecek ve içeceklerdir. İşte bu nimetlerin insanı şükre ve zikre yöneltmesi gerekirken, nimetlerin verdiği güç ile Rabbine kafa tutan, günahlara fütursuzca dalan bir nesil bir gençlik var.Rabbinin, (Hûd’un kavmi) Âd’e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e, vadide kayaları oyan (Salih’in kavmi) Semûd’a ve güçlü saltanat sahibi Firavun’a neler yaptığını görmedin mi?”(Fecr, 10)

Hz. Mûsâ’nın (a.s) yanındaki gençler hiçbir zorluğa gelmeyen, en ufak sorunda yolunu terk eden ve kelime oyunları ile günü kurtarmaya çalışan bir nesildi. Allah’ın verdiği en güzel nimetleri beğenmeyen, aynı zamanda düşman karşısında da korkak olan bir topluluktu. Bugün de ‘yaşlanalım bizde camiye, namaza, Kur’ân’a sarılırız’ ya da ‘bize de dua edin’ diyen ve bu şekilde kurtulacağını zanneden bir gençlik oluşmuştur.

Örnekler çoğaltılabilir ama bunun yanında tüm kavmi, ailesi dâhil, herkesin Allah’a şirk koştuğu bir toplumda dünyaya gelip Rabbine yönelen; “kendisini ve kâinatı kim yarattı” sorusuna cevap arayan bir genç olan Hz. İbrahim örneği de vardır. Allah’ın verdiği akıl nimeti onu Rabbine ulaştırdı. O zaman bu sorunun, bugünün gençleri tarafından da sorulması, peşine düşülmesi gerekir. Gençleri bu soruya yöneltmek gerekir ki Rabbini bulsunlar. Neden yaratıldıklarını anlasınlar ve yaratılış gayelerine yönelsinler. Hz. İbrahim hakikati gördükten sonra tüm kavmine, despot yöneticilere hatta aile büyüklerine karşı Hakkı haykırmış ve ateşe atılma pahasına vazgeçmemişti. Bugün de Rabbi için tüm engelleri küçük gören böyle gençlere ihtiyacımız var.Ardından ayı (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: “Bu benim rabbim.” demiş fakat o da kayboluverince: “And olsun” demişti “Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse, gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum.” (En’âm, 77)

“Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim.” (En’âm, 79)

Hz. Yûsuf (a.s) bir genç olarak, nefsi ile imtihan edilmişti ama O Rabbini ve ahiretini önceledi. Bugün Hz. Yûsuf (a.s) gibi hayâsızlığa, ahlâksızlığa direnç gösterecek “dünyadan çok ahiretini düşünerek hareket edecek” bir genç nesle ihtiyaç var. O zaman bugün ki genç nesle ahiret bilinci, Allah korkusu ciddi bir şekilde verilmelidir. Aynı zaman da Resûlullah’ın (a.s) tavsiyesi olan evlilik ile kendini korumaya alan ya da oruç ile nefsini terbiye eden gençlere ihtiyaç vardır. Hz. Yûsuf’a (a.s) yapılan teklif gibi kendisine gelen teklifleri her an ve ortamda Yûsuf (a.s) gibi “Ben Rabbimden korkarım” diyerek reddeden gençler lazımdır asrımıza!

Resûlullah (a.s) kabri ve ölümü sürekli hatırlamayı tavsiye ediyordu gençlere. Bu bilinci alanların dünyaya karşı hazzı ve isteği azalıyordu. O zaman bugünün gençlerine ölüm ve sonraki hayat iyi kavratılmalı ve zihinlerinde canlı tutulmalıdır. Fazla uyumayı, fazla yemeyi-içmeyi, fazla gezmeyi, fazla konuşmayı değil; Allah’ın davasını, tüm problemlerinin kurtuluş reçetesini, insanlığa ulaştırmak için çalışmayı daha çok seven bir gençliğe ihtiyaç vardır. Kur’ân okumayı, kitap okumayı sosyal medyada gezinmeye tercih eden bir gençlik… Eğlenmek için gezmeyi, kafeye, parka gitmeyi; camiye, namaza gitmeye, yetime, muhtaca sahip çıkmaya daha çok önceleyen bir gençliğe ihtiyaç vardır.

Sıkıntı ve imtihanların karşısında yenilmiş, anti depresan haplarda, sigara ve kötü alışkanlıklarda derman arayan değil, hüzün ve kederinin kendisini Allah’a daha çok yönelttiği, yüksek bir teslimiyet ve güvenle Rabbine yönelen bir genç profiline ihtiyaç vardır.

Allah Teâlâ gençlik enerjisini İslâm davasına adayan, Kur’ân’ın örnekliğiyle yol alırken, ümmetin problemlerini kendi problemlerinin üstünde tutan bir gençlik nasip etsin bizlere.

Ali KILIÇ

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?