Dur ve düşün bir an; alışıla gelmiş yaşantından sıyrılarak. İlham olsun zihninden geçenler yürüdüğün yolda. Ve bir adım daha at, diğerlerinden farklı olarak, farkında olarak. Göreceksin ki farkındalığın azim vermiş hissiz gönlüne, karanfiller takmışsın kalbinin en ücra köşesine. Sonra kalkıp ayağa besmele çekerek yenilemektesin hayatı, başlıyorsun yeniden. Ve inanmak diyorsun, inanmak, yeniden inanmak…

Kulak kesilip yeniden duymak gerçeğin sesini, ezmek nefsi ve hissetmek iliklerine kadar Nur-u Hüda’nın yolunu. O’nun emin ismine sığınmak ve teslim etmek ruhu arşın sahibine…

İnip en derinliklerine kalbin; seçip atmak çürükleri, paslanmışları ve koymak yerine sağlamları. Sonra, döşemek etrafını yıkılmaz kalelerle. Tekbir getirip kıyamda olmak yeniden, ama bu defa ruhen hafiflemiş ve kuşanmış olarak ağırlıkları. Tazelenmiş bir ruhla diriltip kalbi, arınmış olmak kireç tutmuş amellerden…

Eğil ey insan! Eğil ki Hakk’a, yücelsin şanın, nurlansın bütün varlığın, hayatının her zerresi… Eğil ki anlamsız kalsın putlar, yerle bir olsun tüm batıl inançlar. Ve anlam bulsun dünyada oluşun, değerli, en değerli kılınışın…

Sen akmakta olan her saniyeyi lehine çeviren, ölümden önce dirilmiş ve diriltmiş olarak doğ insanlığın gönlüne, bir güneş misali, çağır çağrına; eskimeyen, eskitilemeyecek olana. Çağrınla dönüştür kalpleri, hakikat senin davetinle izhar olsun. Sen koru o yüce çağrıyı. Sonra hep sarılmak olsun en büyük amelin; o tertemiz imana. Ve usulca süzülsün semaya, kalpten dökülen dua:

“Kılma bizi gaflete dalanlardan Ya Rab, unutturma sensizken hiçliğimizi, diri tut yüreğimizde daima, dünyadan göç edeceğimizi…”

Zeynep Rümeysa YILDIRIM

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?