İnsan hakları evrensel beyannamesinin 3. maddesi şöyledir: “Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.” 17. maddesi ise şöyledir: “Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.”
İnsan hakları evrensel bildirgesinde kim olursa olsun herkesin yaşama ve hürriyet haklarına sahip olduğu belirtilmesine rağmen bugün Ortadoğu’da sözde en demokratik olarak lanse edilen ve insan hakları evrensel bildirgesinin altına imzasını atan sözde devletlerden İsrail, Filistinlilere karşı amansız bir işgalin içerisinde. Evlerini ve topraklarını gasp ederek mal ve mülk hürriyetinden onları alıkoymakta, mermilerle ve bombalarla katledip yaşama haklarına son vermekte. Tüm bunları yapmasına rağmen hala Ortadoğu’nun en demokratik ülkesi (!) olarak bilinmekte tabi. Son günlerde işgalci İsrail’in Filistinlilere karşı yaptığı olaylar bardağı taşıran son damla oldu. Gelin son yaşanan olaylar nasıl vuku buldu hep birlikte bakalım:
Olaylar Nisan ayının sonuna doğru Ramazan ayıyla birlikte başladı. İşgal polisi Filistinlilerin bir geleneği olarak Şam kapısının merdivenlerinde oruçlarını açma âdetini engelledi. Ancak işgalcilerin Filistinlileri istemediği tek yer burası değil. İşgal altındaki Kudüs’ün doğusunda bulunan Şeyh Cerrah mahallesinde kalan az sayıda Filistinli ailelerden 4’ünün evi işgalci siyonistlerin evler üzerinde hak iddia etmeleri ile gasp edildi.
Çünkü İsrail yasaları 1948 savaşı öncesinde kayıt koymaları durumunda Yahudilere mülklerini geri isteme hakkı tanıyor. Ancak aynı savaşta evlerini kaybeden binlerce Filistinli için benzer bir hak tanınmıyor. Bu yasaya dayanarak işgalciler onlarca yıldır bu bölgede yaşayan Filistinli ailelerden evlerini terk etmeleri isteniyor.
Kudüs Siyasi Araştırmaları Enstitüsüne göre 2016’da 542.400 nüfuslu Kudüs’ün doğusu % 60 Filistinli % 40 ise Yahudi nüfusuna sahipti. Ancak bu denge son yıllarda yasadışı Yahudi yerleşim yerleri ile bozuluyor. Bir önceki ABD başkanı Donald Trump döneminde bu yasadışı Yahudi yerleşimlerinin sayısı % 60 arttı. Kudüs’ün Doğusunda artan bu siyonist Yahudi nüfusu, beraberinde huzursuzluk ve çatışmayı da getirdi. Nitekim siyonist Yahudi dernekleri 10 Mayıs’ı Kudüs günü olarak kutluyor. Bu yıl 10 Mayıs aynı zamanda Müslümanlar için de Ramazan’ın 28’ine denk geldi. İşgalci dernekler ve işgalci İsrail milletvekilleri işgal altındaki topraklarda yaşayan siyonist Yahudileri akın akın 10 Mayıs gününde Mescid-i Aksâ’ya
10 Mayıs günü baskın yapmaya çağırıyordu. Bununla birlikte 9 Mayıs Kadir gecesinde Müslümanlar Mescid-i Aksâ’ya akın akın gelip burada ribata başladılar. İşgalciler Müslümanlar için önemli olan bu gecede mescidin içerisinde Müslümanlara yönelik saldırılar gerçekleştirdiler ama Müslümanları Mescid-i Aksâ’dan dışarıya çıkartamadılar. Nitekim 10 Mayıs günü sabah erken saatlerden itibaren işgalci sözde siviller ellerinde işgal bayrakları ve dillerinde sloganlarla Mescid-i Aksâ’ya yönelik baskınlar gerçekleştirmek için Kudüs sokaklarında akın akın yürümeye başladılar. Onlara karşılık Müslümanlar da sabah namazını Mescid-i Aksâ’da kılıp işgalcilerin yapabilecekleri baskına karşı hazırlık yaptılar. Kudüs’ün sokaklarında Filistinli gençler ile işgalci teröristler arasında çatışma yaşandı. Aynı şekilde Mescid-i Aksâ’nın kapılarından içeri giren yüzlerce işgal polisi mescidin içerisinde bekleyen Müslümanlara plastik mermi ve gaz bombaları ile saldırdı. Saldırı sırasında Mescid-i Aksâ’nın müezzini cami minarelerinden “Mescid-i Aksâ yanıyor! Mescid-i Aksâ’nın şerefi ayaklar altında. Nerdesin Ey Selahaddin” şeklinde haykırışlarda bulunup Müslümanları Mescid-i Aksâ’yı korumaya çağırdı. Yaşanan saldırıda birçok Filistinli kardeşimiz yaralanırken onlarcası ise tutuklandı. Mescid-i Aksâ ise ciddi manada tahrip edildi.
Tüm bu yaşananlar karşısında İslam dünyasında halklar nezdinde gerek sosyal medyada gerek meydanlarda tepki gelirken hükümetler nezdinde ise bir kaç devletin ufak kınaması dışında herhangi bir tepki gelmedi. Tüm bu saldırılara karşı Mescid-i Aksâ müezzininin “Selahaddin nerede!” çağrısına Gazze’deki direniş “Burada!” diyerek karşılık verdi. Gazze, Kassam mücahitleri başta olmak üzere tüm mücahit gruplar Gazze’den işgal altındaki topraklara füze atışı başlattı. Öyle ki füze atışları Gazze’nin dibindeki işgal altında bulunan Askalan ve Aşdod başta olmak üzere işgal altındaki Kudüs ve işgalcilerin başkenti olan Tel Aviv’e kadar atıldı. Bu füze atışları karşısında işgalcilerin siren sesleri bir an bile susmadı. Siren seslerini duyan işgalciler korkudan dehşete düşerek sığınaklara doğru akın ettiler. Öyle ki Mescid-i Aksâ’ya yönelik baskınlarında başarısız olup Burak Duvarı’nda tekrardan bir araya gelip Mescid-i Aksâ’ya baskın yapmayı düşünen işgalciler siren sesini duyup birden sağa sola kaçışmaya başladılar. Bu füze atışları karşısında işgalcilerin demir kubbe hava savunma sistemleri birçoğunu havada imha ederken geriye kalan füzeler işgal altındaki topraklara isabet etti. Gazze’den işgal altındaki topraklara 2014 yılındaki savaşta 52 günde 2000 füze atışı yapılırken son yaşanan olaylarda 10 günlük süre içerisinde 3000’e yakın füze atışı gerçekleşti. Atılan füzeler siyonist Yahudilerde ciddi bir korku ve panik oluştururken bir yandan da ciddi maddi ve psikolojik zararlara sebebiyet verdi. Öyle ki sürekli siren sesi duymaktan korkan siyonistler akın akın havalimanlarına koşup işgal altındaki bölgelerden kaçmak istediler ama işgal hükümeti buna izin vermeyip füze atışlarından dolayı uçuşları askıya aldı.
Gazze’deki bu direnişe 1948’den beridir işgal altında bulunan ve Batı Şeria’da bulunan Filistin şehirleri de karşılık verdi. Yafa, Elhalil, Cenin, Nablus, Lod şehirleri başta olmak üzere birçok şehirde Filistinliler, işgalcilere karşı ayaklanma başlattı. Lod şehrinde ayaklanan Filistinliler işgalcilere dünyayı dar edip şehri işgalcilerden kurtardılar. Lod şehrinden sorumlu işgalci belediye başkanı şehirde kontrolü kaybettiklerini ve buraya asker takviyesinin yapılması gerektiğini söyledi. Tüm yaşananların karşısında Gazze’deki direniş hareketleri durmadan işgalcilere füze atmaya devam ettiler. Füzeler karşısında çaresiz olan İsrail Gazze’deki direnişi ağababası olan ABD başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine şikâyet ederek mazlum olduğunu lanse etmeye çalıştı. Öyle ki işgalci İsrail bu hezimeti karşısında Filistinlilere ait sivil yerleşim yerlerini, camileri, polis karakollarını, hükümet binalarını, maliye binasını, tarım arazilerini ve şehrin alt yapısını bombalattı.
Ramazan bayramı günlerinde dahi bombalamalarını durdurmayan İsrail bayram günü bayramlıklarını giyecek çocuklara kefen giydirdi. Yaşanan bombalamalarda 65’i çocuk, 39’u kadın olmak üzere 230 kişi şehid oldu. 1710 kişi ise yaralandı. Bunun yanı sıra ablukadan dolayı Gazze’ye inşaat malzemeleri giremiyorken bu saldırılarda 1800 ev ise tamamen tahrip edilip kullanılamaz hale geldi. Tüm bu yaşananlar karşısında birçok ülke hala İsrail’i desteklerken İslam dünyasından Filistinli kardeşlerimize yönelik ciddi bir destek gelmedi.
Öyle ki olaylar başlayalı günler olmasına rağmen İslam İşbirliği Teşkilatı bırakın devlet başkanları nezdinde toplanmayı dış işleri bakanları nezdinde toplanıp İsrail’i çokça ama çokça kınadılar. Tabi İsrail bu kınamalar karşısında kahrolup gitti.
Yani son olarak anlayacağınız Gazze yine Mescid-i Aksâ için ümmetin onuru ve haysiyeti için kendisini feda etti. Ümmetin yüreğinde sönen cihad aşkını yine onlar, şehitlerinin kanları ile canlandırdılar. Ve yine onlar kazandılar ama kaybedenler, sessiz sedasız izleyenler oldular…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?